Sayfamızı izlemekle yetinen üye bir arkadaşım bana, “Yahu bu kadar insan yazı yazıyor, tartışıyor iki kişinin anlaştığını görmedim” dediğinde şaşırmadım. Bunun gibi kaç kişinin böyle düşündüğünü biliyorum. Bu kaostan nasıl çıkabiliriz sorusuna cevap vermeğe kalkışırsam tek başıma kalmaktan korkuyorum. İyisi mi, herkes kendine göre cevap bulmaya çalışsın.
Son paylaştığım “Halk İçin Ekonominin yeni paradigması; Modern Para Teorisi” başlıklı makaleye gelen tepkiler aslında arkadaşı doğruluyor, tepkiler gerçekten şaşırtıcıydı. Biri, “Allah kimsenin yolunu senin gibi şaşırtmasın” gibi bir intizarı dillendirirken bir diğeri, çevreye karşı bir politika olduğunu ciddi ciddi savundu. Beddua okuyan arkadaşın hiç öğrenmeye niyetli olmadığı açık, kafadan reformcu teoriyi reddediyor. İkinci arkadaşın tepkisine benzer çıkışlara sıkça rastlıyoruz. Bazılarımız araştırmadan, iyice okuyup özümsemeden hemen cevap yetiştirmeğe çalışıyoruz ve bu yüzden tartışmalar çoğu zaman hiç olmadık yerlere sürükleniyor.
Modern para teorisi kapitalizm içi reformları formüle ediyor. Yakıcı olan işsizlik ve çevre sorunlarının para basılarak çözülebileceğini, insanlar arasındaki eşitsizliğe ve doğa katliamına neden olan Neoliberalizmin ideolojik argümanlarını boşa çıkarıyor. Pratiğin dayattığı bu iki insani sorunun reformlar yoluyla çözümüne devrimci eleştiriler getirmekten geri durmamalıyız. Hatta alternatif bir teorinin çıkması için çaba göstermeliyiz.
Tabii ki “reform” deyince yıllarca bizi reformcu kategoriye koyan arkadaşların yüzlerini buruşturup reformlarla halkı kandırdığımızı, “devrime yönelen” milyonlarca emekçiyi sosyalizm hedefinden uzaklaştırdığımızı yüksek sesle haykırdıklarını duyar gibi oluyorum. Varsın bizi devrime ihanetle suçlasınlar. Türkiye Marksist solunun Stalin’imizden miras aldığı bu yanlış söylemini terk edeceğini umuyorum. Emekçi halk yığınlarının reform taleplerini Marx ve Lenin’in nasıl gördüğünü alıntılar yaparak anlatmayacağım. İsterlerse kaynak da gösteririm. Fakat şu kadarını söyleyebilirim ki reformlar halk yığınlarına mal edilirse ancak devrimler mümkün olabilir. Bunun da yolu devrimci demokrasiyi eksiksiz uygulamaktan geçer.
Halkın devrimci demokrasisi geliştirilip derinleştirilirse halk yığınları reformlara sahip çıkar ve kapitalizmin aşılması kaçınılmaz olur. İttifak ve uzlaşmalarla dolu meşakkatli uzun bir yürüyüştür bu. Günümüzün devrimci duruşu, bence demokratik süreçlerin zikzaklı ve engebeli yollarında devrimleri başarabilmektir.
Dünyanın yaşadığı en büyük devrimlerden biri olan Ekim Devrimi’ni taklit etme hayallerinden kurtulmalıyız. Aurora, Kışlık Saray, Çarlık ve Bolşevikler yok artık. Politik ve ekonomik devrimleri birkaç gün veya ayda yapmayı da düşünemeyiz artık. Ama eğer Ekim Devrimi’nin tarihsel deneyimlerini unutursak kapitalizmden kurtulmamız da imkansızdır. Politik devrim için Şubat’tan Ekim’e kadarki sürede başarılan ikili iktidar, ikili demokrasi (1) ve ittifaklar farklı politik iklimlerde güncelliğini koruyor.
Kısaca demek istediğim şu, çevre ve işsizlik sorunlarını çözebilmek için ilericilerin devrimci-reformcu ittifakını oluşturmalı, ikili demokrasiyle meşru olmayan iktidarlar karşısında halkların iktidarını fiilen yaratarak politik devrimi gerçekleştirmeyi hedeflemeliyiz.
Türkiye’de sol hâlâ reform ve devrim ikilemi arasında bocaladığından ufalarak etkisizleşiyor. Ülkelerin bazılarında, Bolivya, Şili, Yunanistan’da ilericilerin ittifaklarıyla seçimlerin kazanılabildiğini ve politik devrime kapılardan birinin açılabildiğini görebiliyoruz.
Reformcu- devrimcilerden oluşan ilerici ittifaklar uluslararasında da alan kazanıyor, güç topluyor, fikri iktidarı ele geçiriyor. Reformcu kanatta Bernie Sanders, Alexandria Ocasio-Cortez, Stephanie Kelton ve diğer ekonomistler öteki tarafta, yeni sosyalist/komünistler olarak tanımlanan Luis Arce, J. Mcdonald, Yanis Varoufakis, S. Zizek, Paul Mason, Piketty vs. Her iki eğilim emekçi insanlığın karşılaştığı iklim ve gelir dağılımı gibi güncel sorunların ne olduğunu araştırıyor ve çözümler üretmeye çalışıyorlar. Her iki taraf da iletişim içinde ve parti, hükümet ve kurumlarda geniş halk kitlelerine ulaşabiliyorlar.
Reformcular kapitalizm içinde eşitsizliği ve çevresel tahribatı durdurmanın yollarını ararken devrimciler aynı görüşleri paylaşmasına rağmen ileri sürülen çözüm önerilerinin kapitalizm aşılmadan uygulanmaya konulmasının hemen hemen imkansız veya çok riskli olduğunu belirtiyorlar.
İki kamptaki tartışmaları sayfaya ve siteye taşımayı düşünüyoruz. Halk İçin Ekonominin Yeni Paradigması; Modern Para Teorisi ilkiydi. Bundan sonra Yanis Varoufakis’in görüşlerine yer vereceğiz.
Bir söz var: Karşıdakinin pozisyonunu anlamazsanız asla bir tartışmayı kazanamazsınız. İlericilerin geliştirdiği reformcu görüşleri anlamak, eksikliklerini görmek Marksist eleştirilerimizi zenginleştirip yeni düşünceler üretmemize yardımcı olur kanısındayım.
Evet, Modern Para Teorisi çerçeve olarak para, vergi ve enflasyon noktalarında eksikleri barındırmasına rağmen 1905’ten beri ekonomi düşünce tarihinde alt planlarda da olsa sürekli tartışma konusu olmuştur: 1947 ve 1963. En son 2011’de Keynesçi Nobel ödüllü Paul Krugman bunu ABD’li ekonomistlerin gündemine yeniden getirdi.
Birkaç yıl sonra, Bernie Sanders’in baş danışmanı S. Kelton teoriyi ele aldı ve daha da geliştirdi. Zamanla Yeni Yeşil Anlaşmanın başlatıcısı A. Ocasio-Cortez de bu projeye tam desteğini verdi.
MPT’nin Latin Amerika ülkelerinde uygulandığında ne gibi sonuçlar doğuracağını gördükten sonra Marksist bir analizle birlikte tartışılmasının doğru olabileceğini tahmin ediyoruz. Bir defa daha teorinin ana başlıklar şunlar:
Modern Para Teorisinin (MPT) adında teori kavramının geçmesi onun bir teori olduğu anlamına gelmez. Bu genel hatlarıyla hükümetlere bazı tavsiyelerde bulunan ekonomik politikalar sistemidir. İşsizliğe ve çevre sorunlarına çözüm reçeteleri sunarak kapitalizmin stabilize edilmesini amaçlar. Kapitalizm içi bir reform hareketidir.
Modern Para Teorisi (MPT), özünde basit bir düşünceye dayanan bir makro-ekonomik çerçevedir. Tüm ülkelerde para devlet tarafından basılır ve dolaşıma sokulur. Bu nedenle, kendi para birimine sahip bir hükümetin borçlarını temerrüte düşürmesine asla gerek yoktur. Sadece borçları ödemek için daha fazla para basması yeterlidir.
Bu perspektifle bakıldığında, MPT hükümet harcamaları için tek gerçek sınırın bütçe açığı değil enflasyon olduğunu savunur. Ayrıca, hükümet sadece mal ve hizmetleri ödemek için para bastığından harcamaların vergilerle eşleşmesine gerek yok.
MPT’ye göre hükümetin ekonomi politikasının temel amacının fiyat istikrarı değil, tam istihdam olması gerektiği öne sürülmektedir. İşsizliğin toplam talebi aşırı derecede kısıtladığı biliniyor ve bu yüzden de ekonominin kaynakları yeterince kullanılmıyor.
Bu amaçla, MPT yanlısı ekonomistler hükümetlerin iş garanti planları hazırlamalarını tavsiye ediyor. Böylelikle iş bulamayanların doğayı ve çevreyi koruyan yeşil ekonomik sektörde istihdamı sağlanarak yapısal işsizliğin ortadan kaldırılabileceğini ve ekonomide otomatik dengenin oluşabileceğini vurguluyorlar.