Tarihi belgeler yayınlandıkça komünist hareket hakkındaki bilgilerimizi güncellememiz kaçınılmaz oluyor. Geçen yıl yayınlanan ‘Komünist Hareket Yol Ayrımında: Komünist Enternasyonalin Yürütme Kurulu Plenumları, 1922-1923’ belgeleri bunlardan biridir. Bu kitapta Cephe ve faşizm tartışmalarının ilk defa Komintern’in 7. Kongresinde değil çok daha önceleri 1922-23 yıllarında yapılmış. Henüz Lenin hayattayken ve iç savaşın yaralarının sarıldığı yıllarda solun tüm eğilimleri çağrılmış, sol fikirlerin birliği sağlanmış.
808 sayfadan oluşan Komünist Hareket Yol Ayırımında Premiumlardaki konuşma belgesellerinin toplamından oluşuyor. Birleşik Cephe, İşçi Hükümetleri ve faşizme karşı mücadele sorunları dahil olmak üzere bugün hala geçerli olan devrimci strateji ve taktikler 1922-23 yıllarında gündeme alındığı belirtiliyor. John Riddell’in hazırladığı İngilizce belgelerde Komünist Enternasyonalin genişletilmiş yürütme komite toplantıları ve Dünya Kongreleri yer almaktadır. Grigorri Zinoviev’in ‘küçük dünya kongreleri’ olarak tanımladığı plenumlar, Rusya Komünist Partisi tarafından düzenlenen ana kongreler kadar ilgi görüyordu. Tamamı dünyadaki Komünist Partilerin (ve diğer bazı politik hareketler dahil) politikalarını doğrudan şekillendiren önemli kararların alındığı tarihi toplantılardı.
Toplantılarının çoğu, ortak mücadeleyi başlatmak amacıyla Komünist partilerle reformist partilerin işçi örgütleri içinde Birleşik Cephe kurma olanakları üzerinde tartışmalara ayrılmış. Birlikte hareket etme önerisi, parti liderlerine ve aynı zamanda üyelere yönelik olmasına özen gösterilmiş. Bu strateji hedefine varırsa, Komünist partiler işçi sınıfı içinde daha geniş bir kitleye erişecek ve hem siyasetlerinin hem de pratik mücadele liderliklerinin üstünlüğü kanıtlanmış olacaktı. İttifak teklifi reformist liderler tarafından reddedilirse, bu durum işçi sınıfına, reformist liderler kendi dar politik çıkarlarını işçi sınıfının geniş çıkarları üzerinde tuttuğu ve Komünistlerin birliğe ne kadar çok önem verdiği anlatılacaktı.
Birleşik Cephe hiçbir şekilde reformcu partilerle kaynaşmayı ya da Komünist Partilerin bağımsız siyaset ortaya koyma kabiliyetinin azalması anlamına gelmediği vurgulanıyordu. Cephe başlangıçta, devrimci dalganın geri çekildiği ve egemen sınıfın saldırıya geçtiği bir dönemde savunma taktiği olarak tasarlanmış. Komünist Partilerine işçi sınıfı içinde geniş destek kazandırmayı amaçlıyordu. Komünist liderler, işçi sınıfının spontane bir birlik arzusuna sahip olduğunu ve daha önce birleştirilmiş partilerden ayrılan Komünistlerin hizipçi olarak algılanacağı biliniyordu. Enternasyonal liderlerinin kurnaz bir taktiği olmadığı, Birleşik Cephe düşüncesinin Bolşeviklerin tarihi boyunca var olduğu gösterilmeğe çalışılmıştı.
Menşeviklerle Bolşevikler arasındaki geçici ittifaklar, Sovyetlerin tarihsel deneyiminden kaynaklandığı vurgulanıyordu. İşçi sınıfının ve köylülüğün çok partili örgütlerinin Sovyetler ’de temsil edilmeleri, Bolşeviklerin Kornilov darbesine karşı geçici hükümeti desteklemesini (hükümetin Bolşevikleri tutuklamasına rağmen) Birleşik Cephe’ye örnek olarak gösteriliyordu. Birlik politikası Komünist Enternasyonal üyesi birçok partinin güçlenmesine ve prestijinin artmasına yol açmıştı. Hatta 1922’de Berlin’de Uluslararası temsilcilerin yer aldığı üç birleşik konferans düzenlendi: ikinci, üçüncü ve reformist ve devrimci güçler arasında denge kurmayı amaçlayan merkezci örgütlerin oluşturduğu iki buçuk Enternasyonal de katılmıştı. Birleşik Cephe uygulamaları düzensizdi ve teorinin pratiğe dönüştürme sürecinde çeşitli sorunlarla karşılaşmıştı.
Komünist Enternasyonal hem iktidarda hem de sol kanatta yer alan, çeşitli alanlarda faaliyet gösteren ve işçi sınıfı içinde farklı büyüklükteki Komünist Partileri içeriyordu. “Yelpazenin bir ucunda örgütlü işçilerin çoğulcu desteğine sahip olduğu ilan edilen Bulgar Komünist Partisi, diğer ucunda ise geniş işçi sınıfında saygı kazanmaya yeni başlayan yaklaşık 10 bin üyesi olan İngiliz Komünist Partisi vardı. Birleşik Cephe’nin uygulanmasına karşı çıkanlar ağırlıklı olarak Fransız ve İtalyan temsilcilerden gelmişti. Fransız partisi, reformcu rakipleri Sosyalist Parti’den çok daha büyük olduğu için, onlarla ittifaka ihtiyaç duymadıklarını belirtiyorlardı. Bu güçlerle ittifak kuracakları takdirde ‘oportunizmle’ ile suçlanmaktan ve reformcu olmaktan endişe duyuyorlardı. Tartışmalar, radikal sol güçlerle Komünist Partilerin sağındakilerle denge kurulmaya yoğunlaşıyordu. Birleşik Cephe ruhunun anlaşılmamasına örnek olarak; Bulgar Komünist Partisi’nin reformcu köylü partisi hükümeti ile sağcı askeri darbe tehlikesi arasında ‘tarafsız’ tutum sergilenmesi ve bu durumu kapitalistler arası rekabet olarak nitelendirmesi gösteriliyordu.”(1)
Birleşik Cephe politikasıyla ilgili bazı karışıklıklar, Komünist Enternasyonal’in kendisi tarafından yaratıldı. Kızıl İşçi Sendikaları Enternasyonalinin (Profintern) kurulması, Sovyetler Birliği’ne yönelik saldırılara karşı muhalefeti örgütlemeye ve bireysel anarko-sendikalist liderleri Komünizme çekmeye ve büyük sendikalist örgütleri yakınlaştırmaya yardımcı oldu. Öte yandan, Profintern, Komünist Enternasyonal liderliğinin iyi niyetlerine rağmen sendikaları bölme girişimi olarak tarif edilebilir ve İkinci Enternasyonal’in bu örgütün ikili faaliyetlerinden yararlanmasına imkan sağladı.
Birleşik Cephe politikasından çıkan İşçi Hükümeti sloganı, genel kurullarda yoğun bir şekilde tartışmalara konu oldu; genellikle çelişkili bir şekilde önerildi ve tartışıldı. Bazıları için İşçi Hükümeti sloganı, işçi partilerinin Komünist Parti’nin eleştirel bir şekilde destek vereceği bir hükümet kurma çağrısı anlamına geliyordu, bunun ana örneği Alman Komünist Partisi’nin (KPD) Saksonya ve Thüringen’deki Sosyal Demokratlar (SPD) ve Bağımsız Sosyal Demokratlardan (USPD) oluşan bir hükümete verdiği destekti. Komünist Parti’nin bağımsızlığını korurken yer alacağı bir meclis koalisyonu anlamına da geliyordu. Son olarak “Zinoviev, İşçi Hükümetini Proletarya Diktatörlüğünü tanımlamanın popüler bir yolu olarak nitelendirdi fakat daha sonra bu konuşma raporlardan çıkarıldı. Tartışmanın çoğu, sloganın nasıl sunulduğundaki belirsizliği anımsatıyor gibiydi, bunun yerine sloganın belirli ülkeler için geçerli olup olmadığına veya İşçi ve Köylü hükümeti sloganının bir İşçi ve Yoksul Köylü Hükümeti sloganı ile değiştirilmesi gerekliliğine odaklanıyordu.”(2)
Faşizm üzerine tartışmayı Karl Radek ve Clara Zetkin yaptı. Radek’in konuşmasında, Ruhr bölgesinde Fransız işgaline karşı bir demiryolunu havaya uçurmakla suçlanan Freikorps üyesi Alman milliyetçisi Albert Leo Schlageter’in ölümü ele alındı. Konuşma, “Alman vatanseverlerinin Fransız işgaline karşı bir cephe oluşturmaları, emperyalist güç Almanya’ya karşı retorik sempati duymaları ve komünistleri esasen ulusun gerçek savaşçıları olarak göstermeleri çağrılarıyla tamamlandı.
Zetkin’in konuşması, analiz ve somut önerilerin ustaca bir kombinasyonudur. Koleksiyonun editörü olarak Mike Taber, leon Troçki’nin klasik analizinden birkaç yıl öncesine dayanan bu ‘plenumun faşizmin nedenleri ve doğası üzerine uluslararası Marksist hareketteki ilk büyük tartışmanın mekanı olarak tanımlanması gerektiğine dikkat çekiyor.” (3) Zetkin, otoriter rejimlerin diğer biçimlerinin aksine faşizmin kitlesel karakterine dikkat çekiyor, hareketin şiddetini hiç gözden kaçırmadan ilgili toplumsal güçleri ve işçi sınıfının kesimlerine hitap etmesini anlatıyor. Özellikle ilginç olan, Zetkin’in faşizmin entelektüel topluluk içindeki en ‘enerjik güçlerden’ bazılarına yöneldiğini belirtiyor. Konuşmasında, Komünistlerin faşistlerden çok daha geniş bir vizyona ve inisiyatife sahip olması gerektiğini vurguluyor.
Zinoviev’in, koalisyon hükümeti ve hatta meclis çoğunluğu elde etme politikası kapitalizm içinde parlamenter iktidarı elde etme reformcu düşünceyi savunmak anlamına gelmiyordu. Aksine, bu bağlamda ‘İktidarı arzulamak’, Antonio Gramsci’nin hegemonya versiyonunun daha önceki bir anlayışı olarak görülebilir. Zinoviev, Komünist Partilere burjuva toplumu içinde ‘aşırı proleter muhalefet’ duruşundan vazgeçmeleri ve toplumu yeniden örgütlemek için iktidara gelen bir hareketin zihniyetini benimsemeleri çağrısında bulunuyor. Gramsci’nin hegemonya kavramı, müttefik sınıfların kapitalizm krizlerini çözmeği hedefleğen işçi sınıfı liderliği anlamına gelir. Gramsci’nin günlüğünün adının New Order (L’Ordine Nuovo) olması tesadüf değildir. Benzer şekilde, Zinoviev “’İktidar talebinin, bir hareket olarak komünizmin inisiyatif ve dinamizmini canlı tutmaya yarayacağını” söyler. Taktik değişikliklere hazırlanırken veya geçici yenilgiler sonrasında Komünist Partiler, iktidarı ele geçirme amacını asla gözden kaçırmaması gerektiğine dikkat çeker.
Komünist Enternasyonalin Yürütme Kurulu Plenumları komünist hareketin yükselişe geçtiği döneme ait strateji ve taktikler üzerine yapılan tartışmaların belgelerini okuyucuya sunuyor.
-Yazı, kitabı değerlendiren Chris James Newlove makalesinden yararlanılarak yazıldı.
-1,2,3 Chris James Newlove makalesinden
– Editör Mike Taber, Komünist Hareket Yol Ayrımında: Komünist Enternasyonal’in Yürütme Kurulu Plenumları, 1922-1923 (The Communist Movement at a Crossroads: Plenums of the Communist International’s Executive Committee, 1922-1923)