Öldürenlere inat hortladık! Ama er ya da geç tarih bir gün ölümüzü de muştulayacak
Proletaryasız Marksizm’i ve işçi sınıfının tarihsel devrimci rolünü yitirdiğini savunan ve Marx’ın sosyalizm anlayışını, “insanların hepsinin eşit olması” anlayışına dayandığı için eleştiren ve birçoğu Marksizm’i aşma hayali ile yola çıkan akımlar, işçi sınıfının ölümünü ilan etti. Madem sınıf özne olmaktan çıkmıştı öyleyse yeni özneler bulunmalıydı. Farklılıklar önemliydi. Ne denli çok farklılık olur ve o farklılıklar kendi mücadelesine odaklanırsa o denli iyiydi.
İşçi sınıfın öncülüğünü öteleyen ya da tamamen yok sayan, üretim tarzı ve ilişkilerinin belirleyiciliğini yok sayan, sosyalizme işçi hareketi ile ulaşılabileceğini inkâr eden “sol” içi eleştiriler aslında pandemi başlangıcından bu yana hortlak görmüş gibiler.
ÇIKMAZ BU YOL BİR YERE… ÇIKAR YOL MU? İŞÇİLERLE YANİ SINIFINLA EL ELE!
Sözcü gazetesinden Yılmaz Özil in
“bu dava tarihe geçecek” yazısı
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı hakkında başvuruyu cevaplandıran YSK, ‘Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi hâlinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir’ dedi.
https://haber.sol.org.tr/haber/erdoganin-adayligi-tartismasina-yskdan-yanit-325911
100 yıllık hesaplaşma ya da 1923 Cumhuriyeti’nden geriye ne kaldı?
“90 yıllık parantezi kapattık” diyen AKP’lileri hatırlamayan yoktur. Onlara göre AKP dönemi, 90 yıllık Cumhuriyet dönemini kapatmak anlamına geliyordu. Osmanlı olmasa da Osmanlıcılığa yeniden dönüş diye de okunabilir. Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yılı yaklaşırken, kuruluşun 100. Yıldönümünün aynı zamanda seçim tarihi ile çakışması, bir kez daha Cumhuriyet tartışmasını gündeme getiriyor.
İkinci Cumhuriyet kavramı, liberallerin ürettiği bir kavramdı ve özellikle Cumhuriyetçi önemli aydınlar tarafından “numaracı Cumhuriyetçiler” söylemiyle liberallerin bu politik hedefi karşıya alınıyordu. Doğruydu, Cumhuriyet kavramının arkasına saklanarak, 1923 Cumhuriyeti’ni düşman belleyen ve onu yıkmak isteyen liberallerin gerçek yüzünü ortaya koyması bakımından yerinde bir saptamaydı. Yaşanan gelişmeler, liberallerin zaferi ile sonuçlandı. Liberal, gerici ve Amerikancı ittifak 1923 Cumhuriyeti’nin tasfiyesinde büyük rol oynadı ve yol aldılar.
Nezaketin adı kabullenme mi!
Bir grup Kemal Bey’in adaylığına karşı değil ama bunun tek taraflı olarak, ittifak içinde konuşulmadan dayatılmasından rahatsız.
Diğer grup ise Kemal Kılıçdaroğlu ismini adaylık için doğru bulmuyor.
Ancak her ikisi de sonuçta aynı kapıya çıkıyor.
Meral Akşener de bunu biliyor ama Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı da nezaketi elden bırakmıyor.
Benim gördüğüm şudur.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı İyi Parti’de de, ittifakın olası diğer bileşenlerinde de kabul görmüş değil.
Hatta daha ileri giderek böyle bir adaylığın ittifakı bozma olasılığı da çok yüksek.
Cahil tehlikelidir, yarı cahil daha da tehlikelidir.
Elbette kimse her şeyi bilemez ama her şeyi bildiğini zanneden en tehlikelisidir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kafayı alkolsüz bulanlardan olmadığımız zaman.
https://m.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/3341767-ne-zaman-adam-oluruz
Aleviler Neden ‘Muhalif’?
“Alevilerin “muhalifliği”, varlığını tanımayan devlete ve devlet politikalarının etkisi altında kendilerine önyargılarla bakan kuşatıldığı çoğunluğun bazen tehditkâr olabilen bakış açısının ortaya çıkardığı kaygı ve endişelerle örülü bir durumdur.”
https://m.duzceyerelhaber.com/cafer-solgun/66869-aleviler-neden-%E2%80%98muhalif%E2%80%99
Gibi dizisindeyiz sanki; tuhaf bir absürt komedinin içinde yaşıyoruz
“Meşhur fıkrayı biliyorsunuz, Katolik adam sokakta gördüğü bir Yahudiyi dövmeye başlamış. Yahudi, “Dur niye vuruyorsun” diye sorunca, Katolik adam, “Siz Hazreti İsa’yı öldürmüşsünüz” demiş. Yahudi, “Ama o 2 bin yıl önceydi” deyince de, “Ben yeni duydum” karşılığını vermiş.
Bu fıkranın absürdlük seviyesini son üç hafta içinde ikinci defadır yaşıyoruz. İlahiyatçı Prof. Dr. Mehmet Azimli, bundan 14 yıl önce, 2008’de yayınlanan ve kitabın ilk dört baskısında yer alan bir cümle yüzünden linç ediliyor. “Vay sen peygamberimize hakaret ettin” diyor linç kalabalığı. Son olarak bu kalabalığa Diyanet İşleri Başkanlığı da katıldı.
Bundan üç hafta önce de Sezen Aksu’yu beş yıl önceki bir şarkısı yüzünden linç ediliyordu. “Vay sen Adem ile Havva’ya hakaret ettin” diyordu o zamanki linç kalabalığı. Diyanet İşleri Başkanlığı ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da o kalabalığa katılmışlardı.
Fıkradaki katolik gibiler, insanın “Daha yeni mi duydunuz” diyesi geliyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Londra’da yabancı yatırımcılarla buluşmuş. Basına kapalı görüşmeden haber veren Bloomberg haber ajansı, Nurettin Nebati’nin yabancı yatırımcılara, “Türkiye’deki enflasyon dinamiklerini kültürel farklardan ötürü anlayamayacaklarını” söylediğini öne sürdü.
Bizim enflasyonumuz, aynen bizim yönetim sistemimiz ve diğer şeylerimiz gibi bize özgü… Böyle diyor Hazine Bakanı.
Bu haber yayılınca Hazine açıklama yaptı, “Hayır, bakanımız öyle bir cümle kullanmadı, toplantıya katılanlar yanlış anlamış” dedi.”
Dansöz: Bardaktan Taşan Su
Mek’an Sahne yapımı Dansöz, 65 dakikalık tek kişilik bir oyun. Toplumsal yaşamın eşitsizliklerini, anne-çocuk, sevgili, patron-çalışan üzerinden sahici bir şekilde aktarıyor.
Türkiye’de, “kadın cinayetleri” gibi sevimsiz bir tamlamayı çok sık kullandığımız, özsavunma hakkının hayatiyetini yasa yapıcıların tartışmasız kabul etmesi gerekirken, sokaklarda aradığımız haklarımız için biber gazı-copla susturulmak istendiğimiz, sanatçıların sahne kostümlerinin hedef alındığı, besteci ve icracıların şarkı sözlerinin RTÜK’ün tehdidi ve politikacıların saldırısı altında bulunduğu, dillerinin kesileceğinin ilan edildiği bu zamanlarda, Dansöz, kadının özsavunmasını yansıtıyor. Türkiye’de her kesimden, her sınıftan kadının var kalım savaşında olduğunu gösterircesine.
https://amp.artigercek.com/yazarlar/ceren-gundogan/dansoz-bardaktan-tasan-su