Merhaba Sevgili Dostlar…
11 Haziran 2021- Saat: 05.38
Kozyatağı/Kadıköy
Horozlarla birlikte uyandım diyeceğim ama…
Bu beton yığını arasında, yolunu şaşırmış, Deniz kirliliğinden dolayı rızkını çöplüklerde, mutfak pencere önlerinde arayan Martılar, çevrede kalmış tek tük ağaçlar hatırına yaşam arayan kuşlar, Market hırsızı Kargalar, İnsan desteği ile yaşayan kediler ve köpekler dışında bu beton yığını aralarında hayvanın işi ne.
Her metre karesinin parsellenip betonlaştıralar ranta dönüştürüldüğü bu koca beton şehirde kümesi olan bahçe varmı ki sabahın köründe ötecek horoz olsun.
Neyse…
Birkaç haftadır 63 yıl önce gözümüzü açtığımızı Şeh-ri İstanbul’u İstanbul yapan Marmara Denizinin yakalandığı amansız hastalıkla, “Müsilaj” ile dertlenmekteyiz.
Aklımızın erdiği, dilimizin döndüğü, kalemimizin yazdığı kadarı ile yazdık çizdik, sesimizin çıktığı kadarı ile bağırdık çağırdık ilgililere;”Kurtarın şu Şeh-ri İstanbul’a hayat veren Marmara denizini.”
Netekim duydular da. Törenlerle içine ettikleri Marmarayı yine törenlerle kurtarmaya giriştiler.
Nasıl olacak sa…
Hiç olmamasından iyidir genede.
Marmara Denizi yüzeyi özellikle kıyıları birkaç haftadır kahverengi jelimsi kötü kokulu bir katmanla kaplanmıştı. Her ne kadar 63 yıldır gözümüzün önünde bu işlenen cinayete (Marmara Denizinin hepimizin el birliği ile katline) tanıklık ettiysek de olayı, Marmara Denizinin yakalandığı bu kötü hastalığın nedenini birde Bilim İnsanınından dinlemekte fayda var.
Dün sabah Ülkemizin kıymetini bilmeyip Üniversitelerden mobing yolu ile uzaklaştırdığımız, ancak bilimsel çalışmalardan koparamadığımız Kıymetli Bilim İnsanı Naci Görür hoca ekranlardaydı.
Marmara Denizindeki bu kirlenmenin kaynağı Orta Avrupadan başlamaktaydı. Orta Avrupanın sanayi ve evsel atıkları Tuna Nehri kanalı ile Karadenize Karadenizdende Marmaraya akmaktaymış meğer…
Naci Görür hocanın ifadesine göre bildiğimizin aksine Karadeniz Dünyanın en kirli deniziymiş ve Karadenizin 200 metre dibinde zaten hayat yokmuş.
Anlayacağınız biz yıllardır “Hamsi” yerine rakımıza “ Zehir” meze yapıyormuş.
Bizim yıllardır İstanbul Boğazı kıyılarındaki balık lokantalarında Turistlere “Kakaladığımız” Rakı-Balık değil, Rakı- Zehirmiş.
Orta Avrupadan yola çıkıp Karadeniz üzerinden Marmara’ya ulaşan bu kirlenme üzerine birde 20.000.000’dan fazla nüfus eklenince Marmara Denizi “Şekilde görüldüğü gibi” isyan edip, iflasını istemiş, konkordato ilan etmiş.
Bu koşullarda AKP iktidarının inadı “Kanal İstanbul”un tüm yıkıcı etkilerinin yanında Karadenizdeki kirliliği Marmaraya aktararak, Marmardaki kirlenmeyi dahada yoğunlaştıracaktır.
Yine Naci Görür hocanın ifadesine göre Marmarada biriken bu organik maddeler suyun belli bir sıcaklığa ulaşması ile üreyip çoğalarak bugün “Müsilaj” yada” Deniz Salyası” denilen kirliliği ortaya çıkarmıştır.
Ve bu kirliliğin birinci dereceden faili biz insanoğlu yıllar yıllar boyu içine edip kirlettiğimiz bu denizden , betonlaştırarak yaşanmaz hale getirdiğimiz bu Şehirden Güneye Ege ve Akdenize doğru çekilirken yanımıza tüm kirli vicdanımız, kokuşmuş ahlakımız, tavan yapmış bencilliğimizi yanımızda götürdüğümüzden MarmaraDenizinin başına bela olan “Müsülaj” ın da bugünlerde Ege Denizine, Ege, Akdeniz kıyılarına doğru ilerlemesi sürpriz olmayacaktır.
Netekim “Müsilaj” Çanakkale sahillerinde de tüm pisliği ile yayılıp, boy göstermekte ve Akdenize doğru yol almaktadır.
Kıymetli Bilim İnsanı Naci Görür’ün anlatımlarından anlaşılacağı gibi sorun Ulusal olmakla birlikte Orta Avrupadan başlayarak Karadenizide içine alan Uluslararası boyuttadır, dolayısı ile çözümde Ulusal bir seferberlik gerektirsede aynı zamanda Uluslararası olmalıdır.
Farkındamıyız bilmiyoru ama günümüz dünyasında İnsanlığı, insan yaşamını, Dünyanın, insan yaşamını geleceğini tehdit eden birincil sorunun Ekolojik bozulma olduğunun artık farkına varmamız adımlarımızı ona göre atmamız gerekmektedir.
Bugün Marmara Denizinde karşımıza çıkan bu ekoljik felaket aslında bir Ulusal ekolojik sorun olmanın ötesinde Dünyanın, insanlığın geleceğinin nasıl bir Ekolojik risk altında olduğunun çarpıcı bir örneğidir.
Dünya ölçeğinde yaklaşık 1,5 yıldır yaşanan Covit 19 Salgını ( Bu virüsün laboratuvarlarda insan eliyle üretildiğine dair tüm komplo teorilerinide gözardı etmeden bir kenarda saklı tutarak) aslında ve özünde, küresel ısınma, toprakların, yeraltı, yerüstü sularının kirlenmesi, doğadaki, bitki ve hayvanları türlerinin yok edilmesi yolu ile doğal dengenin bozulmasına neden olan katliamları gibi bir ekolojik dengenin bozulmasıdır.
Tüm sivil toplum örgütleri, Siyasi Partiler, oluşumlar ve duyarlı insanların Ekolojik duyarlılık üzerine harekete geçmesinin tam zamanıdır. Ve bu harekete geçme Dünyada giderek yükselen Resmi, Sivil Çevre Duyarlılığı ile entegre bir biçimde yapılmalıdır.
Dünyanın ve İnsanlığın geleceği için çok geç olmadan.
Osman Naci Balta