Boğaziçi direnişinin sistemi kökünden henüz değiştirmediğini hepimiz biliyoruz. Ama bu direniş, üniversite rektörlerinin seçimle değil atamayla belirlenmesinin akademik dünya için ne kadar hayati bir sorun olduğunu kayda geçirdi. Doğru olmayan bir şeyin karşısında, sonucu ne olursa olsun dimdik durmanın ne anlama geldiğini herkese yeniden hatırlattı. Ve en çok ihtiyacımız olan şeyi yaptı, lügatteki “direniş” kelimesini biraz daha parlattı. Bir de şunu gördük; “İstikrarlı hayal hakikattir”.
Babamın öldürümünden sonraki adalet arama macerasında annemin beyninde tümör oluştu. Ne yapsak kurtulamadık lânet tümörden! En sonunda da kaybettik onu. İşte bu nedenle unutmak rahatlatıyor. Ama ya hatırlamak? Biz hatırlamak için bedel ödeyen bir topluma dönüştük.
https://www.birgun.net/haber/unutmak-351842
Köy Enstitüleri’nde sahiden uyanık gençler yetiştirilecekti. Ümit verici adımlar atılmıştı. Bir de baktık ki, bu kültür yuvaları, eski medreselere rahmet okutan bir yobazlık baskısı altına alınıyor… ne inkılapçı insanlar; milletçe yirmi beş senede aldığımız yolu, yirmi beş haftada nasıl da gerisingeriye gidiverdiler” (s. 155)
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/markopasa-yazilari-ve-otekiler-1852543
Yakup Kadri’nin yazdıkları da Halide Edip ve Sovyet elçisi Aralov’dan farklı değildir: “… Şimdi ne görüyorum? İşte Anadolu… Düşmana akıl öğreten müftüler ve köy ağalarının, her gelen gasıpla bir olup komşusunun malını talan eden kasaba eşrafının, asker kaçağını koynunda saklayan zinacı kadınların, frengiden burnu çökmüş sahte sofuların, cami avlusunda oğlan kovalayan softaların türediği yer burasıdır…”
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bir-cumhuriyet-analizi-osman-selim-kocahanoglunun-yazisi-1850859
Aynullan Akça’nın ilk kitabı Deniz Gezmiş İçin Uçak Kaçıran Bir Hava Korsanının Anıları isimli kitabını severek okumuştum. Yaklaşık iki yılı hapiste olmak üzere on yedi yıl yaşadım sosyalist Bulgaristan’da ve 1989 yılında İsveç’e iltica ettim. Çok çeşitli işlere girip çıktıktan sonra 2016 yılında emekli oldum ve bütün zamanımı yazmaya ayırdım.
https://artigercek.com/haberler/matos-kisinin-hayatindan-secilmis-uc-mayis-gunu
[Sibel Özbudun ile Temel Demirer, Avrupa Demokrat sitesinde yayımlanan yazılarını iletti. Teşekkür ediyorum. –C.Ç.- ]https://www.avrupademokrat.com/sorunlari-ile-15-temmuz-sibel-ozbudun-temel-demirer/
“Biliyorsun ki otuz yıldır sahip olduğum fikirlerimi hiçbir şekilde değiştirmedim. Böyle olayları duyduğum zaman onları savunmakla kalmayıp bir görev olarak harekete geçmem seni şaşırtmış olamaz. Eğer bunu yapmasam benden utanırdın. Marx burada olmasaydı ya da hiç var olmasaydı da durum hiç değişmeyecekti. Bu yüzden onu suçlamak büyük haksızlık. Sevinçle hatırlıyorum ki, uzun zaman önce Marx’ın akrabaları benim onun aklını çeldiğimi savunmuştu.”
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/friedrich-engels-yasami-ve-dusuncesi-1850865
Şirketlerin koridorlarında “Marx’ın hayaleti dolaşır” dersek pek de abartmış sayılmayız.
Emek ile emek gücü ayırımı, kapitaliste satılarak özniteliğini ve varoluşsal amacını kaybeden yabancılaşmış emek, bilimsel temelde sömürünün nasıl ortaya çıktığı… Klasiklerin “kâr” olarak tanımladığı süreci “artık-değer” olarak kavramlaştırması… Değişim ve kullanım değeri… Üretimin amacının ticarileşmesi ile yaşanan metalaşma, paranın hangi koşullarda sermayeleştiği… İktisadi süreçte elde edilen değerin paylaşım esasları… Yabancılaşma, sınıf, özel mülkiyetin doğurduğu sonuçlar… İnsan ve ürettiği ürün arasındaki ontolojik ilişki… Tarihsel materyalizm… Tüm bunlar iyi bir yöneticinin, içinde bulunduğu sosyo-ekonomik sistemi etkin olarak çözümleyebilmesi, başına gelenleri anlayabilmesi (örneğin ekonomik krizleri, sistemin bir kriz rejimi olduğunu) şirketini daha iyi yönetebilmesi, insanı merkeze koyabilmesi için bilmesi, kavraması, içselleştirmesi gereken kavramlar, olgulardır.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dusunen-bir-ceonun-gozuyle-cokusun-nedenleri-1850854
Zeki Baştımar 1951 dâvasından cezasını tamamlayıp çıktığında bir yayınevi kurmuştu kısa bir süre. Daha sonra ülke dışına çıkıp, TKP sekreteri olacaktı. Yayınladığı kitaplar arasında, Puşkin’in “Erzurum Seyahati” de vardı. Bu nadir bulunan kitabın yeni basımını Aydın Doğan yapacaktı Yaba Yayınları’nda.
https://artigercek.com/yazarlar/ragipzarakolu/aydin-dogan-icin
İç içe kafiyeler, aliterasyonlar, tekrarlar, cinaslar şiirin ritmini iyice yükseltir. “En güzel söz, nesri andıran nazım ile nazmı andıran nesir arasında bir imge niteliğini taşıyan sözdür…”
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siiriyle-filistine-bayrak-oldu-1850862
https://independent.academia.edu/CAVLICULFAZ
https://en-gb.facebook.com/groups/DemBirDay/
Ruhi Su – Ben Melâmet Hırkasını Taşa Çaldım, Kime Ne?
https://www.youtube.com/watch?v=F8CA-tE6m48
https://www.youtube.com/watch?v=92Mo25Eshcw
Attachments area
Preview YouTube video Ruhi Su – Ben Melamet Hırkasını (haydar)
Ruhi Su – Ben Melamet Hırkasını (haydar)
Ruhi Su-”Yüreğinde Anadolu’nun Ezgisi, Sesinde Dağların Yankısı” Ödüllü Belgesel