“Osman Kavala, bir beraat, iki tahliye, bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen 1140 gündür haksız, hukuksuz cezaevinde. Eğer ülkede gerçek anlamda bir reform yapılacaksa Osman Kavala ve düşüncesi, ifadesi nedeniyle haksız, hukuksuz cezaevlerinde tutulan gazeteciler, siyasiler, hak savunucuları özgürlüğüne kavuşmalıdır”.
Sızan haberlere göre AKP katlarında yeni yollar aranıyor. Bunların başında yüzde 50’lik iktidar barajını düşürmek geliyor. Üretilen gerekçe şu: Efendim, milletvekili seçimleri nasıl tek dereceli ise Cumhurbaşkanı da öyle olsun. En çok oyu alan kişi cumhurbaşkanı seçilsin! Bunun karşılığı olarak “Madem çok istiyorsunuz, alın parlamenter sistem” deyip, en azından İYİ Parti’ye selam vermeye yetecek bir adım da olabilir.
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mustafa-balbay/saray-yeni-denklem-ariyor-1798652
Eğer “servet vergisi” ifadesi kulağa hoş gelmiyorsa, buna “dayanışma vergisi” ismi de verilebilir. Bu noktada “Yüzde 98,5’e karşı yüzde 1,5 sloganı” da devreye sokulabilir.
https://www.birgun.net/haber/servet-vergisi-hemen-simdi-yuzde-98-5-e-karsi-yuzde-1-5-326636
Kapitalistler ücretleri düşürmek için ‘yedek işsizler ordusuna’ ihtiyaç duyarlar. Yedek ordu çalışanlar üzerindeki baskıyı artırır. “Bir yandan, işçi sınıfının çalışan kesiminin aşırı-çalışması yedek ordunun saflarını şişirirken, öte yandan da bu yedek ordunun rekabet yoluyla çalışanlar üzerindeki artan baskısı, bunları, aşırı çalışmaya boyun eğmek ve sermayenin diktası altına girmek zorunda bırakır.” (Marx, Kapital’in birinci cildi) Böylece kâr oranını ve sermayeyi büyütmek mümkün hale geliyor.
https://yeniyasamgazetesi2.com/kapitalizm-dahilinde-issizlik-istisna-degil-kuraldir/
Evet, korona olayı, insanların aslında ölümü rahat göze aldığını gösteriyor. Daha çok hayatta kalanlar, sıkılığı – disiplini sevenler, tehlikelere göre önlemini alanlar oluyor.
AKP’nin kapatılmasını engellemek için sağlanan engel, sonuç olarak HDP’nin de işine yaradı. Eğer kapatılacak bir parti aranıyorsa bu MHP’dir.
https://www.evrensel.net/yazi/87746/kapatilacak-parti-hangisi
Çin yetkililerinin “En öncelikli insan hakkı ‘yaşam hakkı’dır. İnsanlarımızın yaşamını korumaya-kurtarmaya çalışıyoruz” açıklamaları yalan makinesinin yaydığı o gürültü içinde duyulmadı bile.
https://www.birgun.net/haber/vuhan-dan-belge-sizdi-326624
ODTÜ’de hocalarımızla birlikte yarattığımız tarihin hikâyesi var ve “bizden sonra kendi tarihlerini yapan ve yapacak olanlara bir not bırakalım…”
https://www.birgun.net/haber/odtu-otk-ve-kutudan-cikanlar-326622
Albert Einstein 1933 yılında Atatürk’e mektup yazıyor: “Bizde bilim insanları yok oluyor, onları lütfen ülkenize kabul ediniz.”
https://t24.com.tr/yazarlar/yalcin-dogan/ulkeden-para-kaciyor-oysa-care-demokrasi,29066
Şirin Payzın, “Çok eleştiriliyorum, sadece iktidar medyası değil geri kalan herkes bana eleştiri getiriyor; ‘aynı adamları çıkarıyorsun, bunlar kim…’ Hakikaten de öyleydi, ben bile kendimden nefret ediyordum tartışma programlarından çıkınca, kendi yaptığım işi sevmiyordum” dedi.
TBMM Dışişleri Komisyonu Sözcüsü Ünal Çeviköz, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze sistemi alımına ilişkin ABD’nin yaptırım kararı almasını derin bir endişe ile karşıladıklarını ve bu kararı şiddetle kınadıklarını belirtti.
http://www.diken.com.tr/chpden-s-400-cikisi-yaptirimlari-kabul-etmiyoruz-sistem-aktiflestirilmeli/
[Kadınlar ayağa kalkıyor: Tâcizcilerin gizlendiği deliklere ışıldaklar tutuluyor. Yanlarında çalışan emekçi kadınlara saldıran şirket sahipleri, gazete patronları, devlet, hükümet ve siyasi parti yöneticileri, feodal ağalar, öğrencisini tâcize yeltenen günümüzün cinci hocaları tek tek açığa çıkıyor.]
Hasan Ali Toptaş’ın “bugün kadınlardan öğrendiği”, kendi arzu ettiği şekilde yaşayamayacağı, yaşarsa da elbet ifşa olacağıdır. Toptaş bu skandalla failliğin ne olduğunu değil, failliğin nasıl ifşa olabildiğini, kadınların da konuşabildiğini, kadınların sadece cinsel bir obje olmadıklarını öğrenmiştir.
https://birikimdergisi.com/guncel/10381/mesrulastirma-soylemi-olarak-eril-faillik
Hasan Ali Toptaş’ın malûm özür metninde dile getirdiği eril faillik, çok derinlerde saklı olduğundan ara vermeden sorguya çekilmesi, bilince yükseltilmesi gereken ilkel bir görüngüdür. “Dişil failin” gölgelenmesi, görünür olmaktan çıkarılması, kapatılması eril olanın varoluş zeminini oluşturur.
https://birikimdergisi.com/guncel/10380/tacizin-sakli-bicimleri-the-assistant-filmi-uzerine
Havaya ıslık çalanlar kadar bir de uykuları kaçanlar var ve onlar tacize uğratılmış kadınları ifşaları nedeniyle linç etmek için sıraya girmiş haldeler. Özellikle intiharı nedeniyle İbrahim Çolak için taciz suçunu inkar yarışında herkes. İfşa olduktan, eylemi duyulduktan sonra utanma duygusuna saplanmaya onur denmez, hanımlar beyler.
https://www.gazeteduvar.com.tr/uykusu-kacanlar-intihari-kalkan-yapti-makale-1507282
Görünmez olduğunu sanan öyle çok tacizci yaşıyor ki aramızda, uykuları kaçan bu kişiler, fazlasıyla korkmuş durumdalar ve deyim yerindeyse “yılanın başını küçükken ezmeye” (bu kişilere göre ifşaya başvuranlar yılandır, cadıdır) çalışıyorlar, kadınları şeytanlaştırarak kendilerini aklamak için zemin hazırlıyorlar.
https://www.gazeteduvar.com.tr/ifsa-ve-taciz-makale-1507300
Bir taşra üniversitesinde taciz skandalı… Peki buraya nasıl gelindi, yani hep söylendiği gibi olayın müsebbibi “kancık köpeğin kuyruğu mu?”, “Eteğin boyu mu?”, “O saatte dışarıda olmak mı?”…
https://birikimdergisi.com/guncel/9868/haricten-gazel-ii-tasra-universitesinde-taciz
Kadınların direnişi, her iki erkek taktiğini de boşa düşürüyor, düşen maskelerini tekrar yüzlerine takmalarına ve kaldıkları yerden devam etmelerine izin vermiyor.
https://yeniyasamgazetesi2.com/her-daim-magdur-ve-magrur-ulu-erkekler/
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Hasan Ali Toptaş’a 2013 yılında verilen Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nün iptal edildiğini duyurdu: Her türlü şiddet ve tacizin karşısındayız.
İnsan ile hayvan arasında yaşananlar, hiçbir durumda cinsel ilişki değil, her zaman TECAVÜZDÜR. Tecavüze uğramış bir hayvana bakıp, “O hayvan” diyen varsa, ona da felsefeci Theodor Adorno’nun bir sözünü hatırlatmak gerekir: “Auschwitz, bir insan mezbahaya bakıp ‘ama onlar hayvan’ dediği zaman başlar.”
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/zulal-kalkandelen/yasalar-kimi-koruyor-1798668
1970’lerin sonu ve 80’lerin başında bir sel gibi etrafta görebiliyorduk onları: Derrida, Foucault, Baudrillard, Kristeva, Lyotard, de Certeau. O zamandan beri neredeyse hiç yoklar. Neden cömertliğin alıcı tarafı bir şekilde karşılığını veremediğinde kendini küçülmüş hissediyor? Marcel Mauss – Ahmet İnsel geleceğin büyük uluslararası faydacılık karşıtı hareketlerine dair düşler kaleme aldı.
https://birikimdergisi.com/guncel/10384/armagan-et
Toplum ve Kuram – Lêkolîn û Xebatên Kurdî – Gazi Olayları ve Doksanlarda Devrimci Mahallelerin Yeni Nizamı – Kürdistan’da Doğa / Ekoloji Katliamı – 1970’lerden 1990’lara Kürt Hareketi’nin Değişim Dinamikleri – Kamusal Politiğin Yeniden Yazımı: 90’lı Yıllar İtibariyle Kürd Kültürel Çalışmaları ve Yeni Politik Dil – 90 Kuşağı: Saçakaltında Buluşanlar
http://zanenstitu.org/uploads/dosyalar/Kitaplar/Toplum%20ve%20Kuram/TKD-9.pdf
“Belki tarihin acı bir alayı gibi gözükecek ama sosyalizmin anayurdunda böyle olurken, alçakgönüllük sınırlarını aşmadan kendi onur hanemize yazalım, Türkiye Komünist Partisi kökenli bir bilimadamı, Muzaffer Şerif Başoğlu, araştırmaları ve yeni kavramlarıyla Birleşik Amerika’da sosyolojinin akrabası sosyal psikoloji biliminin kurulup gelişmesine katkıda bulunuyordu.”