Londra’da haftada birgün sokak sakinleri olarak dışarı çıkıyor sağlık emekçilerini alkışlıyoruz. Günlerdir kapalı ev hayatımıza kısa bir ara verip birbirimize el sallıyor ve uzaktan da olsa selamlaşıyoruz. Bakışarak, tek bir sözcük söylemeden, sosyal mesafenin oluşturduğu sessizlikle dayanışmamızı kalplerimize işliyoruz. Doktor ve hastabakıcıların insani duyguları umuttan gelen bir güneş ışını gibi çevremizi aydınlatıyor.
Son çıkışımızda 85 yaşanı kutlayan komşum Norman akışlarken yüzüme bakarak gülüyordu, kaç gündür görmemiştim onu. Ya öteki emekli komşum Hazel kendine bakamazken bir de yaşlı köpeğine de bakmak zorunda. Onu arasıra arka sokakta köpeğini gezdirirken görüyorum, biraz daha yıkılmış ve bitkin görmüştüm. Karşı taraftaki Yunanlı, İskoçyalı, Hintli aileler çoluk çocuk kapıları önlerinde yüksek sesle “Thank you NHS” diyerek halk sağlığına şükranlarını haykırıyorlardı. Bir anlık alkışlamaya çıkışımız bulutlar arasından ayın görülüşü gibiydi.
Bizim sokakta uzaktan etkinlikler düzenlenmiyor. Ama Romada, Madrid’te, Paris’te İstanbul’da insanlar balkonlarına, önbahçelerine çıkarak beraberce müzik konserleri dinliyor, birlikte spor yapıyor, doğum günleri kutluyorlar TV kanallarında gördüklerini duyduklarını anlıkta olsa unutmaya çalışıyorlar.
Virüse yakalananların sayısı, hastanelerdeki yoğun bakım ve tabutların dizilişi herkeste korku ve endişe yarattı. Hepimizi taşıyan gezegenimiz sanki buz dağına çarpmış Titanik gibi. Yaşamakta olduğumuz bu devasa gemide sosyal mesafe, self izolasyon, el yıkama ve maskelerimiz bizi sadece koronadan koruyor. Dar alanımızda dib dibe, yan yana eve kapandığımız bugüne bakarak dünü anlamaya ve geleceği okumaya fırsat bırakmıyor. Mikrobiyolojiyle yatıyor tıp biliminin detaylarıyla kalkıyoruz, hepimiz birer virüs uzmanı olduk. Fakat unuttuğumuz bir şey var; hepimiz Titanikteyiz ve batıyoruz.
Şu anda geminin üst katında virüsün yol açtığı salgın kaynaklı sağlık kriziyle uğraşıyoruz. Bir alt katında ekonominin bilinen ve genişleyerek gelen mali ve ekonomik kriz ve en alt katta çok su sızdıran kocaman delik; iklim kriziyle karşı karşıyayız.
Titanik’te doğuştan gelen bir karamsarlıkla bazıları yapacak bir şey olmadığını düşünüyor kenara çekiliyor. Sonu ölümle bitecek bir yolculukta olsakta son ana kadar coşku ve sevinçle oynayan, “Titanik müzisyenleri grubu” büyük bir çabayla yaşamaya direnenler de az değil. Ama en önemlisi emeği, bilgi ve hayalleriyle tek bir inasanı kaybetmeden gemiyi olası sakin limanlara vardıracak büyük insanlığın çabaları.
Gezegenin dört biryanında yaşayan o büyük insanlık yeryüzünde yaşamın sürdürülebilmesinin yol ve yöntemlerini araştırıyor çeşitli yöntemler geliştiriyorlar. İşte onlardan beş tanesi:
Örgütlü halk direnişleri
Kapitalist tekeller Titanik sahipleri gibi panik içindeler. Korona krizine karşı hazırladıkları kurtarma paketleri banka ve tekelleri devreye sokarak liberal kapitalist perspektiflerle çıkış yolu arıyorlar. Yıllar önce virüsün geleceğini gören oligarşik elit sağlık krizine neden oldu ve tarihte eşine rastlanmayan küresel eşitsizliği en tepe noktasına taşıdı. İşçilerin ve günlük gelirle yaşayanların yaşam koşulları garanti edilmezse, karantinaların bitiminden sonra örgütlü halk direnişlerinin başlaması kaçınılmaz görünüyor. Salgından önce başlayan küresel sosyal protestolar bundan sonra da artarak devam edecek. Örgütlü halk direnişinin şafağındayız.
Neoliberalizm ve aşırı sağ yenilgiye uğratılmalı
Sermayeği insan varlığının üstünde gören liberal kapitalizmin salgını fırsata çevirmesine, yeniden güç toplayarak konsolide olmasına izin verilmemeli, yenilgiye uğratılmalıdır. Ve onun barınağı olan aşırı sağı devlet kademelerinden söküp atılmalı. Liberalizmi ve aşırı sağı devre dışı bırakmadan yeryüzünü korumak olanaklı değildir. Geminin buz dağına çarpmasına neden olan bunlar.
Devletin demokratikleşmesi
Salgın dönemler dahil normal zamanda da devletler erken tedbir almazlarsa dünya yeniden daha büyük bir bir krize sürüklenir. Hiç şüphe yok ki devlet müdahale ediyor ve daha fazla müdahale edecek. Kapitalistler, devletin sermayelerini kurtarması için müdahale etmesini, bankalarını kurtarmasını, kriz halindeki şirketlerini satın almasını istiyor. Ayrıca halk, devletin güven veren ve zor zamanlarda yardım sağlayan sosyal devlet olmasını istiyor. Hangi devlet müdahalesi galip gelecek? Devlet üzerine baskı yaparak ve talepler açıklayarak, krizle başa çıkılamaz. Devletin halkın ihtiyaçlarına cevap verebilecek konuma gelebilmesi için öncelikle ademi merkeziyetçilik yapısına karşı demokratikleştirme yoluyla yerel düzeyindeki sivil toplumdan gelen karşı güç mekanizmaları eşlik etmelidir. Sivil toplum örgütleriyle kuşatılmış yöneten değil yönlendiren bir sosyal devleti talep etmeliyiz.
İklim değişikliği
Titanik buz dağına çarptıktan sonra batmıştı. Gezegenimiz kuzey kutbunda eriğen buzlar sonucunda daha tehlikeli virüslere, sel felaketlerine, fırtınalarla karşı karşıya kalacak. Doğayla yeniden bütünleşmeliyiz. Koronavirüs’le insanlığın karşı karşıya kaldığı sorunlar ciddi, ama iklim değişikliğiyle birlikte gelen felaket daha da kötü. Bunu Birleşmiş Milletlerin elindeki belgeler açıklıyor. Toplumsal hareketler, bu yeni aşamada bunu merkezi bir tema olarak ele almalıdır. Bunu yapmadıkları zaman toplumsal düzeyde, insan hakları düzeyinde, devletin demokratikleşmesi düzeyinde daha fazla ilerleme mümkün görünmüyor. Bu anlamda, insan ve Doğa Ana haklarının birleşimi öncelikli bir konu haline gelmelidir.
İlerici enternasyonal
Doğa anayı koruyabilirsek gezegenimiz Titanik gibi su alarak batmaz. Dolayısıyla, öncelikle mali oligarşinin denetimindeki küreselleşmeyi durdurmanın yollarını bulmalıyız. Bunu için tüm ilerici güçleri birleştiren bir ilerici enternasyonalle, dünyamızı halkların yararına yeniden yapılandırmayı gerçekleştirmeliğiz. Entegrasyon süreçler ilerici küresel yapılara, Birleşmiş Milletler de tüm ülkelerin eşit katıldığı bir kuruma dönüştürülmeli. Salgın, göçmen ve iklim değişiliği ile ilgilenen seçilmiş bir enternasyonal hükümet modeli yaratılmalı. Ticaret, patent, özellikle ilaçların patentleri telif hakları insanlığın yararına kullanılır hale getirilmeli.