SOMA’NIN SESSİZ ÇIĞLIĞI
Yerin yedi kat dibinde
Susakalmak eli böğründe öylece…
Gündüz biter, umut yitmesin diye
Kapkalın geceye sallanır bir yumruk.
Dipsiz kör kuyudur karalar bağladığın, karanlığı sarındığın gece.
Ey insanoğlu, yamru yumru tümsekler, göçükler içinde mahpusum
Isırgan otunun dilidir ıslak dehlizler,
Üremli, yığımlı obruklar, falez taşları, labirentler
Hüznün, sızının biriktiği çökeltiye mahpusum,
Böğrümü delip geçer bir dingil
Acı çeke çeke kahır çekmece
Geride söylenmeyen ne kalmış?
Bir çift ağıt, gizemli bir bilmece
Paylaşılsa azalır mı acılar, n’olur biraz imece…
Keder koyultur karanlığı, kıvılcımlar yalazlar içimizi
Kendi acısında çifte kavrulur elem, melalinde demlenirsin.
Gece mi daha zifiri, karanlık mı daha gece?
Kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsünün üzerinde
Şimdi hangi şarkıyı söylesem kıymık batmış bir hece,
Sana mı yüklesem vurguyu bu gece?
Bu dipsiz gayya kuyusunda
Kar geceyle gelir
Çok derindedir çığlığım, kim duyar?
Gece yarısı çöker zifiri sessizlik
Kampana çalar, uzaklara giden bir otobüs
İstesen de binemezsin
Ve kömür gözlüm
Bu hüzünlü günde ben sana ancak
Karataşlar arasında göveren bir tutam umut verebilir
Dolunayla bezeli bir demet elvan çiçeği getirebilirim.
Cavlı ÇULFAZ
KUM TANESİ
Tomurcuk filizlenmiş hiç ummadığın yerden,
Taş duvarın dibinden.
Kalenin mazgalında yeşil soğan bitmiş,
Çöl ortasında göveren serap mı, vaha mı?
Kumulların yarığında umut da yeşerir,
Yol gidilmemiş bozkırın daha yarısında…
Şenlik bitse de, panayır yangın yeri olsa da,
Ömür boyu akıntıya kürek çektin deseler de…
Âvâzeyi bu âleme dâvûd gibi sal
Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
Akıntı biter, sel gider, kum kalır…
Bir de elinde kırık bir kürek…
Gözlerin ışıldar, umudun yitmez…
Çığır açan çağın hamarat emekçisi
Kötümserlik, karamsarlık, bezginlik yaraşmaz sana
Umut alevini harlı tutan karınca tükenmez
Bıkkınlığa, yılgınlığa yer yok kum tanesi…
Varını yoğunu ortaya koymadın henüz
Son sözünü söylemedin daha…
Cavlı ÇULFAZ