Suriye’nin İdlib şehrinde 33 askerin öldüğü saldırının ardından dört parti, HDP ve aydınlar birer deklarasyon yayınladı, Erdoğan ise bir konuşma yaptı.
HDP ve aydınların dekrasyonlarında Suriye işgaline son verilmesi ve İdlipte barışın tesis edilmesi isteniyor. HDP ve SP’yi yanlarına almayan diğer dört parti; AKP, CHP, MHP ve İP açıklamarında dikkat çeken şu ifadeler yer alıyor;
“Askerlerimize yapılan saldırılara mukabele hakkımız mahfuz kalmak kaydıyla, bölgede yaşanan insani dramlara mani olmak için uluslararası hukukun desteklediği biçimde çözümün siyasi yöntemlerle olması gerektiğini ifade ediyoruz.” Tek bir defa olsun barıştan söz etmeğen deklarasyon uluslararası hukuk çizgisinde kalarak siyasi yollardan çözüm aranmasının zorunluluğuna vurgu yapıyor.
Parti temsilcileri metni imzalamadan önce kendilerine şu soruyu sordular mı acaba? Hangi uluslararası hukuka dayanarak TSK Suriye topraklarını işgal altında tutuyor? Hukuksuz işgal edilen topraklardan hukukla çıkmanın yollarını ancak bu basiretsiz partiler gündeme getirebilir. Kaldı ki, “Siyasi çözüm “ teklifleri de çelişkilidir. Önce meclis adına ateş kes çağrısı yapılarak barıştan başka bir çözümün olmadığını açıklamalıydılar. CHP ve İP deklerasyona imza atmakla otoriter rejimin ömrünü uzattılar, bir kez daha halka ve barışa sırtlarını döndüler.
Muhalefetin İdlip’teki savaşa arka çıkması Erdoğan’ı cesaretlendirdi. İki gün sustuktan sonra inanılmaz kötü bir konuşma yaptı. Savaşı kışkırtan Erdoğan ve kuklası militarist elit askerleri ateş altındaki bölgeye gönderdiklerini gizlemekle kalmıyor, savaşı genişletme tehdidini savuruyor. Muhalefet bu savaşçı rejime arka çıkmaya devam ettikçe daha çok askerin ölümüne neden olacak.
Erdoğan konuşmasının her satırında kurduğu tek adam rejimiyle ülkenin çıkarlarını aynı kefeye koymanın gayreti içinde;
“Türkiye, bugünü ve geleceği bakımından tarihi ve hayati bir mücadele içerisindedir. Neticeleri en az 100 yıl önceki kadar büyük olacak bir mücadeleden, ülkemizin ve Milletimizin menfaatlerini koruyarak zaferle çıkmak için gece gündüz demeden çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”
100 yıl önce verilen kurtuluş savaşı Türkiye’yi işgalci emperyalist güçlerden kurtarmıştı. Erdoğan’ın kurduğu savaşçı militarist rejim 7 yıldır beslediği teröristler aracılığıyla komşu ülkeyi karıştırıyor rejimi yıkmaya ve ülkeyi parçalamaya uğraşıyor. Muhalefet, içeride ve dışarıda çıkmazda olan rejimle yan yana durmayı tercih ettiğinden savaşa karşı barış cephesi kurulamıyor.
Erdoğan’ın kin ve düşmanlık dolu konuşmasının şu satırlarıda uyarı niteliğinde;
“Tarih boyunca hep işgallere, zulümlere maruz kalmış bu coğrafyada, mücadeleden bir an geri kaçarsak, bir an birliğimize beraberliğimize sahip çıkmazsak çok daha büyük bedeller ödeyeceğimizin bilinciyle hareket ediyoruz.”
Tipik Faşist bir demogojiden başka bir şey değildir. Erdoğan’ın verdiği mücadele dünyada var olan sorunlara sorun katmak, bölgemizdeki savaşı alevlendirmek ve savaş alanlarına bezin dökmektir. Savaşları tahrik ettiği içindir ki ülkenin güvenliği tehlikeye giriyor. Yaptığı Birlik” ve” beraberlik” çağrısı savaşçı politikasına meşruiyet kazandırmaktır. Ne yazık ki, CHP ve İP rejimle birlik içinde hareket ederek savaş politikalarına gerekli meşruiyeti sağlamış oldular.
Muhalefet, Erdoğan rejimini devirmek istiyorsa barışçı ve demokratik alternatifi inandırıcı halde ortaya koymalidir, bu olmadan kendiliğinden yok olup gitmez. Kök salmış bu militarist iktidar yapısını bütünüyle değiştirip dönüştürebilecek kabiliyette olabilmesi için muhalefetin öncelikle barış inisiyatifi ile demokratik bakış açısı köklü olmalıdır.
Etki alanı yeterince geniş olmasa da HDP’nin geliştirdiği barış ve demokrasi vizyonu derin bir demokratik bakış açısıdır. Öte yandan aydınların imzaya açtığı deklerasyondaki dil gerçek anlamda bir barış dilidir;
“…ülkemizin bir çıkmazın içine sürüklendiğini, evlatlarımızın başka bir ülkenin topraklarında savaştırılırken can verdiğini, dünya kamuoyu ve halkları nezdinde küçük düşürüldüğümüzü, ülkemizin emperyalizmin maşası, dinci terörün hamisi olarak konumlandırıldığını görüyor ve tüm bu olumsuz gelişmeleri durdurmak için harekete geçmek gerektiğini düşünüyoruz. Gerçekler ortada, durum açıktır. Suriye topraklarındaki askeri varlığımız derhal son bulmalı, askerlerimizin salimen evlerine dönmesi sağlanmalıdır.” (29 şubat cumhuriyet)