Aynı yasa, İtalyan (Rocco) Ceza Yasası’ndan (m. 270, 272) alınan 141’inci madde, işçi sınıfının öbür toplumsal sınıflar üzerine baskı kurmasını, 142’nci madde ise bunun propagandasının yapılmasını yasaklıyordu. Bu üç suç da özünde birer inanç ve düşünce suçu olduğu ve çağcıl suç hukuku anlayışıyla bağdaşmadığı için Türkiye, bu maddeleri çok partili düzene geçildiği gün kaldırmalıydı.
Oysa bu maddeler, ancak 1991 yılında kaldırılabilmiştir.
Mesela yüz dolarlık banknotlar halinde nakit olarak çekmek isteseniz bankaya 50 adet hafriyat kamyonu ile gitmeniz gerekecek kadar büyük bir meblağdan söz ediyoruz. Bu kadar para nasıl harcanabildi? Bir şey satın alınarak harcanmadı tabii. Bu para yanlış ekonomi politikalarını örtülemek için harcandı. Normal koşullarda sizin ekonomi politikanız hatalı olmasa vatandaş neden dövize gitsin? Yabancılardan değil, yerleşik Türk vatandaşlarından bahsediyorum. Nurettin Canikli, aslında yaptığı açıklamayla bize şunu söylemiş oluyor: “Vatandaşlar Türk Lirası’ndan kaçıyordu, biz onların kaçışını kolaylaştırmak için ucuza döviz tanzim satışı yaptık.” Kötü yönetimin itirafı. Başka ülkede olsa skandaldır.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomist-ugur-gurses-savas-ciksa-dolar-yok-1829143
Aynı şekilde CIA’nın Uygur, Türkmen, Özbek ve Tacik İslamcı grupları silahlandırmak ve eğitmek deneyimleri ortadayken, Afganistan’dan topyekün bir çekilme beklemek naifliğe girer. ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Colin Powell’in özel kalem müdürü emekli albay Lawrence Wilkerson, ‘Afganistan’daki varlığın hedeflerinden birisinin Çin’i istikrarsızlaştırmanın en iyi yolu olarak Sincan’da huzursuzluğu kışkırtmak olacağı’ saptaması manidar. Çin’in Sincan özerk bölgesi, Kuşak/Yol girişimi ve Avrupa pazarlarına açılan lojistik merkezlerinden. Afganistan, Çin’e karşı Güney/Doğu Çin denizi, Hong Kong, Tayvan ve Tibet’te ayrılıkçı hareketlere destek eşliğinde ‘Hint-Pasifik’ denkleminde ihmal edilemez.
https://www.birgun.net/haber/abd-nin-imparatorluklar-mezarligi-tasarimlari-341796
Yayın dünyasında etkindirler. Şimdilerde sığınakları anlaşılmazlıktır. Popülist politika dilde nasıl ilkelliğe sığınıyorsa, postmodern literatür de anlaşılmamayı bir tür tuzak olarak genç aydınlara sunuyor. Oysa sorun basittir, zor anlaşılır olmak anlatılandan kaynaklanıyorsa bu giderilebilir bir zorluk olur; yok bir tür üslûba dönüşmüşse onlara yardımcı olmak ne gereklidir ne de işlevli. Yalın Alpay post truth’u “hakikatin önemsizleştirilmesi” olarak çeviriyor. Devamı da şöyledir: “Kamuoyu oluşturmada aklın geri plana alınıp toplumun salt duygularına ve önyargılarına hitap edilerek doldurulması, ikna edilmesi, donatılması olarak çevrilebilir. Bu kavramla modernizmin aksine olguları merkeze alan rasyonel açıklamalar veriler, rakamlar yerine yalnızca duyguları coşturmaya odaklanan bir dünya tasarımına işaret ediyoruz.”
https://www.birgun.net/haber/adim-hayy-yakzan-in-ogluyum-341686
Demem o ki, İbrahim Kalın’ın kendi bestesine Erkan Oğur’u “layık görmesi”, asıl mesele. İstediğimi yaptırırım, ben reddedilemem kibrinin rahatlığı. İbrahim Kalın’ın en büyük hevesinin “münevver” olarak bilinmek olduğu “sezilebiliyor” hayat macerasından. Gramsci okumuş mudur bilemiyorum ama “gücün münevveri” olmakta sakınca görmediğini söylemek mümkün. Türkiye’de politik düzenin değişimi ile koşut bir yükselişi var. Demokratik parlamenter sistemin işlevsizleştirilmesi, otoriterleşme, devletin de üstüne yerleşen parti, tek adam diye süren metamorfozda o da hep kilit roller üstleniyor, sözcülüğünü yapıyor, danışmanlık sağlıyor. Hem niye türkü? “Var mısın ki, yok olmaktan korkuyorsun?”
https://www.birgun.net/haber/kalin-ve-ogur-gucun-munevverinin-kibri-341784
Okurumuz, “aydın” kavramına mutlak bir olumluluk yüklediği için “aydın ihaneti” nitelemesine karşı çıkıyor. Gerçekten de “aydın” kimliği kazanmış kişilerin her durumda ve koşulda toplumu aydınlatmak, insanlara doğru yolu göstermek gibi bir özgörevleri olduğunu düşünenler az değildir. Ama gerek ülkemizde gerek dünyada “aydın ihaneti”nin varlığı da bir gerçektir. Bunun örneklerini günümüzde de görüyoruz. Ataol Behramoğlu, “Ne Çok Hain” şiirini boş yere yazmamıştır.
https://www.birgun.net/haber/aydin-ihanet-eder-mi-341798
(Hazal Yalın’ın yazısının beşinci ve son bölümü -C.Ç.) – Üç çeyrek asırdır muhalefette: Kemalizm (5) – Mustafa Kemal, kendi çağının küçük burjuvazisinin en radikal kanadının karizmatik önderiydi. Onun iradesi, Türkiye’de burjuva devriminin motor gücü oldu. Siyasi kanaatleri ve dini inançları toplumun kanaat ve inançlarından köklü bir şekilde farklıydı; onun başarısı, devrim sırasında tayin edici bir faktör olarak devrimci iradenin önemini de gösterir. Pragmatistti, ancak şekilsiz değildi. Burjuva devrimcisiydi ve kapitalizmden yanaydı, ancak onun için ülkenin bağımsızlığı, en yüksek değerdi. Bükülmez bir jakobendi, devrimin dönüm noktasında, saltanatın ilgasının arifesinde, en yakınındaki çalışma arkadaşlarını şu sözlerle tehdit etti:
https://www.politikyol.com/hazal-yalin-yazdi-uc-ceyrek-asirdir-muhalefette-kemalizm-5/
İrvem Keskinoğlu ile son bir kez, aynı zamanda Emekçi Basın Birliği ofisi olan Cağaloğlu Ticarethane sokaktaki Partizan dergisine son kez uğradık. Teksir makinesini sağlama aldık. Aylık ANT’ın son sayısı, arkada Enternasyonal marşı ile başarıyla çıkıyor, Sıkıyönetim ilanına karşın.
https://artigercek.com/yazarlar/ragipzarakolu/sayin-baskan
“HÜRRİYETİN ZİNCİRLERİ – Dostoyevski , kürek mahkûmluğunu bitirince, zincirlerinin çözülüşünü. «Ölü Bir Evden Hatıralar» adlı kitabında şöyle anlatır: «Örse yaklaştım, Demirciler, yüzümü ters tarafa çevirdiler, ayağımı arkadan kaldırarak örs üzerine koydular «Sürat ve dikkatle çalışıyorlardı. Ustabaşı : «Perçini, önce perçini döndür! Tut şöyle, hah! Şimdi vur çekici! diye emir verdi. «Zincirlerim düştü. Kaldırdım. Elime alıp son bir defa bakmak istedim. Daha biraz önce bunların ayaklarımda olduğuna hayret ediyordum adeta. » Yukardaki satırları okuduğum zaman, bugün bütün insanlık hürriyetlerimizi kıskıvrak bağlıyan zincirleri düşündüm. Bir gün olup da bunları koparabilecek miyiz acaba? Bu ağır zincirleri elimize alıp da, «bunları şimdiye kadar nasıl taşımışız?» diye hayretle bakacağımız o mes’ut gün bakalım ne zaman gelecek? (Zincirli Hürriyet, Sayı 1, sayfa 4)
http://www.yurtsuz.net/News.aspx?newsid=1811#.YH1gh-hKi1t
https://www.tustav.org/sureli-yayinlar-arsivi/zincirli-hurriyet-gazetesi/
TÜRKİYE İSTİKLÂL MÜBÂREZESİ UĞRUNDA – 1908. YILDA SULTAN ABDÜLHAMİD’İN YIKILMASI VE GENÇ TÜRK İNKILÂBI – Çarlık istibdâdına karşı yirminci asırda başlayan kuvvetli Rus İnkılâb hareketi umum şarkta olduğu gibi, Türkiye’de de özüne [kendine] yoldaş taptı [buldu].
https://tustav.org/yayinlar/kitaplar/istiklal-muabrezesi-ugrunda-tanitim.pdf
Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği’nin bu yıl birincisi düzenlenen, Militarizmden Arındırılmış Bir Dünya Ütopyası temalı Karikatür Yarışması sonuçlandı.
İVME TV Canlı Yayınında Melis Alphan, Av. Çağrı Ayhan Şenel ve Anıl Kemal Aktaş Türkiye’de Yurttaş Olmanın Ağırlığı üzerine konuşuyor.
https://www.youtube.com/watch?v=PauA83gekW8&t=256s
https://independent.academia.edu/CAVLICULFAZ
Attachments area
Preview YouTube video Türkiye’de Yurttaş Olmanın Ağırlığı
Türkiye’de Yurttaş Olmanın Ağırlığı