AŞI;”Emperyalizmin oyununa mı geliyoruz yoksa?”

“AŞI”?!
“Emperyalizmin oyununa mı geliyoruz yoksa?”

En baştan söyliyeyim katı bir aşı karşıtı değilim. İki doz Sinovac aşımı oldum, üstüne üstlük bugünden itibaren sağlık çalışanları ve 50 yaş üstü için başlayacak üçüncü doz aşıyıda olmayı düşünmekteyim.
Düşünmekteyim diyorum çünkü Aşı ile ilgili Hükümetin kısa süreler içinde birbiri ile çelişen, tutarsız kararları, adımları, uygulamaları yavaş yavaş midemi bulandırmaya, kafamı karıştırmaya başladı.

Ülkeye ilk getirilen geleneksel “inaktif”( zayıflatılmış virüslerin vücuda verilmesi yolu ile bağışıklık elde etme ki son derece makul, çocukluğumuzdan beri olduğumuz aşı türü) Sinovac Çin aşısı milyonlarca doz uygulandıktan sonra, milyonlarca vatandaş bu aşı ile aşılandıktan sonra tıp aleminden bu aşının koruma gücüne ilşkin, koruyuculuk oranı ile ilgili dudak bükerek, güvensiz ifadelerle konuşmaya ve Almanya menşeyli Pfizer-Biontec aşısı güvenilirliği ile ilgili olarak öne çıkarılmaya başlandı.
Yoksa Uluslararası İlaç Tekelleri savaşı, rekabeti arasında mı kaldık?
Bizim 80’li yılların Devrimcisi Laz Orhanın deyimi ile “Emperyalizmin oyununa mı geliyoruz?” yoksa.

Salgının ilk aylarında Covit 19 tedavisi için onbinlerce hasta üzerinde kullanılan ve daha sonra Dünya Sağlık Örgütü tarafından sakıncalı olduğu ilan edilen milyonlarca kutu hidroksiklorokin kullanan hastalara verdiği belki dealıcı zarar ile birlikte, milyonlarca kutu stoklanıp devlet bütçesine milyarlarca liralık zarar yazarak çöp olmadı mı?

Ülkeye oldukça külliyatlı miktar Pfizer-Biontec aşısı geldikten sonra Çin aşısı Sinovac iyice tukaka oldu.
Hatta neredeyse tedavülden bile kalktı, adı anılmaz oldu.

Yoğun bir biçimde(Günde milyon dozlar düzeyinde, randevusuz, sokakta, alışveriş merkezlerinde) tek doz olarak uygulanmaya başlanan Pfizer-Biontec aşısı için önce tek dozun bile yüksek koruma sağladığı bu nedenle ikinci doz için 6 haftalık bir bekleme süresi tanımlandı.
Bugünkü Sağlık Bakanı açıklamasında bu süre 4 haftaya indirildi.
Bu arada hastalık geçirmiş yurttaşların aşılanması için bekleme süresi 6 aydan 3 aya düşürüldü.
Bilim Kurulu ve Sağlık Bakanlığının yumurtladığı son cevher ise 3. Doz aşı.
Bu 3. Doz aşı hangi uluslararası ilaç tekelini , hangi aracı firmayı zengin edecek.
Üstelik bu 3. Doz aşınında önce olunan aşılara bakmaksızın bilinç altı beslemelerle Pfizer-Biontec önerilmekte.Sağlık Bakanlığının Bilim Kurulunu kararlarını referans göstererek Aşı ile ilgili aldığı bu tutarsız, değişken çelişkili kararlar iyice miğdemi bulandırmakta, kafamı karıştırmakta. Virüsün çıkış noktası, kaynağı ile ilgili komplo teorilerini ve aşı karşıtlarının direnişini haklılığını güçlendirmektedir ister istemez.

Her türlü insani değerin pazara düştüğü, alınıp satılabildiği, metaya kar aracına dönüştüğü Vahşi Kapitalizm için Uluslararası tekellerin karı, kazancı insan, sağlığından, yaşamından önce gelmekte daha da ötesi insan sağlığı, yaşamı Uluslararası tekellerin elinde üzerinden kazanç elde ettiği metaya dönüşmüştür.

Yoksa ilaç şirketleri dev ilaç holdingleri Polikilinik Doktorlarına çuval çuval hediyeyi, Doktor maaşı ile ulaşamayacağı hayalini bile göremeyeceği ülkelere hediye seyahatleri, bu seyahatlerde insan iradesini, ahlakını, Hipokrat yeminini sınayan ikramlar babalarının hayrına mı vermektedir?

Muhalif Onkolog Prof Dr Yavuz Dizdarın Ülkemizde Kanser teşhisi konulan hastaların %80’inin gerçekte kanser olmadığı, bu teşhislerin ilaç tekellerinin manipilasyonu olduğu gibi insanın tüylerini diken diken eden gerçeğe çok yakın bir iddiasını yabana atmamak gerekir.

Yavuz Dizdar hocanın iddiasını doğrulayan bizzat yaşadığım bir deneyimimi aktarayım.
Prostat kontrolu için bir özel hastahaneye deneyimli bir hasta olan bir arkadaşım ile birlikte gittim.
Genç Doktor malum yöntem ile kontrolü yaptıktan sonra; “Amca bir şeyin yok ancak bir de kan testi yapalım” dedi. Kan testi sonuçlarını inceleyince bana hemen “Kanser” teşhisi koydu.
Hastahaneye yakın zamanda Babasını “Kanser” hastalığından kaybetmiş konu ile ilgi oldukça bilgi edinmiş arkadaşım çok üzüldüğümü, şoka girdiğimi görünce birde test sonuçlarını o da inceledikten sonra; “ Abi yürü gidiyoruz kanser filan değilsin, bir sene sonra tekrar bir kontrol ol yeterli.” Dedi ve hastahaneden ayrıldık. Aradan 8 yıl geçti. Ve herhangi bir prostat sorunum yok.

TIP etiği ile ilgili bir başka deneyimim; Eşim banyoda düşmüş ambulans ile en yakın kamu hastahanesi acil servisine giriş yaptık.Yoğun can pazarı yaşanan acil serviste Kontrol, film, MR süreci yaşanırken
Bir Doktor arkadaşını yardım için aradım. Sağolsun hemen geldi. O da ünlü bir Özel hastahane zincirinde görevli bir doktor arkadaşını aradı.Telefonun diğer ucundaki Özel Hastahane zincirlerinden birinde görevli Doktor sadece telefondaki bilgiye dayanarak;” Hemen getir ameliyat edelim” dedi.
Bu ara bizim hastamız ile ilgili tüm işlemler bitmiş teşhis ve tedavi aşamasına gelinmişti.
Kamu hastahanesinde bizle ilgilenen “İnsan evladı doktor.” Nedense bizde oldukça çok güven oluşturmuştu.;”Hafif bir kırık var. Gri bir alan ameliyat da olur ameliyatsızda. Benim yakınım olsa ameliyat etmem birkaç ay çelik korse ile sorun çözülür” diyerek bizi rahatlatmıştı.
Bu gelişmeyi telefonun diğer ucundaki Ünlü özel hastahane zincirinde görevli Doktora ilettiğimizde karşıdan gelen tepki;” Tüh gitti bizim 20.000TL” olmuştu.
Buyurun size Hipokrat yemini , buyurun size TIP etiği.

Ülkemiz kamu hastahanelerinde gerekli gereksiz 24 saat sürekli MR çekilmesinin nedeni nedir sizce?
AKP iktidarının şehrin en merkezi, en kolay ulaşılabilir noktalarında Ülkemizi en köklü Hastahanelerini çürümeye bırakıp “ Yap İşlet Devret” modeli ile inadına kurduğu ucube Şehir Hastahaneleri kimlerin kar, kazanç kapısı ola ki!!!

Aşı karşıtlığı, Sağlık alanındaki yozlaşmanın temel nedeni bu alana insanoğlunun ürettiği an kirli icadı paranın bulaşmasıdır. Bu yozlaşmanın, bu kirlenmenin dolayısı ile bu alandaki güvensizliğin giderilmesinin tek yolu bu alandan Sağlık hizmetlerinden, paranın, rantın, karın, kazancın çekilmesidir.
Zaten maliyeti toplumun verdiği vergilerle karşılanan; “Sağlık ve Eğitim hizmetleri karşılıksız olmalı”

 

İnsanoğlunun fiziksel ve ahlaki olarak Dünyayı ne kadar kirlettiğini anlamak için her hangi bir kıyısından Marmara Denizine bakmak yeterlidir. Marmara Denizin kustuğu Müsilaj Dünyanın artık bu kadar fiziksel ve ahlaki kirlenmeye tahammülü kalmadığının dışa vurumu, isyanıdır.

 

Osman Naci
1 Temmuz 2021
Kozyatağı/Kadıköy

About OsmanNaciBalta

Check Also

GÜNDEMDEN BİR DEMET (4)-Admin

Türkiye iflas etti, o hâlâ ‘ben’ diyor Memleketi her alanda uçuruma sürükleyen Erdoğan, krizlerin sorumlusu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com