ELEŞTİRİ VE ÖZELEŞTİRİMİZDEN BİR DEMET (2)-Admin

-Sayfa ve sitemizdeki fikirler etrafında tartışmalardan doğan kümelenmeyi partileşmek anlamına gelmediğini güçlü biçimde vurgulayamadık. Biz bir parti değiliz ve olmayacağız. Kaldı ki günümüzde partiler artık iktidarların zorbalığına karşı direnen tekil örgütlenmeler değildir. Şili’de Latin Amerika’da sokakları dolduran yüzbinlerin çoğu partilerden uzak durmasından dersler çıkarmalıyız. Bizde durum bundan farklı mı? 60’lı-70’li yıllara merdiven dayamış bizim gibi yaşlı kuşaktan arkadaşlarımızın çoğu parti disiplininden, toplantılardan, konferanslardan bıkmış usanmış. Geçmişlerinde yaşadıkları, acılar, işkenceler, geçirdikleri travmalar, ayrıca yaşın getirdiği heyecandaki azalma sonucunda partilere sempati duymakla, doğru politikalarına destek vermekle az sayıdaki eylemlerle sınırlı kalmaktadırlar. Sanal medya bu arkadaşlar için büyük bir şans. Deneyimlerini, dayanışmalarını, kampanyalara katılımlarını bu araç üzerinden yapmaları büyük bir olanak.

-Ne yazık ki sayfamızın tüm sol bileşenlere eşit mesafede yaklaşma çizgisini de yeterince anlatamadık. Partilerinin propagandasını sloganlarla yapan arkadaşlar bizi taraf tutmaya zorladıklarında bunca yıl sonra amaçlarımızı anlamadıklarını gördük. Tabi ki sorumluluğun büyüğü bize ait!

— Tarihi TKP ve İGD geleneklerinden gelen arkadaşların çoğu, herhangi bir katkı yapmadan sayfamızın toparlayıcı olmadığını söylüyor, kapansın diye ellerini havaya kaldırıp dua ediyorlar. Bazıları kaprislerinden ve küçük gördüklerinden sayfaya yanaşmıyor. “Çok sayfa var hangi birine yazacağımı bilmiyorum, iyisi mi hiçbirine” deyip uzak duruyorlar.

-HDP/YSP’nin içinde olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliğinin tek bir blok olmasını savunuyoruz. Bu blok tüm gücüyle Türkiye’de geniş cephenin kurulmasına katılmasının tarihsel bir sorumluluk olduğunu belirtmemize rağmen bir ilerleme sağlayamadık. Uzun zamandır, hiç aralık vermeden CHP’nin HDP ile ittifak kurmasının önemini vurgulayanların arasındaydık. İki parti arasında seçimler için gizli diyalogların kurulması geç kalmış bir girişimdi, bunu da anlatamadık.

-Demokrasi sosyalizmsiz, sosyalizm demokrasisiz olamayacağını savunduğumuz için HDP’yi solun ana damarı ve olmasa olmazı olduğu belirttik.  HDP demokratik sol bir partidir, o olmadan solda birlik ve ülkede geniş cephe kurulamaz, kurulsa da başarılı olamaz, sonuç ortada. Kurulduğu günden itibaren sayfamız, HDP’de Demirtaş’ın politik duruşuna tam destek verdi. Ne yazık ki Demirtaş’ın geçici olarak geri çekilmesi bu hedefimizin de gerçekleşmediğini söyleyebiliriz.

-Yakın zamanlarda sayfa kurmadaki artışları gözlemledik. Sayfamızda aktif olan bazı arkadaşlar yeni sayfalar açıyor, başkalarına üye oluyor ve kendilerine ait sayfa oluşturuyor. Solda facebook sayfalarından geçilmiyor, eski Çin’deki duvar gazetelerini aratmıyor. Kısa kısa mesajlarla ajitasyon yaparak solda ideolojik veya politik birlik çağrıları yapmak boş bir çaba, biz bunu yapmayacağız. Sayfamızda çevre, demokrasi ve sosyalizm/komünizm tartışmalarına yarayacak paylaşımları beklerken tartışmalar kişisel sayfalara kaydığını görmek üzücüdür. Kişisel sayfaları bireysel ilgi alanlarına ayrılmasını ve hepimizi ilgilendiren güncel politikaları desteklemek için tek bir platformda toplanmanın önemini yeterince açıklayamadık.

-Paylaşım yapanların bazıları sayfamızdaki yazıları okumuyor, beğeni koymuyor, pozitif veya negatif yorumlar yapmıyor. Kendi sayfalarındaki katılımları arttırmak için sayfamızı kullanmalarının etik olmadığını hatırlatmak isteriz.

-Bir arkadaşın açtığı tartışmaya katılmayıp aynı konuda başka bir başlık açmak gerçek anlamda saygısızlıktır. Görüşlere eşit değer vermek, saygı göstermek tartışma kültürünün temel ilkelerinden biridir.

-Birkaç cümlelik mesajlarla görüş belirten paylaşımlar kimi güncel sorunların tartışılması için iyi fırsatlar yaratabilir ancak, dünyaca ünlü bilim insanlarımızın araştırma yazılarıyla dengelenmelidir. Çoğunlukla kısa paylaşımlara ilgi fazla olurken bilimsel yazılar nedense genellikle beğeni bile almıyor.

– Sosyal Medyada bu toplumsal yapının bir aynası olduğu gibi yansıyor. Maalesef ki siyasal alanda geçmiş yıllarda 1980 öncesi kadroların birikimine, niteliğine, pratik deneyimine sahip kadrolar yok, çok az, yada siyaset dışında. 12 Eylül Darbesi 1968-1978 kuşakları ile sonraki kuşakların arasındaki bağı kopardı deneyim aktarılmasını engelledi. Gerek içine girip katkıda bulunmaya çalıştığımız siyasal yapılarda gerekse diğer gruplarla iletişimde zorlanıyoruz. Tüm bunlar doğal olarak sosyal medyaya ve sayfalara yansıyor. Olan biten budur. Biraz daha sabır ve mücadele gerekiyor.

-Sayfanın kimliğine katkı sağlayacağına inandığımız anti-otoriter demokrasi ve barış yanlısı politik sorunlar üstüne haftalık tartışmalar düzenlemeyişimiz ciddi bir eksikliktir.

Bunlara benzer eleştiri ve öz eleştiriniz varsa yazının altına veya mail adresimize gönderebilirsiniz.

About Mehmet Tas

Check Also

Gündemden Bir Demet/Politika/M.Aydin

Fehim Taştekinftastekin@gazeteduvar.com.tr Tiyatro diyenler bu yazıyı okumasın! İran’ın saldırı koreografisini silahların yüzde kaçı hedefe ulaştı …

5 comments

  1. Öncelikle Merhaba;
    Sayfanızı eleştiriye açtığınız için kendi adıma teşekkür ederim.
    Bu sayfanın kendini parti yerine koyması zaten doğru olmaz.
    Burasının, kendini Sol da gören arkadaşların, düşüncelerini paylaştıkları, birlikte öğrendikleri ve öğrettikleri bir platform olması gerekir.

    Ancak böyle olsa da, burada Partinin anlamsızlığını, Güney Amerika’dan örnekler vererek, ortaya koymakta doğru değildir.
    Partinin gerekliliği üzerinde tartışmak, darılmayın ama biz Komünistler için abesle iştigaldir.
    Bu Sistemden memnun olan, bu Sistemi Yıkmayı hedefine almayan, Sistemi Reforme etmekle yetinenler, bu bağlamda Sistemin sürdürebilirliğinden yana olanlar için partinin bir gereği yoktur.
    Tabi bura da Parti derken, Kastımız, İşçi Sınıfının düşünen eli, aklı KOMÜNİST PARTİ.

    ” -Demokrasi Sosyalizmsiz, sosyalizm demokrasisiz olamayacağını savunduğumuz için HDP’yi solun ana damarı ve olmasa olmazı olduğu belirttik. HDP demokratik sol bir partidir, o olmadan solda birlik ve ülkede geniş cephe kurulamaz, kurulsa da başarılı olamaz, sonuç ortada. Kurulduğu günden itibaren sayfamız, HDP’de Demirtaş’ın politik duruşuna tam destek verdi. Ne yazık ki Demirtaş’ın geçici olarak geri çekilmesi bu hedefimizin de gerçekleşmediğini söyleyebiliriz.” demişsiniz!

    Bu alıntıyı aslında açmak ve bazı kavramların açılmasını istememiz gerekiyor.
    Size göre DEMOKRASİ nedir?
    Size göre SOSYALİZM nedir?

    Bize göre Demokrasi, bir Sınıf Egemenliği biçimidir.
    Bu bağlamda Toplumda ki Sınıflardan, onların çıkarlarından BAĞIMSIZ değildir.
    O nedenle biz Komünistler, HERKESE DEMOKRASİ demeyiz.
    Biz Komünistlerin nihai hedefi DEMOKRASİ değil, DEMOKRASİSİZLİKTİR.

    Sosyalizm konusuna gelince, bize göre Sosyalizm, henüz bu zamana değin yaşanmamış, Komünist Toplumun alt evresidir.
    Sınıflar ve varlığı Sınıflara bağlı Devlet olmadığı için de Sosyalizmde DEVLET yoktur.

    HDP konusuna gelince, bir kere HDP Solun ana Damarı olamaz!
    Ana Damar, Komünistlerdir.
    Demirtaş’ın söylemiyle “SOSYALİSTLER KUTUP YILDIZIDIR”

    Bir Partinin Sol olması için o Partinin cepheden, karşıdan Kapitalizme karşı olması gerekir.
    Ellerinde çiçeklerle, Sermayenin üst örgütü TÜSİAD ı , Anayasa Konusunda Görüş Alışverişinde bulunmak için ziyaret eden bir parti bize göre SOL olmaz.

    • Zaman ayırıp görüşlerinizi bizimle paylaştığın için teşekkürler. Her paylaşımnızı okuduğumda görüşlerinizde dikkatimi çeken bir noktayı hemen belirtmek istiyorum. İdeolojik olanla politik olanı birbirinden ayırmadan yazıyorsunuz. Böyle yazmak size kolay gelebilir ama size cevap vermeyi bir hayli zorlaştırdığınızı söylemek istiyorum.

      Parti konusunda yazdıklarıma yaptığınız yorum buna örnek teşkil ediyor. Parti veya örgüt olmadan iktidarın alınabileceğini hiç bir yerde söylemedim, böyle bir genelleme yapmadım. Devrimler tarihine bakın örgütlü ve örgütlü olmayan halk hareketleri birleşince ancak alternatif bir iktidar oluşabiliyor, devrimin aşağıdan yukarıya ilermesi mümkün olabiliyor. Söylediklerim “partinin gerekliliği üzerinde tartışma” değil tamamen kojoktürel bir durum tesbiti.

      “Bize göre Demokrasi, bir Sınıf Egemenliği biçimidir.” Bu söylediklerinizi Marx’ın hiç bir eserinde bulamazsınız. Komunist Manifesto’da işçi sınıfının birincil görevinin demokrasi mücadelesini kazanmak olduğunu yazmasına rağmen……Lenin’e dayanarak söylüyorsunuz bu da yanlış. Çünkü Lenin, demokrasi ve liberal demokrasiyi ayırmadan eleştiri yapar, eleştirlerinin çoğu liberal demokrasiye yöneliktir, okurken dikkatlı olmanız gerekiyor! Aslında Marx demokrasiyle liberal demokrasiyi birbirinden ayırır. Ben de, demokrasiden söz ederken marksistler arasında liberal demokrasi ile gerçek demokrasiyi ayırımının yapıldığını belirtmiştim, gözünüzden kaçmış olabilir. “Herkese demokrasi” dediğimi nerede okudunuz?

      Demokrasiyi egemen sınıflara bağladığınız için HDP’ye çok haksız eleştir yapıyorsunuz. Demokrasiyle sosyalizmi birbirinden ayırdığınız için ilerci cepheyi bölüyorsunuz. Aslında emekçi halkların mücadelesini tam ortasından bıçakla ikiye ayırıyorsunuz.

      Demokrasiyi sosyalizmden ayırınca Kürd hareketini işçi hareketinden koparıyorsunuz. HDP’nin politik tutumunu hemen ideolojik yoruma tabi tutarak kestirip atıyorsunuz. HDP’yi sol bir parti olmadığını ileri sürecek kadar sübjejtif değerlendirme yapmakta bir sakınca görmüyorsunuz. Marksstler subjektivist değil gerçekçi olmalıdırlar çünkü gerçekler her zaman devrimcidir. Sevgiler selamlar

      • Ayrıldığımız nokta Demokrasi konusu!
        Siz Lenin de böyle bir şey yok deseniz de Lenin; Marksistlerle, Liberaller arasında ki farkı ortaya koyarken, Liberaller Demokrasinin bütününden bahsederken biz Marksistler kimin için Demokrasi sorusunu sorarız der. Demek ki bu Demokrasi, Toplumdaki Sınıflardan bağımsız değildir. Zaten onun için de başına ait olduğu sınıfın adını alır. Burjuva Demokrasisi, Proleter Demokrasi, gibi. Buda bize Demokrasinin bir SINIF EGEMENLİĞİ olduğunu gösterir. Gerçek Demokrasi, sınıflardan bağımsız SAF bir Demokrasi yoktur. Bu nedenle Lenin, Gelişimin seyri, Mutlakiyetten Burjuva Demokrasisine, Burjuva Demokrasisinden, Proleter Demokrasiye oradan da DEMOKRASİSİZLİĞE der. Yani Sınıfların ve buna bağlı Devletin olmadığı Komünist Toplumu işaret eder. HDP konusuna gelince. Komünistler Kürt Hareketinin burjuva demokratik özlü hareketlerini desteklerler. Ama bunu ilkesiz, gözü kapalı yapmazlar. Ulusların Kendi Kaderlerini Savunmak ayrıdır, somut durumda bu hakkın kullanımına verilecek destek ayrıdır. Burada Komünistlerin iki koşulu vardır. Birincisi bu hakkın kullanımına, Kürt Halkı özgür iradesiyle, hiç bir dış manüplasyona maruz kalmadan karar vermelidir. Bir diğeri de bu Hakkın Kullanımı, İşçi Sınıfının Uluslararası çıkarları çatışmamalıdır. HDP ile bir güç birliği olacaksa, bu birlik İLKELER temelinde olmalıdır. Yoksa sayısal olarak benim gücüm çok fazla, hepiniz ben ne dersem onu yapacaksınız mantığı, büyük abi pozları doğru değildir. HDP nin bugün Seçimlerde TİP e yönelik tavrı budur. Bana göre SOL, artık sona gelmiş dayanmış, kendini ekonomik ve siyasal olarak üretemeyen bu soygun ve talan düzenine cepheden karşı çıkmaktır. Ellerinde çiçeklerle İşçi Sınıfının sınıf düşmanı, sermayenin üst örgütü TÜSİAD ı ziyaret ederek, onlarla Anayasayı konuşmak, darılmayın ama benim SOL tanımıma girmez. Cengiz Çandarı Milletvekili yapanları ben SOL görmem.

  2. Muhsin Nuraydın

    🎪 Kısa yazmaya çalışacağım. Öncelikle bir öz eleştiri ile kendinizi sorgulamanız takdire şayan. Ama bence kendinize haksızlık ediyorsunuz. Bu topraklarda yaşayan toplum maalesef ezici sayıda edilgen insanlardan oluşuyor. Bu pasif yapıyı hayatın her alanında rahatlıkla gözlemlemek mümkün. Toplumsal yapımızda herhangi bir ortamda aktif katılımcı sayısı % 5 seviyesinde ise; bilin ki büyük bir başarı söz konusudur. Ben bu tespitlerini sadece günümüzü kast ederek yapmıyorum. Toplumsal olarak ciddi örgütlü yapılanmaların olduğu 1976-80 dönemlerinde de durum aşağı yukarı aynı seviyede seyrediyordu. Örneğin bir seminere 10’larca kişi gelmiştir. Soru soran ya da katkı yapan kişi sayısı 2, 3 seviyesinde ise durum bayağı tatmin edicidir. Salonda bulunanların yarıdan fazlası da içten içe soru soran ya da yorum yapanlara genelde gıcık olurlardı. Çünkü onlar bir an önce bitse de gitsek modundadır. Aynı durum okulda, şirket toplantılarında ve hatta en basit apartman yöneticisinin dairelerde yaşayanları bilgilendirme toplantısında dahi söz konusudur. Gelelim aktif katılımcılara: onların da büyük çoğunluğu dar kalıplarla hareket eder. Aslında demokratik ortamları sevmezler. Ortaya koydukları görüşün olduğu gibi kabul görmesinin beklentisi içerisindedirler. Ş9yle bir çevrenize bakın. Hemen her gün öyle ya da böyle bir şeyler yazan arkadaşlarınızın bunları kimlerle paylaştıklarını gözlemleyin. Yarıdan fazlası sadece kendi arkadaş grubunun göreceği şekilde paylaşım yapar. Üstelik her hangi bir eleştiri ya da farklı bir fikirle karşılaştıklarında da arkadaş listelerini gözden geçirir ve sayfalarından atarlar. Adama sormazlar mı? Sen bir fikir beyan ediyorsun, toplumsal bir konuyu gündeme getirmeye çalışıyorsun iyi güzel de bunun geniş kitlelere ulaşmasının önüne neden engel koyuyorsun? Birinci neden olduğu gibi kabul görmek ve beğenilmek. Dilim varmıyor ama yazacağım. Bence 2. önemli neden sanki KORKU gibi geliyor. Şüphesiz ki bu da çok komik bir korku. Şimdilik bu kadar. İyi geceler.

  3. Hasan Şükrü Dal

    Eleştiri bilimsel bir eylemdir. Ancak özeleştiri daha çok ”günah çıkarmak” ile aynı anlamda olmasa bile özdeştir. Kim kime öz eleştiri yapacak veya kim kimden isteyecek belirsizdir.

    İnsan türlerinden kültüre, en az 6 milyon yıl önce yeryüzünde gözüktüğü ve iki ayak üzerine kalktığı tarihsel olaylarla birlikte ilk hamlelerini yaptı. O zamandan günümüze kadar bütün insan türleri, yaklaşık otuza yakın tür, tarafından deneyimlenen her şeyi ilk insansı hominidlerden modern insan türüne kadar birbirine aktarılan bilgiler aracılığıyla bugünkü kültürel birikimleri oluşturdu.
    Bilimsel araştırma sonuçlarının popüler kültürde henüz fazla bir etki yaratmadığını söylersem kimse şaşırmasın. İnsanların günlük yaşamları bilimsel araştırma konseylerinin ”anlaşılmaz” karmaşık müzakerelerine aldırış etmeden devam ediyor.

    Fakat benzer bir durumun, bu kez tersinden, bilim camiası için de geçerli olduğunu görmek şaşırtıcı: Birçok bilim bilim insanı araştırmalarla insanların gündelik hayatları arasında bir ilişki olduğunu düşünmek bile istemiyor. Bilim insanlarının çoğunluğunun düşüncesi ise ; bilimin hedefinin gündelik hayatın sorunlarını çözmek değil, temel bilgiyi daha derinlemesine kavramaktır. Böylesi bir anlayıştan bir şey çıkması mümkün değildir. Bu düşünce bilimsel araştırmalarla toplum arasındaki bariyeri sağlamlaştırmaya yarayan büyük bir yanlıştır.

    Son yıllarda, aslında dağılıp çökecek olan bu bariyeri, ilk yarıp geçenler jeologlarla paleontologlardır. Yüz milyonlarca yıl öncesinin kayalarıyla fosillerini kazıp çıkaranlar (modern şehir insanının acil ihtiyaçlarına görünürde bundan daha uzak ne olabilir acaba?) ve insanlığı kendi jeolojik perspektifi içerisine yerleştirenler onlardır. Yaptıkları iş insan kondisyonu ve evrimini basbayağı yeniden tarif etmektir. Bugün sınıflı sistemlerin ezenlerin kültürü etkisi sokaktaki insanlara, kulakları sağır eden trafiğin ortasında kaybolmuş kişiye, tam olarak nerede durduğunu göstermişlerdir.

    Ben beşeri bilimlerin ustası Karl Marx’tan bir alıntıyla sözlerimi bitirmek istiyorum.
    Marx’tan aldığım bu alıntı Kapital 1 adlı kitabın 24. bölümü olan ”İlk Birikimin Sırrı” başlıklı yazının ilk cümleleri.

    ”Paranın sermayeye nasıl dönüştüğünü, sermayeyle nasıl artık değer
    ve artık değerle nasıl daha fazla sermaye elde edildiğini görmüş
    bulunuyoruz. Ne var ki, sermaye birikimi artık değerin varlığını, artık değer
    kapitalist üretimin, bu ise meta üreticilerinin elinde önemli büyüklükte
    sermaye ve emek gücü kütlelerinin varlığını bir ön koşul olarak gerekli
    kılar. Dolayısıyla, bütün bu hareket, ancak kapitalist birikimi önceleyen
    ve kapitalist üretimin sonucu değil, onun çıkış noktası olan bir
    “ilk birikim”in (Adam Smith’te “previous accumulation”) varlığını kabul
    ederek kurtulabileceğimiz bir kısır döngünün içindeymiş gibi görünür.
    İlk günahın teolojide oynadığı rolün aşağı yukan aynısını, ekonomi
    politikte ilk birikim oynar. Adem Baba elmayı ısırdı ve insan ırkı günahı
    yüklendi.”
    Karl Marx, Kapital 1 Yordam Yayınları sf. 686

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com