21. Yüzyılın Toplumsal Devrimi
19. Yüzyılın son çeyreğinde, Proudon ve arkadaşlarının düzenlediği 1871 Paris komününü vahşice bastıran ve ardından gelen ekonomik krizi çözmeye girişen Avrupa Burjuvazisi, tarihinde ilk defa “kendi için sınıf” olma sürecine başlamıştır. İngiltere’den sonraki Dünya Hegemonya liderliğini ele geçirme için yapılan 1. Ve 2. Dünya İç Savaşı, ardından yeni bir çevrime girerek 1945-1975 arası Refah Kapitalizmi olarak da anılan Keynesyen bir dönemi yaşamış, bu dönemin de tıkanmasıyla oluşan yeni krizde, krizi atlatmak üzere finans sermaye yapısal olarak devreye girerek Neo-liberal kapitalizm dönemini başlatmıştır. Bu açılan yeni dönem, kapitalizmin finansal yapılarını sağlamlaştıran, işçi sınıfı ve tüm çalışanların ücret ve sosyal haklarına saldıran, sosyal güvenceleri kapitalizmin serbest piyasasına göre özelleştiren, kapitalizmin bir üretim tarzı ve ilişkisi olarak her yere girmesini örgütleyen ve hepsinden önemlisi işçi sınıfı ve çalışanların kapitalizm üzerine düşünce biçimini değiştirerek, her bireyi sadece kendi çıkarı için yaşayan homo-ekonomicus’a dönüştüren bir sistemdir. Ve Küresel kapitalizm olarak da adlandırılan bu dönem kapitalist sınıfın “kendi için sınıf olma” sürecinde ikinci aşamadır-belki de ikinci ve son aşama. 19.yy son çeyreğindeli birinci aşamadan sonra, 20.yy.da ikinci aşama.
Başka bir ifadeyle, artık sınıf mücadelesinde son derece profesyonel, bilimi, tekniği kullanan, elinde tutan, yönettiği sınıfların ve toplumların yapısı ve düşünce biçimi üzerinde hegemonyasını kurmuş bir küresel sınıftır artık söz konusu olan. İroniktir ki kapitalist sınıf bu hegemonyasını büyük ölçüde yönettiği ve sömürdüğü sınıfların kendisine karşı verdikleri ekonomik ve siyasi sınıf mücadelesinden elde ettiği deneyimler ile sağlamıştır. Bilgi üretim sürecini elinde tutmasının bunda büyük rolü olduğunu da kabul etmek gerekir; özel ve devletsel Akademi ve Bilim kuruluşları bu konular üzerine de çalışmaktadır.
Kapitalizm, neo-liberal dönemde, yani küresel kapitalizm aşamasında, erken kapitalizm döneminde görülmeyen bir aşamaya ulaşmıştır. Artık meta üretim merkezinin coğrafi olarak Asya’ya yerleştiği, küresel olarak iş gören ve kendi (şirketi) içinde sadece üretim değil, ithalat-ihracat ile de artı değer sömürüsünü ve elde ettiği kaynakları kendi ülkesine aktaran çokuluslu şirket yapılanması; kendi kaynak devletinin desteği ve devletin küresel pazardaki oyunculuğu ile ulus-üstü görünen yeni şirket yapılanması. Bugün gerek Kıta Avrupa’sında ve gerekse ABD’de meta üretiminin üretim süreci parçalanarak, üretiminin bu parçaları değişik ülkelerde tamamlanıp son bir ülkede toparlanıp piyasaya sunulmakta, ve bu ülkelerin çoğunluğu Asya ülkelerinden oluşmakta. Üretim sürecinin mekanikleşmesi, robotize edilmesi de bu sürecin öbemli halkalarındandır. Üretim sürecinin bu parçalanmış yapısı, işçi sınıfının sendikal ve parti örgütlenmesi ile bağlı yapılanmasına büyük zarar vermektedir. Asya’nın orta gelişmiş ülkelerinin işçi sınıfları, gelişmiş kapitalist ülkelerin ucuz işgücü deposu durumundadır. Gerek hammadde kaynaklarının, gerek işgücü kaynaklarının bu sömürüsünde elde edilen yüksek kazançlar, çokuluslu ve ulus-üstü şirketler aracılığıyla kaynak ülkeye transfer edilmektedir.
Bu sürecin doğrudan bir etkisi de, kaybağın aktarıldığı açıklamada ülkede hizmet sektörü olarak çalışanlar güçlenirken (bunlar Genişlemiş İşçi Sınıfına dahildir), üretimlerin kaydırıldığı ülkelerde de alt orta sınıflardan alta doğru işçileşme süreçlerinde yeni bir genişleme görülmekte, bu işçileşme süreci kır proleterlerini ve kafa emeği ile çalışan kesimleri de kendine dahil etmektedir. Küreselleşen kapitalist sınıf, küreselleşen ‘genişlemiş yeni işçi sınıfını’ yaratmakda, sistem dışına itilen işsizler, vasıfsızlar ise bu işçi sınıfının dış halkasını oluşturmaktadır. Kapitalizm kendini kendisiyle birlikte yok edecek sınıfı giderek güçlendirmekte ve Marx’ın deyimini uyarlayarak söylersek, “21. Yüzyılın toplumsal devrimi şiirini geçmişten değil ancak gelecekten alabilir.”
Ancak GELECEKTEN!
fe 12.08.2020