Üretimin yeniden yapılanması ve bunun emek üzerindeki etkileri:

Maddi üretim alanıyla ilgili müdahalelerin temel gerekçesi, ekonomideki tıkanıklığı aşmak, bunun için de yeni bir birikim rejimini geçerli kılmaktır. Bu çerçevede bir yandan neo-liberal iktisat politikaları ve Yapısal Uyum Programları, öte yandan esneklik ve yerelleşme stratejileri ile liberalizasyon ve deregulasyon uygulamaları yaşama geçirilmiştir. Bunlar sayesinde yeni bir birikim tarzı küresel ölçekte egemen hale gelmiş, dolayısıyla uluslararası sermayenin bütünleşmesi, üretimin, pazarın ve tüketimin küresel ölçekte yeniden düzenlenmesi mümkün olabilmiştir.

Hem emek üretkenliğini artıran hem de emek maliyetinden büyük ölçüde tasarrufa imkan veren esnek üretim sistemleri, işgücü yapısında, çalışma biçimlerinde, istihdam yapısında ve emek pazarı koşullarında radikal değişikliklere yol açmıştır; ayrıca bu değişikliklere bağlı olarak emek ile sermaye arasındaki ekonomik güç ilişkilerinin, emek aleyhine değişmesine zemin hazırlamıştır. Esnekliğin emek açısından sonuçları, şöyle sıralanabilir: işsizlik, artan sömürü, iş koşullarının kötüleşmesi, işin değersizleşmesi ve niteliksizleşme, sınıfın parçalanması ve atomizasyonu, sermayeye olan bağımlılığın artması, sınıf bileşimindeki bozulma, türdeşliğinin azalması, sınıf içi kutuplaşmanın derinleşmesi, örgütsüzleşme ve artan yabancılaşmadır.

Emeğin ekonomik koşullarını ve konumunu kötüleştiren bu gelişmeleri, sınıf formasyonu ve sınıf mücadelesi üzerindeki olumsuz etkileri bakımından tek tek değerlendirmekte yarar vardır:

(a) Yeni-manüfaktür olarak da adlandırılan ve hem emek üretkenliğini artıran hem de emekten tasarruf sağlayan esnek üretim süreçlerinde, emek sömürüsü çok yoğundur. Örneğin ister üretimde kapsamlı ve niteliksel dönüşümlere yol açan bilimsel-teknik süreçlerin (mikroelektronik ve enformasyon teknolojileri gibi) kullanılmasına dayanan esnek uzmanlık isterse yalın üretim sistemleri olsun, her ikisinde de ya üretkenlik arttığından ya da iş akışkanlığı ve emek yoğunluğu arttığından, emek sömürüsü doruğa çıkmaktadır. Özellikle üretimin belli evrelerinin taşeron üretim birimlerine devredildiği işletmelerde çalışma koşulları, son derece ağırdır (yeni tür bir ‘köleleştirme’, ‘serfleştirme’ söz konusudur).

(b) Kafa ve kol emeğini birleştiren, birden fazla niteliğe sahip işgücü kullanan ve rutin iş süreçleri ile günlük iş kuralları açısından emeğe göreli olarak bir esneklik ve özerklik tanıyan esnek uzmanlık birimlerinde, çalışanların sermayeye ve kapitalist iş bölümü kurallarına olan bağımlılığı da daha fazladır. Burada daha görünmez, daha soyut veya daha dolayımlı, ama daha mutlak bir tabiyet söz konusudur. Ayrıca bugün esnek emek pazarı koşullarına tabi olarak çalışan büyük bir kitle, tamamen sermayenin insafına terkedilmiş bulunmaktadır.

(c) Esnek üretim sistemlerinde üretim ölçeğinin küçülmesi ve artan otomasyon nedeniyle istihdamda ciddi bir daralma gerçekleştiği gibi istihdam biçimleri de köklü bir biçimde değişmektedir. Eski tam gün çalışmanın ve sürekli istihdam biçimlerinin yerini giderek kısmi ve geçici çalışma biçimleri almaktadır. Bu durum, ücret biçimlerine de yansımakta, ayrıca iş güvencesi ve sosyal güvenlik hakları açısından da önemli kayıplara neden olmaktadır

(d) Esnek üretim biçimleri, emek ile sermaye arasındaki ilişkileri ve çıkar çatışmalarını işyeri çevresi ile sınırlayan yönetim modelleri ile yaşama geçmektedir (‘yerelleşme’). Bu tür modeller sayesinde emek, sermaye ile işbirliğine zorlanmakta veya onun keyfi uygulamalarına razı olmak durumunda kalmaktadır. Örneğin çalışanlar, bir yandan üretimde esnekliğe imkan veren çok amaçlı makineler aracılığıyla otomatik üretim ve denetim sistemleriyle bütünleşirken öte yandan işyeri yönetim süreçleri aracılığıyla şirketle veya şirket çıkarlarıyla özdeşleşmektedir.

(e) Bu arada teknolojik yeniliklerin iş sürecine girmesine bağlı olarak gelişen yeni teknik iş bölümü, emeğin organik bileşimini değiştirmekte, dolayısıyla sınıf içi hiyerarşinin gelişmesine ve çıkar farklılaşmalarının derinleşmesine yol açmaktadır. Böylece kolektif çıkarların ve sınıf dayanışmasının yerini kolayca mesleki veya sınıf içi rekabet alabilmektedir. Bu süreçte geleneksel işçi sınıfı (sanayi işçisi) erozyona uğrarken, yeni sektörler ve meslekler ile yeni çalışan kategorileri türemektedir. Hizmet sektörünün gelişmesi (‘hizmetlerin sinaileşmesi’) veya kamu sektörünün daraltılması (özelleştirme) nedeniyle geleneksel mavi yakalı-beyaz yakalı çalışan veya işçi-memur ayrımı eski önemini yitirmesine ve krizin hızlandırdığı mülksüzleştirme süreci nedeniyle emeğin kapsamı genişlemiş olmasına rağmen, üretimdeki parçalanma ve yerelleşmeden ötürü sınıfın türdeşliği giderek azalmakta, organik birliği çözülmektedir. Bu süreçte ayrıca sendikasızlaşma, sözleşmeli ve geçici çalışma hız kazanmaktadır. Çalışanlar, bir yandan örgütsüzleflmenin öte yandan işsizliğin etkisiyle, emek nosyonundan giderek uzaklaşmakta ve sınıfsal aidiyetlerine ilişkin ciddi bir kimlik bunalımı yaşamaktadır.

(f) Bütün bu gelişmeler, gerek hak arama anlayışını gerekse mücadele biçimlerini son derece olumsuz yönde etkilemektedir. Çalışma ilişkilerinin taraflarının (işçi-işveren yerine personel-yönetici), niteliğinin (çatışma ve çıkar karşıtlığı yerine uzlaşma ve işbirliği) ve biçimlerinin (özgül ve ortak sınıf çıkarları temelinde örgütlenme, toplu pazarlık yerine ortak sorun çözme, yönetime katılma, birlikte hareket etme) radikal bir biçimde değiştiği bu süreçte ekonomik ve sosyal hak arama anlayışı ortadan kalkmakta, bunun yerini sermaye ile uzlaşma ve işbirliği arayışı almaktadır.

(g) Üretimin sermaye çıkarları lehine yeniden örgütlenmesiyle ilgili uygulamalar bunlarla sınırlı kalmamaktadır. Ayrıca üretimin küresel ölçekte örgütlenmesini sağlayan yeni bir uluslararası iş bölümü yapısı oluşturulmuş bulunmaktadır. Örneğin ‘küresel meta zincirleri” sayesinde çevre ülkeleri, hem üretimleri hem de üreticileri açısından tamamen uluslararası sermayenin çıkarlarına ve onların pazar politikalarına tabi kılınmaktadır. Çokuluslu flirketlerin ucuz ve kontrol edilebilir emeğe dönük arayışları doğrultusunda üretim, emeğin ucuz ve örgütsüz olduğu çevre ülkelerine kayarken, dev şirketlerin, çevrede kurdukları ‘tornavida’ tesisler aracılığıyla üretimin maliyetlerinden tasarruf edildiği gibi üretimden ve pazar koşullarından doğan tüm riskler de yerel üretim birimlerine ve onların çalışanlarına aktarılmaktadır. Bugün çevre ülkelerinde bu şirketler tarafından istihdam edilen 70 milyon işçi, dünya toplam üretiminin üçte birini üretmektedir. Bu işletmelerde çalışanlar, sınıf içi rekabetin gelişmesinde ve emek ile sermaye arasındaki ilişkilerinin küresel ölçekte esnekleşmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

Tülin Öngen

About Ferruh Erkem

Check Also

Toplumsallık illüzyonları

Burjuva toplumda birbirleriyle ancak metalar aracılığıyla ilişki kurabilen yalıtık bireyler, meta mübadelesinin yapıldığı pazarda kof …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com