[TKP’nin Yüzüncü Yıldönümü dolayısıyla kaleme aldığım İTÖF, İTİB, İŞÇİNİN SESİ, WİMPY GREVİ başlıklı on beşinci yazımla ilgi olarak Ali Erten yoldaşım art arda birkaç ileti yolladı. Sol memesinin altındaki o hiç kararmayan cevahir, 68 yaşında hep söylemine de yansıyan Ali yoldaşımın yazdıklarını, üstümde kalmasın, Demokrasi İçin Birlik ve Dayanışma sitesine iletiyorum. – Cavlı Çulfaz]
Ali Erten yazıyor:
[Cavlı abi, Londra’daki Wimpy grevini anlatırken Müştak Müstecaplıoğlu ile beni atlamışsın. Bir de Kıbrıslı Ertan Faruk vardı. Onlar da hem TKP üyesiydi, hem de Wimpy’lerde işçi temsicileriydi. Müştak Müstecaplıoğlu, Romford’da çalışırken Ertan Faruk’u örgütledi. Müştak yoldaş çok iyi bir örgütçüydü. Lider özellikleri vardı. O kadar iyi örgütçüydü ki, kendisini geri planda tutar, doğal lideri bulur, onu öne çıkarır ve desteklerdi. Müştak, Ostrowski’nin romanlarındaki komünistler gibidir. Kendini öne çıkarmaz, ne canını, ne lokmasını, ne de sözünü esirger. Komünist hareketin isimsiz kahramanlarındandır. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Londra’ya gelmişti ve Piccadilly büyük Wimpy’de şef idi. Onu orada bulup örgüte getirme şerefi de bana aittir. Müştak Türkiye’ye dönünceye kadar da hiç ayrılmadık. Kendisi Orhan Müstecaplıoğlu’nun da yakın akrabası olur. Gölcük’de hiç yılmadan 72 yaşında mücadelesine devam ediyor.Çınarlı köyün muhtarı Fevzi Kavuk (solda), Müştak Müstecaplıoğlu (sağda)
Bu arada, Wimpy grevi sırasında Troçkistler bizim hakkımızda iftiralar atmaya başlamışlardı, patronla işbirliği yapıyoruz diye. Çünkü Troçkistler grevde herhangi bir varlık gösteremiyorlardi Wimpy işçileri içinde. Biz onlari uyardık, “yapmayın, ayıp oluyor, adam gibi mücadele edin, iftira atarak bir yere varamazsınız” dedik. Dinlemediler ve unutmayacakları bir ders verdik onlara, rahmetli İlyas Köstekli’nin “Kulakkesen” lakabı oradan kalma. Tabii Wimpy grevleri çok enteresan grevlerdi, Ali Salih’in işyerlerinde, ki bu işyerleri arasında Wimpy’ler, Texas Pancake House’lar, Aberdeen Steak House’lar ve American Hamburger’ler vardı ve bütün bu işyerleri Londra’nın dört bir yanına dağılmıştı. İşçileri örgütlemek kolay değildi. Çünkü çok bilinçsizdiler ve sendika dedin miydi ya dinsizdin ya da komünist. Aşağı yukarı sayısı binin üzerinde işçi çalışıyordu. Sendikalaşmayı gizlice yapıyorduk. Yer yer kavgalar, çatışmalar oluyordu . İlk grev Lewisham’da başladı. İki işyerinde işyeri temsilcisi olan Kelkitli İsmail’i patron işten atmıştı. Biz İsmail’in işe geri alınması ve sendikanın tanınması için propagandaya başlamıştık.
Nihat Akseymen’in buradaki doğru liderliğinin ve örgütçülüğünün de hakkını vermek gerekir. Çünkü çok doğru bir stratejiyle örgütlenme çalışmalarını yürüttük ve bu stratejinin mimarı Nihat Akseymen’dir. Şunun altını çizmek isterim ki, sonradan yaptığı yanlışlar onun kimi kalitelerini ve başarılarını gölgelemez.
Sonraları ilmek ilmek ördük: Wimpy grevleri oralardaki sendikalaşma adeta bir örgütlenme mucizesiydi. Sabırlı ve doğru bir devrimci örgütlenmenin en bilinçsiz emekçiler içinde bile nasıl bir sonuç verdiğinin göstergesiydi.
Wimpy işçileri o zamanlarda kendi köylerinden kopup gelmiş insanlardan oluşuyordu. Düşünün ki haftalık normal çalışma süresi 42 saat iken bu işçiler haftada 120 saat çalışırlar ve asla fazla mesai ücreti almazlardı. Kümes gibi odalarda, işyerlerinin hemen üst katında ya da yakınındaki yerlerde köle gibi yaşarlar ve çalıştırılırlardı. Biz bunu kırdık. Öyle ki sonunda patron 42 saat üzeri fazla mesai ücreti ödemeyi, tatil arası vermeyi, her işyerinde işyeri temsilcisi ve sendikayı kabul etti. İngiltere’nin en büyük sendikası Transport & General Workers Union bünyesindeki yabanci işçiler komitesine bağlı olarak örgütlenilmişti. Tarihi bir olay olduğu için söylemeden geçemeyeceğim: Wimpylerde çalışan Türkiyeli işçiler 1976 ya da 1977 yılıydı sanıyorum 1 Mayıs’ta greve çıkıp işi durdurarak bizlerle 1 Mayıs yürüyüşüne katılmışlardı. O zaman çıkardığımız İşçinin Sesi’nde ayrıntılarıni bulabilirsin. Bir de dikim işçilerinin grevleri var ki, o da ayrı bir destandır.
Ziya abi (Akşahin) Türkiyeli İşçiler Komitesinin başkanıydı. Doğal bir işçi lideriydi. Çok kıvrak bir zekası ve yönetici özellikleri vardı. İngiltere’deki Türkiyeli işçi hareketinin unutulmaz isimlerindendir. Daha sonraları bizim dikim işçilerini National Tailors and Garments Workers Union’da örgütlemiştik. Sendika nezdinde Türkiyeli işçileri ben ve Adnan Bucak temsil ediyorduk. Ziya abi dikim işçileri içinden çıkmıştı. Bu işçilerin hepsi Türkiye’deki dükkanını kapatıp gelmiş terzilerdi ve çok kalifiye işçilerdi. Aralarında öyleleri vardı ki sana tenekeyi gömlek diye dikerdi ve bunlar genellikle ‘sample’ (nümune) dikerlerdi, parça başı çalışırlardı. Sabahtan akşama köle gibi çalışırlardı. Akşam da eve parça götürüp evde eşleriyle dikişe devam ederlerdi. ‘Temiz’ çalışırlardı, yani sigortasiz ve vergisiz, onun için de çok iyi para kazanırlardı.
İşte bu dikim işçilerini bu hakları için sendika üyesi yaptık, greve gittik ve haklar aldık. İşçilere sendikalaşmanın, birlik olmanın önemini somut olarak gösterdik. Feris Fashion’da, Hasan Özkan’ın fabrikasında grevler yaptık. Buralarda kazanılan haklar nedeniyle diğer fabrikalar da dize geldi. Bu arada övünerek söyleyebilirim ki, gerek Wimpy gerekse terzi grevlerinde iki tutuklama oldu. İkisinde de ben tutuklandım: “Obstruction of the highway and obstruction of police in the execution of his duty” (Yani ana caddede geçişi engellemek ve polisin görevini yapmasına mani olmak gerekçesiyle.)
Eklemeyi unuttum, bizi ilk başlarda “komünist, dinsiz” diye evlerine almaktan korkan Wimpy işçisi arkadaşlar bizim için “komünistler ama iyi çocuklar” demeye başlamışlardı.
Ayrıca, Cavlı abi, bizim İngiltere örgütü ile Almanya arasındaki çatışma konusunda bazı eksik bilgilerin var ve bu eksiklik aradaki tartışmanın özünü gözden kaçırıyor. Nihat Akseymen’in İngiltere’de 1971’de başlayan ve 1974’de parti okuluna gidinceye kadarki birinci dönemi var. Sonra İngiltere örgütünün Nihat Moskova’da eğitimdeykenki Attila Aşut yönetiminde bir dönemi var ki bu dönem Bilen yoldaşın bizim dışımızdaki sola olan sekter tutumuna karşı mücadeleyle geçti ve partiden atılma noktasına geldik. İşte o sırada partinin bu sekter tutumunun legal planda bayraktarlığını da ATTF yapıyordu ve biz ister istemez ATTF yöneticileriyle toplantılarda tartışıyorduk. Bu tartışmalarda ATTF yönetimi bize ideolojik olarak cevap veremiyordu, ama parti disiplinini kullanarak legal örgütün Yönetim Kurulu üyelerini toplantı aralarında kenara çekip “İngiltere örgütü parti politikasına karşı çıkıyor, onu desteklememeniz parti kararıdır” deniyordu.
Tabii biz İngiltere örgütü olarak ideolojik anlamda çok donanımlıydık. Bizimle bir türlü baş edemiyorlardi. Parti yönetimindeki ideolojik ve siyasi yaklaşımların yanlışlığı ATTF yönetimine de yansıyordu. Daha dogrusu bu yanlış parti politikasını da onlar belirliyordu. Zaten. İsmail Bilen’e göre Mihri Belli ile Dr. Hikmet Kıvılcımlı birer provokatördü, dolayısıyla TİP olsun, TSİP olsun bunlar da muteber örgütler değillerdi.
Oysa Türkiye’de TKP içinde olduğundan daha fazla sayıda sosyalist, TKP dışında vardı ve bunların partiyle birlikte hareket etmelerini sağlamak gerekiyordu. Ancak partinin bu sekter tutumu bunu olanaklı kılmıyordu. Avrupa’da ise Avrupa Türkiyeli Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (TDF) kurulmustu ve sosyalist bir kitle örgütüydü ve hedefleri açısından ATTF’den farkı yoktu ama o da Hikmet Kıvılcımlı damgası taşıdığı için muteber sayılmıyordu ve bizim onlarla işbirliğimiz istenmiyordu. Ben o sirada ATTF Batı Bolgesi Sekreteriydim, Çünkü bu görev bölgedeki en güçlü ATTF örgütü olduğu için İTİB’e verilmişti. Bu sekreterliğe Fransa, Belçika, Hollanda ve İskandinav ülkelerindeki ATTF çalışma grupları ve örgütleri dahildi.
ATTF merkezi, yani Berlin, bizim tüm eylemlerimizi alttan alta sabote ediyordu. Çünkü İngiltere örgütünün daha fazla güçlenmesini istemiyorlardı. ATTF merkeziyle bu catışma Nihat Akseymen Moskova’da eğitimdeyken alevlenmişti. Hoş, daha önce bu çatışma Akseymen zamanında başlamıştı ama bu kadar alevlenmemişti. İsmail Bilen yönetimindeki parti merkezi İngiltere muhalefetini tasfiye etmek istedi ve bunun için bu muhalefetin ideolojik yönlendiricisi olduğunu düşündükleri Attila Aşut yoldaşı görevden aldılar, “bacağını tedavi ettireceğiz” dediler ve Attila Aşut Londra’yı terketti, yerine Moskova’daki eğitimi sona eren Nihat yoldaş geldi.
Şimdi Cavlı abi, sen bunları bilmezsin, çünkü Türkiye’ye dönmüştün. Ben sana eksik olan bilgilerini tamamlıyorum.
Nihat Akseymen bu sefer “Bilen Yoldaş çok yaşa!” sloganını öne çıkardı, aslında Zeki Baştımar yoldaşın oportünist olduğunu, Bilen yoldaşla birlikte partide yeni bir atılımın başladığını ve partinin işçi sınıfının fiilen öncüsü olmak için önemli yol katettiğini söyledi. Bizi de partinin bu yeni devrimci, Leninci politikasına ters düşmekle suçladı. İngiltere parti örgütünde o ara ciddi bir altüstlük yaşandı. Nihat çok kontrollü bir şekilde kendi doğallıyla, ki zaten bizim doğal liderimizdi, İngiltere parti örgütünü yeniden dizayn etti.
Simdi bu “Bilen yoldaş çok yaşa” dönemi Nihat’ın ikinci dönemiydi. Bu dönemde kendisini Bilen’den sonra TKP’nin başına geçecek lider olarak düşünüyordu. Bunda da haksız sayılmazdı, çünkü gerek ideolojik olarak gerekse örgütçü olarak Nihat Akseymen o sırada TKP kadroları içinde en yetkin ve deneyimli insandı. Daha sonradan yaptığı yanlışlar, girdiği yollar onun o zamanki değerini yadsımaz.
Şimdi burada şunu eklemeliyim, biz İngiltere örgütü olarak ilk defa sosyalist ülkelerin dışında, onların yardımı olmadan kendi gücümüzle parti matbaasını kurduk: Bu matbaada Atılım basıldı. Demokratik Almanya dışında ilk defa partinin kendi olanaklarımızla kendi matbaası oldu. Oysa İngiltere’de o dönemde yaşayan yerleşik Türkiyeli işçi ve öğrenci sayısı Almanya ile kıyaslanamayacak kadar azdı.
Buna rağmen TKP’nin İngiltere örgütü Avrupadaki en eylemci örgüt idi. Gerek öğrenciler gerekse işçiler arasında TKP İngiltere’de öncüydü, bu sadece teorik olarak değil, fiili olarak da böyleydi. Turkey Today dergimiz İngilizce basılıyordu kendi matbaamızda ve tüm dünyaya binlerce postalanarak Türkiye’deki mücadele, baskılar, vb anlatılıyordu. O zaman internet yoktu, biz o koşullarda Turkey Today’i marka yaptık, İşçinin Sesi’nin İngiltere’de nerdeyse girmediği ev, girmediği fabrika ya da üniversite kalmadı. Nerede Türkiyeliler varsa biz oradaydık.İşçilerin İngilizce sorunları mı var, bizim kapımız çalınırdı. Sınır dışı edilmeye yeltenilen bir Türkiyeli mi var, işçiler hemen bizi bulurdu. Labour Parti’nin sol kanadı Tribune grup milletvekilleri, üst düzey yöneticileri, lordları vb. hepsiyle yakın ilişki içindeydik. Benim bir keresinde öğrenciliğim iptal edilmişti, pasaportum uzatılmamıştiı. Ben o pasaportla Fransa Türk Öğrenci Birliğinin kongresine katılmak için Paris’e gitmiştim. Fransa’dan dönüşte beni İngiltere’ye almak istemediler. Geri göndereceklerdi, Lord Fenner Brockway Labour Party’li İçişleri Bakanına telefon etti de beni ve benimle birlikte olan Müştak’ı kurtardı.
Londra’daki Türkiyeli işçilerin verdikleri tüm sendikal mücadeleleri baslangıcından itibaren örgütledik, yönettik ve sonuca ulaştırdık. Şimdi Sezar’ın hakkı Sezar’a. Bütün bu başarılar Nihat Akseymen’in öncülüğünde ve liderliğinde oldu. Avrupa’nın başka hiçbir ülkesinde TKP İngiltere’deki örgütünün yakaladığı başarıyı elde edememiştir. İdeolojik olarak yapılan çalışmaların, eğitimlerin ise yanına bile yaklaşamazlar. ATTF’nin merkez organı Kurtuluş gazetesi biçim ve içerik olarak çamur gibi çıkarken İşçinin Sesi hem biçim hem de içerik olarak pırıl pırıl kendi matbaamızda basılıyordu.
Nihat Akseymen “Bilen yoldaş çok yaşa” sloganını fazla abarttı. O arada örgütü Bilen’in istediği çizgiye getirdi ve sonra sanıyorum partinin ideolojik seksiyonunun ve Atılım’ın başına geçmek üzere Bilen tarafından TKP merkezine çağrıldı. Onu alay-ı vala ile uğurladık. Öyle ya, bizim liderimizin başarıları takdir edildi ve partide politik büroya ve oradan daha da önemli görevlere getirilecek diye seviniyorduk. Oysa onu Almanya’da bir eve kapatmışlar, aylarca orada tutmuşlar. Biz bunu öğrendigimizde kendisine giden kuryeyle haber ilettik “Yoldaş, eğer istersen Londra’ya dön, ne yapacaksak buradan yapalım. Örgüt de tüm olanakları, militanları ve yöneticileriyle arkandayiz” dedik. Nihat Akseymen bunun üzerine Londra’ya dönme kararını aldı. Biz de Merkez’le yarım kalan hesabımızı görecektik.Yani Nihat’ın geri dönüşü onun üçüncü dönemidir ve bu artık TKP merkeziyle yollarımızın ayrıldığı dönemin başlangıcıdır.
Evet Cavlı abi, çalakalem yazdım, okuması senden. Daha aklıma geldikçe de yazarım.”
Ali ERTEN