6’lı toplantının asıl anlamı ve önemi
“Türkiye’deki Demokratik Rejim’in en önemli sorunu, tarihsel olarak siyasal yelpazenin sağındaki partilerin Demokrasi’yi sadece kendileri için istemiş olmalarıdır.”
“Ne yazık ki Türkiye’deki Çok Partili Rejim, 21. Yüzyıl’a girerken, Demokrasiyi sadece kendileri için değil herkes için isteyen partiler olarak yalnızca CHP’yi ve onun solundaki birkaç küçük partiyi üretebilmiştir.”
“Sonuç olarak genellikle 60-40 olarak “Sağ” lehine görüntü veren “Sağ-Sol” sınıflaması, 60-40 olarak “Demokratik” lehine görüntü veren “Demokratik-Antidemokratik” paradigmasına dönüşmüştür.”
“HDP de “dincilik-ırkçılık” kapanından bütünüyle kurtulup İstanbul seçimlerinde olduğu gibi, “Demokratiklik” niteliğine katıldığında, Türkiye aydınlığa çıkacaktır!”
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/emre-kongar/6li-toplantinin-asil-anlami-ve-onemi-1908016
TİP kongresinden izlenimler: Korkmayanlar her yerde!
“Kadıgil’in kısa ve öz konuşmasından aklımda kalanların en başında Türk, Kürt, Alevi Sünni, erkek kadın gibi ayrımlara karşı sınıfta birleşme çağrısı.”
“Ve tabii Kadıgil’in CHP’de olduğu dönemde partinin solundaki siyasetinin TİP’te partinin sağına mı düştüğü de zihnimden geçmedi değil. Ama neyse ki Kadıgil, çok hızlıca “bunca düşmanlık” diyerek indirgemeci bir siyaset endişemi yersiz kıldı.”
https://www.gazeteduvar.com.tr/amp/tip-kongresinden-izlenimler-korkmayanlar-her-yerde-haber-1553086
TİP bir dip dalga yakalamış olabilir, Türkiye ‘6’lı fotoğrafa sığmaz
“Yaşım biraz daha genç olsa “TİP’in toplantısı yıkılıyooo” diye başlık atardım. Neden mi söyleyeyim. Toplantının yapılacağı salonun dışından içine her yerde şarkı, halay, slogan, dans vardı. Son dönemde gördüğüm, enerjisi en yüksek parti buluşması idi. Önce kapının önünde bandoya takıldım. “Sevdan olmasa”dan “Hayat bayram olsa”ya çalıyorlardı. İçeri girdim hayli başarılı bir ses sistemiyle; Duman’dan “Eyvallah”, Cem Karaca’dan “İşçi marşı”, Hakan Vreskala’dan “Dağılın Lan”, Bandista’dan “Haydi Barikata”, Selda Bağcan’dan “Yuh yuh”u dinledim. Üstüne bir de canlı canlı Moğollar, Cahit Berkay, Emrah Karaca “Bir şey yapmalı”yı söyleyince “parti gibi parti” dedim kendi kendime.”
Düşünce namusu
“Söylemesem olmaz
Atalar, “Boğaz dokuz boğumdur” demişler. Kastedilen sözü dikkatli söylemektir ama yaşadığımız günlerde dokuz boğumun her biri gökdelenlerle yarışan aşılacak duvardır. Düşündüğünü uygun bir dille söylemeyi bilme gereğinin kat kat arttığı ortada. İnsan bütün hayatını derece derece dikkatle yaşar. Fakat bunu bir kaçış bahanesi gibi düşünemeyiz. İnsanlığın şerefi, hakların gözetilmesi, savunulması ve toplum menfaati söz konusu olduğunda, doğrudan yana görünenler içinden bu korkaklığa sığınanları mazur göremeyiz.”
“Hür düşünce yerine
Ortalıkta boy gösterenlere bakmayınız. Gündüz kadın programlarında, gece haber ekranlarında sıra sıra dizilmiş şaşılacak benzerlikte insanlar “tartışıyorlar”. Tartışmadan anladığımız buysa vay halimize!”
“Bu tür çok yüzlülüğü düşündüren sahtelikleri yaşıyoruz. Hepimizin gözü önünde aynı konuda bir o yana bir bu yana geçen ve pişkin pişkin yoluna devam eden, hiçbir itibar kaybına uğramadan yürüyen büyük büyük isimler var. Sosyal yapımız bu bozguna müsait hale geldi.”
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mobi/dusunce-namusu-510160h.htm
Ukrayna krizinin bu noktaya gelmesinde kimlerin ne kadar günahı var?
“Bir süredir Ukrayna üzerinde yaşanan krizin neden patlak verdiği, bu tehlikeli eşiğe nasıl tırmandığı ve buradan nasıl çıkılabileceği gibi sorulara yanıt ararken, geçenlerde okuduğum bir makale zihnimde en azından krizin arka planına ilişkin birçok faktörün yerli yerine oturmasına yardımcı oldu.”
“Makale ABD’nin en itibarlı üniversitelerinden Harvard’ın uluslararası ilişkiler alanında tanınmış hocalarından biri olan Prof. Stephen Walt tarafından kaleme alınmış. Prof. Walt, ABD’de uluslararası ilişkiler disiplininde gerçekçilik ekolüne mensup kanaat önderleri arasında önemli konuma sahip bir akademisyen.”
“Kendisinin geçen ay ABD’nin dış politika alanındaki önde gelen dergilerinden “Foreign Policy”’nin web sitesi için kaleme aldığı yazı, “Ukrayna Krizine Liberal Yanılsamalar Yol Açtı” başlığını taşıyor”
Büyük dolandırıcılar küçük adamlar
“Netflix’te Julia Garner ve Anna Chlumsky’nin baş rollerde oynadığı ‘Inventing Anna’ adlı dizi gerçek bir hikayeye dayanıyor ve New York sosyetesine sızmış bir dolandırıcıyı anlatıyor!”
“Anna’nın içten pazarlıklı sinsi ve kendine aşırı güvenli suratından onlarcasını çok iyi tanıyorum!”
“Çünkü elli yıla yakın bir süredir başkentte oturuyorum ve hayatım boyunca çözemediğim-anlayamadığım büyük bir sosyal soruna odaklanıyor: İnsan bu kadar rahat yalan nasıl söyleyebiliyor!”
“Anna’nın suratı modern dünyanın en bilindik çok başarılı bir surat’!
Hayatlarımızı çevremizi siyasetimizi anlatan ‘muhteşem’ bir surat!”
https://www.veryansintv.com/buyuk-dolandiricilar-kucuk-adamlar/
Eğri oturup doğru konuşmanın zamanıdır
Türkiye işçi sınıfı yeni bir grev dalgası yaşıyor. İlk değildir, ama her defasında olduğu gibi özgün nitelikler barındırmaktadır.
Birincisi, işçi sınıfı örgütlü değildir
İkinci olarak, daha önceki grev dalgalarının pek azında kurulabilmiş olan “siyasal önderlik” yine söz konusu değildir.
dört, Türkiye solu mücadelenin nesnel kısıtlarını gözeterek ilerlemenin dışında bir taraftan ekonomist/sendikalist, diğer taraftan da anarko-sendikalist eğilimlerle de dolup taşmaktadır
Beşinci olarak, anarko-sendikalizm, partili mücadeleyi gereksiz sayan, işçi sınıfının kendiliğindenliğine methiyeler düzen bir akımdır
Yedincisi ise, akıl açıklığıdır. Sol liberalizmin kiri pası temizlenmeden akıl açıklığı sağlanamaz. Bugün yaşanan toplumsal kriz ve çalkantının sınıfsal özünün alabildiğine net hale gelmesi, sol liberalizme özgü kimlikçi pozisyonlardan arınmak için büyük bir olanak yaratıyor. Sınıf eksenini ve kimlikler eksenini hayatın iki eşdeğer gerçeği olarak görmek, sol liberallerin direnç hattını yansıtır.
https://haber.sol.org.tr/yazar/egri-oturup-dogru-konusmanin-zamanidir-325991
Bir bardak suda gürültü koparmak…
Başlıktaki deyimin anlamını değerli dilcimiz Ömer Asım Aksoy şöyle açıklıyor:
“Küçük bir sorunu, ortalığı gürültüye veren büyük bir olay durumuna getirmek.”
Ayşenur Arslan’ın Halk TV’de kullandığı bir sözcük, pusuda fırsat kollayan iktidar tetikçilerini ve RTÜK’ü hemen harekete geçirmeye yetti.
Çünkü Kıbrıs’ta EOKA saldırılarına karşı direniş hareketini örgütleyen Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) için “illegal bir kuruluş” demiş…
Düşünebiliyor musunuz, TMT, 1958 yılında, “İngiliz Sömürge Yönetimi” altında kurulmuş bir “gizli örgüt”… Dolayısıyla yasal değil, “illegal” …
Dünyada faşizme karşı kurulan tüm direniş örgütleri de “illegal”di. Başka türlü de olamazdı zaten. Ama bu durum onların “meşru” olmadığı anlamına gelmez.
Yurtseverler yeraltını çok sevdiklerinden değil, demokratik hak arama yolları kapatıldığı için bu yönteme başvururlar. Yani “illegal” çalışmak onların seçimi değildir.
https://www.birgun.net/haber/bir-bardak-suda-gurultu-koparmak-377052