Dev şirketleri yaşatabilmek için izlenmesi gereken ekonomi politik, ister istemez sermayenin dar alanlarda yığılmasına neden olmaktadır.
Ekonomi politik, üretimi değil de soygun ekonomisini esas almışsa burada ister istemez, sermaye, soygun çetelerinin elinde birikecektir. (dünyanın dev şirketleri)
Dünya da toplam üretilen artı değer, yani fazladan üretilen toplam sermaye miktarı yıllık ortalama 500 milyar dolar civarıdır.
Bu paranın, 250 milyar doları, yeniden genişletilmiş üretime, 125 milyar doları ise kapitalistlerin özel yaşam gereçlerinin karşılanmasına, diğer 125 milyar doları ise devletlerin giderlerine ayrılmalıdır. Aksi halde ekonomi işletilemez. Bu para saydığım yerlere gitmiyor ve ekonomi işletilemiyor. Gitmiş olsa belli koşullar dahilinde ekonomi işletilebilir. Bu kez, devletler ve ekonomilerde kırılmalar gerçekleşir.
Sadece ABD’nin devlet bütçesinin 4 trilyon olduğu bir dünyada, 500 milyar dolar fazladan sermaye hiç bir ekonomi ve devleti taşıyamaz.
Son 40 yıldır, izlenen açık pazar ekonomisi, soygun ekonomisidir. Açık pazarda dev sermayelerle küçük ve orta kapitalistler rekabet etmektedirler. Dünya boyut küçük ve orta kapitalistler soyguna maruz kalmış, dev şirketler ise dev devletlerle birlikte daha da fazla obez olmuşlardır. Bu devler 250 trilyon dolar borç biriktirmişlerdir.
Ekonomik toplumsal biçim demek, sermaye üzerinden işleyen toplumsal biçim demektir. Merkez bankaları, para basarak, şirket ve devletlere borç veriyor. Onlarda o borçlarla sistemleri işletiyorlar. Verdikleri değer yalan, tükettikleri değer ise gerçektir. Böylesi bir ekonomi, ne kadar sürdürülebilir?
Adil bölüşüm veya eşit dağılım vs idealist fikirler, ekonomi gerçeğine çarpılır. Borçlanma, üretilen artı değerden daha fazla ise eşit bölüşüm konuşulamaz. Toplam 1 Milyar üretken emekçi, 15-20 dolar paraya karşılık, 8-12 saat arası çalıştırılarak, ancak ortalama yıllık 500 milyar dolar fazladan sermaye üretebilmektedir. Bu para obez devlet ve şirketlerin, dişlerinin kovuğuna yetmez.
8-12 saat çalışan emekçiler fazladan üretilen 500 milyar dolar sermayeden bir kuruş pay almıyorlar. Onlar, sadece üretim sürecinde harcadıkları enerji için gerekli parayı geri alıyorlar. Onlar, bir nevi elektrikli motor gibiler, elektirik aldıkları sürece, senelerce çalışırlar. Elektrikli motorların devreleri yandığında işçilerde hastalandığında dinamiklikleri tükenir. İşçi, artı değerden bir kuruş pay almaz. Hiçbir ekonomi politikçinin eşit bölüşüm üzerine konuşma hakkı yoktur. Fazladan sermaye, üretken emekçinin, yarattığı değerdir. O değerin eşit bölüşümü söz konusu olabilir mi? O işçinin hakkıdır. İşçi hakkını aldığında ekonomi diye bir mekanizma olmaz. Bu çağa dek ekonomiler işçilerin sırtından gerçekleşmiştir.
Şimdiye dek konuşulan, dünya ekonomisi hep büyüyor. Büyüyor da bu 250 trilyon dolar borç nereden geliyor? Derseniz bu borç birisi tarafından verilmiş sermaye değil midir? “Tabi ki değildir” diyeceğim. Zira, MB’ları para basarak borç veriyor. Yani verilen borç karşılığı olmayan değerdir. Kâğıt değeri bile yok. Ekranda görünen rakamdır.
Öyle akıl dışı şeyler oluyor ki ekonomi bilimi ağzını açıp da konuşamıyor. Banka tüketiciye kredi verdi. O da bu tuzağa düştü ve aldığı krediye karşı faiz ödeyecek. İyi de bu adamın fazladan bir kazancı yok ki faizi nereden ödeyecek? Belli ki daralmaya gidecek. İşte o şahısların daralmaları, obezlerin şişmesidir.
Ekonomi bilimine göre her yıl dünya hasılası belirlenir. Bu ortama 80 trilyon dolar kadardır. Bu hasıla her yıl dünyada toplam elde edilen geliri ifade etmektedir. Gerçekten bu toplam gelir midir? Birileri, birilerinin cebinden parasını çalmış, bunun adı gelir olmuş. Oysa o para ya da değer piyasada zaten vardı. O sadece el değiştirdi. Bunun adı toplam hasıla olabilir mi? Ekonomi bilimi kendince konuşuyor.
Dünya üzerinde üretilen fazladan gerçek değer, 500 milyar dolar kadardır. Bu rakamı ortalama tespit ediyorum. Dünya kapitalistleri, dünya işçilerinin boğazlarını istedikleri kadar sıksın, bu rakamdan daha fazla artı değer elde edemezler. Bu rakam 10.000 ton altına tekabül etmektedir. Dünya artık değer üretiminin yükseklerde seyrettiği 1973 yılında bile üretilen fazladan değer miktarı, 10.000 ton altına tekabül ediyordu. (o zamanın dolar ve altın değerleri ölçü alınmıştır) O tarihlerde ekonomilerde borç yok denilecek kadar azdı ve o borcunda karşılığı vardı. En azından artı değer kapasiteleri borçların çok üzerindeydi.
Bugün borç miktarı 250 trilyon dolar, 250 trilyon dolar ise 5 000 000 ton altına tekabül etmektedir. Dünya üzerindeki bütün altınlar kazılsa yine de 250.000 ton altın çıkmaz. Eğer altın gerçek değerse ki gerçek değerdir, dünya toplam altın miktarının 20 misli fazlası borçlanılmış demektir. İlginç bir işleyiş var.
Yazının başında belirtmiştim. Toplam üretilen fazladan değerin yarısı genişletilmiş yeniden üretime, diğer yarısı ise devlet ve kapitalistlerin finansmanına ayrılmalıdır. Ancak o zaman ekonomi işleyebilir. 500 milyar dolar fazladan değer üretilmektedir. Devlet ve şirketlere ayrılması gereken para 250 milyar dolar olmalıdır. Bugün sadece devletler 40 trilyon dolar tüketmektedir. Obez şirketlerin tüketimini ise siz tahmin edin.
250 trilyon dolar borcun büyük kısmı 21.yy da gerçekleşmiştir. Şöyle bir soru gelebilir: Böylesi devasa bir tüketim ve çok az fazladan değer üretimi, o halde dünya altın miktarının 20 misli değil de çok daha fazlası bir borçlanma olması gerekmez miydi? Olabilirdi. Ancak o da devletlerin ve dev şirketlerin ortak maharetidir. Bir yandan borçlanırken, diğer yandan küçük ve orta sermayeler canlı tutularak zaman içinde soyguna maruz kalmışlardır.
Ekonominin dinamizmi, sadece üretilen fazladan değerler değildir. Ayni zamanda küçük ve orta boy sermayelerinde soygunlara maruz kalmasıdır. Soygun sahaları daraldıkça, ekonomiler nefes alamaz olacaktır. Günümüzde o evredeyiz. Ekonomiler nefes alamıyor ve virüslerde bu krizlere eşlik ediyor.