Gerçek Savaş, Mutlak Savaş
Savaş teorisinde savaşın en temel olarak ikiye ayrıldığı kabul edilir; gerçek ve mutlak savaşlar. İkisinin arasındaki ana ayırıcı özelliğin de, savaş sürecinde savaşın bitirilmesi yönünde tarafların müzakere, diplomasi kanallarını açık tutması, savaş alanındaki güçlerin ağırlığı oranında tarafların bir tarafının isteklerini kabul ettirmesi süreci, yani savaşın masadaki görüşmelerin bir araç’ı olması ile savaşın kendi başına bir amaç’a evrilmesi, diplomasinin, müzakerelerin, dış politikanın, kısaca politikanın ölümüne yol açması, bu iki ana özelliktir. Tarihte savaşlar büyük çoğunlukla Reel, Gerçek savaşlar olarak sürdürülmesine rağmen, devletlerarası politikanın ölümü anlamındaki Mutlak Savaş, çok kanlı, sınırsız şiddet yüklü ve tarafların birbirini yok etmeyi hedefledikleri bir kör savaştır. Bu Mutlak savaşların en önemli örneği daha önce yazdığımız gibi 1. Dünya (iç) savaşıdır.
1.Dünya Savaşına giden uzun bir savaşsız dönem vardır: 1870-71 Prusya-Rusya savaşı iki yıl sürmesine rağmen tarihin şiddet yükü fazla olan ve yenen tarafın, Prusyanın, yenilen tarafı, yani Fransa’yı küçük düşürdüğü, kötü bir yenilgiye uğrattığı, başkentini ele geçirip en önemli tarihi sarayında, Versay’da teslim anlaşmasını imzalattığı dönem ile arasında 43 yıllık bir savaşsız dönem bulunur. Bu savaşın oluş ve bitiş biçiminin 1. Dünya savaşının hazırlayıcısı olduğuna inanılır.
1870-71 savaşı, Avrupa tarihini değiştiren bir savaştır. Dönem, İngiltere hegemonyasının dünya çapında geçerli olduğu, sömürgecilikten emperyalizm dönemine geçile denk geldiği, Paris komünü ve Avrupa işçi sınıflarının sınıf mücadelelerinin yükseldiği ve işçi sınıfının yenilgisiyle sermaye sınıfının ilk defa “kendi için sınıf” haline geldiği ve alt sınıflara saldırıyı yükselttiği, dünyanın kapitalist tarzda paylaşımı mücadelesinin yükseldiği bir dönemdir. Paris ayaklanması, Paris zanaatkar ve işçilerinin Fransa’nın Prusya’ya karşı yenilgisi üzerine ortaya çıkmış ve dünya halklarına komün gibi bir deneyi armağan etmiştir. Paris’in Prusyalılar tarafından işgaline karşı yurt savunmasını üstlenen işçi sınıfı, Fransız burjuvazisinin, işçi sınıfını Devrim yapacağı korkusuyla engellemeye çalışması ile başarısızlığa uğramış, iki sınıfın çekilmesi ile Prusyalılar Paris’i işgal etmişlerdir.
Diğer yandan, Prusyalıların başında Bismark, bu savaş Zafer’ini Almanya’nın siyasi olarak birleşmesi için kullanmış, “zayıf ve korkak Alman burjuvazisi yerine devlet olarak yukarıdan aşağıya Alman Burjuva Devrimini gerçekleştirmiştir. İngiltere’nin hegemonik gücüne karşı, ona meydan okuyan ve liderliği ondan almak isteyen Fransız ve Alman devlet güçlerinden Almanya, bu yarışta öne geçmiş ve o tarihten itibaren 1.Dünya savaşına kadar giden süreçte, özellikle donanmada, militarist silahlanmada ve dış politikada güç yarıştırmaya başlamışlardır. Amaç, dünya liderliğini ele geçirip, çıkar alanlarının paylaşımında en büyük parçayı almaktır. 1. Ve 2. Dünya paylaşım Savaşları’nın temel amacı, dünya hegemonya liderliğini İngiltere’nin elinden almaktır. Almanya’nın yenilgisi ile bu liderliği ele geçiren gücün ABD olduğunu biliyoruz.
Büyük devletler arasındaki her savaş, görünürde güvenlik sağlama amacıyla da olsa, arka planında mutlaka alan-bölge paylaşımı, bölgesel veya küresel hegemonya sağlama ve bunlara bağlı olarak ekonomik-politik anlamda kaynakların denetimini ele geçirme isteği vardır. Bu Marksist jeopolitiğin temel çözümlemesidir. Kapitalist-emperyalist bloklar arasındaki tüm gerilim ve uç noktadaki savaşların tarafı olmak Marksistlerin işi değildir. Marksistler kararlı birer savaş karşıtı olarak, halkların ve işçi-emekçi sınıfların savaşa karşı mücadelelerini yükseltmek zorundadırlar. 1870-71 savaşı ile 1. Dünya (iç) savaşı bu konuda çok iyi derslere sahiptir. 1914 yılında Sosyal Demokrat Partilerin, büyük savaşta kendi burjuvazileri ve devletlerinin kuyruğuna takılmalarının siyasi sonuçları, bizlere hala ders niteliğinde örnek olmaya devam ediyor.
- Ferruh Erkem