Proletarya diktatörlüğünde de demokrasi yoktur.
Demokrasi, burjuva topluma (ekonomik toplum) ait, bir siyaset biçimidir.
Proletarya diktatörlüğü, ekonomik toplum değildir. Yani “işçi sınıfı demokrasisi” Marks’a ait bir model değildi.
Eski sosyalizm, proletarya diktatörlüğü değildi. O nedenle içeriğinde demokrasi bulunuyordu.
Komünistlerin demokrasi ile alışverişi, burjuva toplum sınırlarının ötesine geçmiyordu.
Biz, gerçekte demokrasi ile ilişkimizi, 1990 da terk etmiştik. Cehaletimiz, bizi demokrasi peşinde koşturuyordu.
1990’da, burjuva toplum, biçim değiştiriyordu. Üretim güçlerinin şartları değişmişti. Hantal devlet istemiyordu.
Sosyalizm geri adım attı ve sosyalist devletler tarihe gömüldü. Sosyalizm çekilirken demokrasi de geri çekilmişti.
O tarihte, tarih bilimi de geri çekiliyordu. Fukayama, tarihin sonu diyordu,çok da yanılmış sayılmazdı.
Tarih, üretim güçlerinin, karşılıklı ilişki biçimi arasındaki çelişki üzerinden tezahür ediyordu. Üretim güçleri, karşılıklı ilişki tarzı ile çelişemiyordu. Üretim güçleri, eski dinamizmini yitirmişti. Tarih, geriye sarıyor gibiydi.
Marks, bugünleri öngörmüş ve “sivil toplum, yenilenen fiillerle, defalarca devletleri elde edecektir” diyordu.
1990 da sosyalist devletler elde edilmiş, 2019’a gelindiğinde ise kapitalist devletlerin elde edileceğinin işaretlerini aldık.
2020’deyiz ve devletler elde edilecektir.. Bu kaçınılmazdır. Sivil toplum devletleri aşmış ve krizlerle gelen engelleri kaldırmak istiyor.
Şimdi önümüze 2 tartışma çıkmaktadır. 1- Demokrasi ne olacak? 2- Devletlerin elde edilmesi devrim midir?
Demokrasi kavramını en yakın bir müzeye götürmeli ve kendisine ayrılan köşeye bırakmalıyız. 1990 sonrası demokrasi eridi. Demokrasi insanı terk etmektedir. İnsan demokrasiyi terk etmiyorsa o da insanın gerçeğe uzaklığı ile ilgilidir.
Devrim sorusu çok ciddi tartışma istemektedir. Marks yine bize yardım etmektedir. “ Mevcut ilişkiler çerçevesinde, üretim gücü olmaktan çıkmış, yıkım gücü haline gelmiş karşılıklı ilişki araçları doğar.” Bu sözlerinin ardından komünist devrimi anlatıyor. Bunu Alman ideolojisinde anlatıyor. Evet, müthiş bir öngörü…
Tam bu zamanda devrime hazırlanmış öncüller görüyoruz. Oysa nesnel dünya komünist devrim diyor. Yoksa bu öncüller komünist midir? Öncelikle şunu belirteyim. Bu öncüller komünist değil, komünistler ise devrime hazır değil.
Bu devrimin öncülleri, para ekonomisinden, bilgi ekonomisine geçişin devrimi demektedirler. Bu öncüller, uluslar üstü merkeziyetsiz para ve yapay zekâlı üretim teknolojilerinin, bilgi ekonomisinin ilişki araçları olacağını iddia etmektedirler. Bu ilişki araçları, eski ekonomik tarzı alt üst edecektir. Yani yıkacaktır.
Evet, ufukta devrim görünüyor. Nerede yer alacağız?
Tabi ki yıkılanın yanında yer almayacağız. Eskinin yanında yer almayacağız. Doğaya ve insana zarardan başka bir şey vermeyenin yanında olmayacağız. Hem ekoloji ile hem de insanla uyumlu olanı tercih edeceğiz.
Devrim daralan hayal dünyamızın ve eriyen umutlarımızın önünü yeniden açacaktır. Hepimiz şunu demiş olabiliriz: Ne pahasına olursa olsun, yeter ki bu eski sistem yıkılsın. Bence de öyle yıkılmalı ve el vereceğiz.
Yine de gerçekçi olmalıyız. Bu devrim 1789’u çağrıştırmaktadır. 1789 birçok devrimcinin hayallerini yıkmıştı. Ayrıca şöyle bir durum var. Tarih yapılacak dinamizmden uzaktayız. Yoksa devrim çok daha kolay mı olacak? Önümüzü gördükçe ayrıntı vereceğiz.
Süreci okuyarak ilerlemek çok daha doğrudur. Gerçekte yıkım başlamıştır. Hem ekoloji, hem insan cinayetleri, yıkıldıklarını göstermektedir. Savaş yapıyoruz diye insanları aldattılar ve en sonu yolcu uçağını vurdular. Avusturalya’da develer su içtiği için öldürülüyor. Bu nasıl bir tarih? Bu tarih olamaz.
Devam edecek.