DEVRİMİN DEMOKRATİKLEŞTİRİLMESİ – çeviri M.Taş

Asıl olan devrimin demokratikleştirilmesidir;

Yirminci yüzyılın politik dramı, devrimi ve demokrasiyi ayırmaktı. Yirmi birinci yüzyılın politik anlamda devrim ve demokrasiyi tekrar buluşturmaya başladığını düşünüyorum. İkisinin kombinasyonu basit bir görev değildir. Devrimin demokratikleşmesi ve demokrasinin devrimcileşmesi sağcı ve faşist güçlerin büyümesini durdurmanın tek yolu.

DEVRİMİN DEMOKRATİKLEŞTİRİLMESİ

İlk olarak, mevcut siyasi düzenin devrimle kırılması gereklidir. Bu, demokrasi diye tanımlandığında, kesinlikle azınlığın demokrasisidir, kısacası, yanlış demokrasi veya çok düşük yoğunlukta bir demokrasidir. Bu durumun sona ermesi için başka bir seçenek olmadığında, devrimci kırılma haklıdır ve asıl amacı, insana layık bir demokrasi, çoğunluk için yüksek yoğunlukta bir demokrasidir; azınlıkların saygılı olacağı bir demokrasi inşa etmektir. Devrim, bir azınlığın bir başkasıyla yer değiştirmesi riskini taşımamalıdır.

İkincisi, adından da anlaşılacağı gibi, kırılma, devrim, belli bir düzene son verme; ancak koparılmak fiziksel şiddetle yapmak anlamına gelmez. Kışlık Sarayı’nın işgali sırasında birkaç kişi öldü ve tiyatrolar normal çalıştı. Tıpkı 25 Nisan 1974’te Portekiz’deki devrimde, biri ağır yaralı olmak üzere dört kişi hayatını kaybetti.

Üçüncüsü, amaçlar hiçbir şekilde araçları haklı göstermez. Aralarındaki tutarlılık mekanik değildir, ancak destekledikleri eylem ve sosyal politikalar eşdeğer olmalıdırlar. Bu anlamda, kuramsal olarak parlak bir gelecek adına tüm kuşakları feda etmek kabul edilemez. Devrime en çok ihtiyaç duyanlar, adaletsiz kapitalist toplum tarafından dışlanan, ayrımcılığa maruz bırakılan ve yok edilen yoksul çoğunluktur. Eğer geleceğiniz yarın ise o zaman hemen yarın, devrimin yararlı etkilerini hissetmeye başlamanız gerekir.

Dördüncüsü, tarihsel olarak devrimler, düşmanı olduğu eski egemen sınıfların kullandığı metotlarla arasındaki farkları hızla nötrleştirdi. Aynı zamanda, politik anlamda yenilmiş devrimci grupları vahşice bastırdı. Buna sekterlik ve dogmatizm denir. Bu anormallik, yirminci yüzyılın tüm siyasi soluna egemen oldu.

Beşincisi, sınıf mücadelesi önemli bir mücadeledir ancak tek mücadele değildir. Çevre kirliliğine, adaletsizliğe, sömürgeci ırkçılığa ve cinsiyet ayırımcılığına karşı mücadeleler sınıf mücadelesi kadar önemlidir ve sınıf mücadelesi bunları kucaklamazsa asla başarılı olamaz.

DEMOKRASİNİN DEVRİMCİLEŞTİRİLMESİ

Son yüz yılın en ölümcül politik gelişmelerinden birinin toplumsal dönüşümün iki paradigması olan devrim ve demokrasi arasındaki kopuş ve hatta çelişkidir. İçinde bulunduğumuz çıkmaz durumdan önemli ölçüde sorumlu tutulabilecek olan bu çelişki olduğunu düşünüyorum.

Devrimci Rosa Luxemburg, devrim ve demokrasi arasındaki kopmanın tehlikesi hakkında ilk uyarı yapan kişi oldu” Genel seçimler yapılmaksızın sınırsız bir basın ve toplantı özgürlüğü olmaksızın, özgür bir fikir mücadelesi olmadan, yaşam tüm kamu kurumlarında ölür” (1). Rosa’nın bu haklı uyarısı devrimcileştirilmiş demokrasiyi yeniden tartışmaya kapıyı araladı.

Birincisi, kesin ve kalın çizgilerle belirlenmiş demokrasi yoktur: toplumun ve devletin demokratikleşmesi vardır. İkincisi, demokrasinin bir tek meşruiyet biçimi yoktur: birden fazla vardır ve hepsi demokratik farklılık olarak tanımlanır. Nasıl ki, biyolojik çeşitlilik olmadan yaşayamazsak demokratik farklılık olmadan da yaşayamayız. (2)

Üçüncüsü, zaman ve mekân koşullarında kolektif yaşamamızın önümüze koyduğu demokratikleşme görevleri farklı yöntemlerle gerçekleştiğinde demokrasinin biçimleri de doğal olarak farklı olmak zorundadır. Devletin demokratikleşmesi toplumsal demokratikleşme olmadan yapılamaz. Altı farklı sosyal mekânda demokratikleşme gerçekleşmelidir: Aile, işyerleri, topluluklar (din ve etnik), pazar, vatandaşlar ve dünya (çevre). Her birinde demokratikleşme gerekir ancak biçim ve uygulamaların farklılık göstermesi kaçınılmaz.

Dördüncü, liberal politikalara göre içinde yaşamakta olduğumuz kapitalist, sömürgeci ve ataerkil toplumlarda zaman ve mekan olarak demokrasi vatandaşlık haklarıyla ve politik alanla sınırlandırıldı. Bu nedenle liberal demokrasi despotik adalarla çevrili demokratik bir ada gibidir.

Beşinci, vatandaşlık haklarıyla sınırlı tutulan liberal demokrasi temsili demokrasi olarak bilinir. Faşistlere ve anti-demokratik unsurlara karşı kendini savunamayacak kadar zayıf ve kırılgandır. Sürdürülebilir olması için katılımcı demokrasiyle, yani vatandaşların siyasi hayattaki örgütlü katılımıyla, oy kullanmanın ötesinde, desteklenmelidir.

Altıncı olarak, partilerin kendileri, özellikle parti programlarının düzenlenmesinde ve seçim dönemlerinde aday belirlenmesinde katılımcı demokratik yöntemler uygulayarak militan ve sempatizanların kendilerini geliştirebilmelerine olanak sağlamalıdırlar.

Yedinci, Yüksek yoğunluklu demokrasi, yasallık ve meşruluk arasındaki farklılığı kesin çizgilerle belirlemelidir, hakların üstünlüğü (temel haklar ve insani haklar) ile hukukun üstünlüğü (pozitif haklar) birbirinden ayrılabilmelidir yani hukukun üstünlüğü (pozitif hukuk) ile kanunlarla yönetim arasındaki fark giderek artmaktadır. Hukukun üstünlüğünü (kanunlarla yönetimi) diktatörler kabul edebilir ancak hakların üstünlüğünde (hukukla yönetimde) bu mümkün değildir.

Sekizinci olarak, demokratik yönetimlerde ulus devletler iki grup anayasaya bağımlıdırlar: birincisi, vatandaşların ve demokratik kurumların haklarını güvence altına alan ulusal anayasalar ve ikincisi, çokuluslu şirketlerin, serbest ticaret anlaşmalarının ve finansal kapitalin küresel anayasalarıdır. İki farklı anayasa arasında muazzam çelişkiler vardır, çünkü küresel anayasalar demokrasiyi modernist ve geliştirici bir değer olarak tanımıyor. Daha da önemlisi, çoğu durumda, aralarında anlaşmazlık olması halinde, küresel anayasa üstün geliyor. Hükümeti oluşturanlar her zaman toplumsal ve ekonomik gücü kontrol etmeyebilirler. Sol hükümetlerin çıkmazların biri de budur. Sorun yalnızca kurumlara güvenerek çözülemez. Sol devrimci hükümetler örgütlü sivil toplum hareketlerinin etkisiyle demokrasiyi derinleştirmeyi, toplumsal hareketlerle bütünleştirmeyi bilmeli ve genel olarak küresel yasaların emirleri doğrultusunda hareket eden yandaş medyayla rekabet eden kendi medyalarını oluşturmalıdırlar.

Devrimi demokratikleştirmek ve demokrasiyi devrimcileştirmek basit görevler değil, fakat liberal demokrasinin yapısal zayıflıklarından yararlanan demokratik alanı kaplayan sağcı ve faşist güçlerin büyümesini durdurmanın tek yoludur. Şu kesindir ki, büyük çoğunluk eğer sadece özgür olmak isterse özgürlük içinde sefaleti yaşayacak.

-El Publico, 27.12.17, İspanyolcasından çeviren M. Taş

1- Luxemburg, R, Toplu eserler, Devrimci sol elektronik yayın, 2008, p.402

2-Santos, B.S. Y Mende, J. M., demodiversidad (demofarklılık). Yeni demokratik olanaklar üstüne düşünceler

-EL PUBLICO, 27.12.2017,

İspanyolcasından çeviren M. Taş

About Mehmet Tas

Check Also

CHE’NİN TARTIŞMA KÜLTÜRÜ-Çeviri

Che Guevara Çalışma Merkezi tarafından Che’nin 95. yılını anma etkinlikleri kapsamında düzenlenen konferanstaki sunum, 6 …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com