Bu postkapitalizm için plan yapmanın ne zamanı ne de yeridir, postkapitalist bir dünyanın nasıl olabileceğini hayal etmek bile yararlıdır. Böyle bir düşünceyi yaratacak bir kapasite olmadan, gerçekçi Uluslararası Yeni Yeşil Anlaşmamızla karıştırıldığında, İlerici Enternasyonalimiz ya umut desteğine ihtiyaç duyan yaşlılara ya da uğruna savaşmaya değer bir vizyon arayan genç kuşaklara esin kaynağı olmakta başarısız olacaktır.
Bu hafta satışa çıkan “Başka Bir Şimdi” kitabımda benim kuşağımın tarihin bize sunduğu her önemli anı kaçırmadığını hayal etmeye çalışıyorum. 2008 krizinin yarattığı fırsatları kullanıp postkapitalist ekonomik demokrasiye yol açan barışçıl yüksek teknoloji bir devrimi başlatsaydık, nasıl olurdu?
Arzu edilir olması için, alternatif mal ve hizmetler için geçerli pazarları öne çıkaracaktı.
En çirkin bürokratlara kolay iktidar sağlayan Sovyet tipi bir karne sistemi (çok kasvetli kavramlar). Ama krize dayanıklı olmak için, piyasa sosyalizminin göze alamadığı bir pazar var: Emek piyasası. Neden? Çünkü, işgücünün değeri her şeyi metalaştıran pazar mekanizması aracılığıyla acımasızca düşer… (ve Facebook çağında, boş zamanımızı bile). Sistemin bunu yaparken başarısı ne kadar büyükse, ürettiği her bir ürünün değişim değeri o kadar düşük olur, ortalama kâr oranı da o kadar düşük olur ve nihayetinde bir sonraki sistemik krize daha da yakınlaşılır.
Gelişmiş bir ekonomi emek piyasaları olmadan işleyebilir mi? Tabii ki işleyebilir. “Bir çalışan, bir hisse, bir oy” ilkesini göz önünde bulundurun. Her çalışanı eşit ücret olmasa da eşit ortak haline getirmek için şirket hukuku değiştirilerek pazara girmeyen “bir kişi-bir hisse-bir oy” ilkesinin, 19. yüzyılda kabul edilen genel seçimler kadar radikal olduğunu kabul etmek gerek.
Çalışan-ortaklara şirketin genel meclislerinde oy kullanma hakkı vermek, erken dönem anarko-sendikalistler tarafından önerilen bir fikirdi; ücret ve kâr arasındaki ayrım sona erdiğinden demokrasi sonunda işyerine girer. Demokratik olarak yönetilen bir kurumsal sendikalist firmanın oluşumuna olanak verilmezse tüm verimsizlikleri ortadan kaldıracak yeni dijital araçlar ayakta hazır bekliyor. Firmaların demokratikleşmesinin yanı sıra, hisse piyasalarının çöküşünü getirecek ve birleşme ve satın almaları finanse etmek için devasa borca duyulan ihtiyaç son bulmuş olacak.
Zaten, bazı Merkez Bankaları her yetişkine bedava banka hesabı açmayı düşünüyor. Eğer bu hisse senedi piyasalarının olmadığı bir toplumda gerçekleşirse neden özel bir bankada hesap açmak isteyeceksiniz ki? Hisse senedi piyasaları ve kişisel bankacılık ile bağlantılı borç kaldıracı ortadan kalktığında, ticari bankacılık da ortadan kalkar. Goldman Sachs ve benzerlerinin soyu tükenmiş olur – hatta onları yasaklamaya gerek bile kalmaz.
Bu düşünceyi biraz daha ileri götürsek, Merkez Bankası’nın bu tür hesaplara sabit bir aylık (evrensel temel temettü) kredisi verdiğini düşünelim. Herkes yurtiçi günlük ödemelerini merkez bankası hesabını kullanacak, dolayısıyla merkez bankası tarafından basılan paranın çoğu muhasebe defterine kaydedilecek. Ayrıca, merkez bankası tüm yeni doğanlara büyüdüklerinde kullanılmak üzere bir vakıf fonu verebilir.
Böylece, kişiler iki tür gelir elde etmiş olacak: merkez bankası hesabına yatırılan temettüler ve kurumsal-sendika şirketinde çalışmaktan elde edilen kazançlar. Hiçbir şeyi vergilendirmeye gerek kalmaz. Gelir ve satış vergileri (KDV) bitirilmiş olacak. Bunun yerine, üç tür vergiyle bir hükümet finanse edilebilir: kurumsal-sendikalist firmaların ham gelirleri üzerinden %5 vergi, karbon vergisi ve zamanla sınırlandırılmış kamuya ait arazi kullanımından elde edilen kira gelirleri.
Bir kez bu ilke benimsendikten sonra, piyasa sosyalist planı neredeyse kendi kendine gerçekleşmiş olur. Kurumsal iktidardan kurtulan, refah devletinin muhtaçlara dayattığı onursuzluk zincirini kıran ve kâr-ücret çekişmesinin zorbalığından uzaklaşmış kişiler veya topluluklar yetenek ve yaratıcılıklarını kullanmanın yeni yollarını artık düşünmeye başlayabilir.
Sonuç
Arkadaşlar, İlerici Enternasyonal’in tarihsel gerekliliğini nedenleriyle açıklamaya çalıştım.
Geleceği karartan İkiz Otoriterliğe karşı mücadelenin ağır görevleriyle karşı kaldığımız bu dönemde şuna ihtiyacımız var: dünya çapında yapılması gerekenlerin ortak bir planı. Ortak planımızı uygulamak için dünya çapında ilericilere enerji verecek ortak bir kampanyanın çerçevesi. Kampanyalarımızı koordine etmek için ortak bir uluslararası organizasyon. Ve son olarak, ama daha az önemli olan değil, post kapitalizmi zihinde canlandırmayı amaçlayan ortak bir irade. İlerici Enternasyonalizmimiz bu zorluğun üstesinden gelmek için eşsiz bir fırsattır. Dünyanın her yerinde, hep birlikte!
* Yazı Yanis Varoufakis’in İlerici Enternasyonal’in açılış zirvesindeki konuşmasının son bölümü
BİR İŞÇİ-BİR HİSSE-BİR OY
mehmet tas
Yanisin konuşmasında belirttiği postkapitalizme ilişkin fikirler İlerici Enternasyonalin programı gibi algılanmamalı. Bu düşünceler İE’de tartışılıyor, kabul edenler kadar etmeyenler de az değil. Herkesin kabul etmesi durumunda bile gelecek üstüne bir projeye dönüşmeyecek çünkü İE partilerden ve sosyal hareketlerden oluşan pratik eylem ve kampanyaları örgütlemeği hedefleyen bir koalisyon hareketidir.
Yanis’in ortaya koyduğu bu düşünceleri biz tartışabiliriz diye düşünüyorum. Teorik birikimimiz güncellenmiş bu sol fikirleri sorgulayacak ve yorumlayabilecek kadar gelişkin olduğuna inanıyorum. Çeşitli sorular geliştirebiliriz. İlk aklıma gelen, sosyalizm veya komünizm “Bir işçi-bir hisse-bir oy” temelinde demokratik anlamda örgütlenebilir mi? sorusu oldu. Buna bağlı olarak işyerlerine demokrasinin girmesi durumunda Marks’ın “Herkesin yeteneğine göre herkesin ihtiyacı kadar” ilkesi işlevini yitirir mi? Benzer biçimde postkapitalist toplumdaki işyerleri “bir hisse bir oy” mantığıyla demokratikleştirildiğinde bilinen “bağımsız üreticiler birliği” nasıl bir biçim alabilir? gibi sorular çoğaltılabilir.vs..vs….
vah’t
Voraufakisi anlayamadim, cahilligime verebilirsiniz. ama anlayamadigim bir metin icin yorum yapamazdim.
· Yanıtla · 6g
Mehmet Tas
Vahit Azazi Yanis yeni kitabında, “Başka Bir Şimdi” (Different Now), bankaların, borsaların, borçların, sosyal refah devletinin, vergilerin, kar ve ücretin olmadığı bir toplumu tasavvur ediyor. Ona göre post kapitalist toplumda işletmeler bir işçi-bir hisse-bir oy ilkesine bağlı çalışırsa işyerlerine demokrasi girer; kar-ücret ayırımı son bulur; iki sınıf olan patron-işçi veya burjuvazi-proletarya fiilen ortadan kalkar.
· Yanıtla · 6g
Mehmet Tas kitabin Almancasini bulursam alip okuyacagim. belki o zaman Voraufakisi daha iyi anlarim.
· Yanıtla · 6g
Mehmet Tas
Vahit Azazi Yanis’in Postkapitalist diye tarladığı toplumsal modelde çalışanların iki geliri olacak; biri doğuştan gelen merkez bankasının açtığı hesap ve işyerlerinde pay karşılığında aldıkları gelir. İşletmelerin kamulaştırmadığı, mülkiyetlerinin işçiler tarafından paylaşıldığı ve demokratik ilkelere göre yönetildiği bağımsız üretim birimleri olarak düşünülüyor. Burada sosyalizm ve komünizm ayırımı yapılmıyor.
· Yanıtla · 6g
Mehmet Tas
Vahit Azazi Konuşmasında belirttiği gibi Yanis, devletin kamu hizmetleri ve savunma için alınan vergilerin kaldırılmasının gerektiğini söylüyor. Yani postkapitalist toplumda gelir vergisi, KDV, dolaylı dolaysız vergilere gerek kalmıyor. Devletin toplumsal hizmetleri yerine getirebilmesi için üç ayrı gelir; işletmelerin gelirlerinden alınacak %5’lik kesinti, rantlar ve karbon vergisinin yeterli olduğunu vurguluyor.
· Yanıtla · 6g
Mehmet Tas
Vahit Azazi Yanis’in tanımladığı postkapitalist modelde finans sermayesi ortadan kaldırılıyor – Ticari olmayan hisse senetleri tarafından sahip olunan ve bir arada tutulan işletmeler hisse senedi piyasalarını gereksiz kılabiliyor. Yine, dev firmaların ortadan kalkmasıyla, birleşme ve satın almaları finanse etmek için devasa borca duyulan ihtiyaç tamamen ortadan kalkıyor. Büyük ticari krediler ve proje ve yapılandırılmış finansman tüm aparatları gereksiz hale geliyor. Pazar yerinin zulmü sona eriyor. Merkez bankaları her vatandaş için hesap açmasıyla, hane halkı borçları ve kredileri yöneten ticari ve finans bankaları işlevsizleşiyor. Bununla birlikte, aynı zamanda finans sermayesinin kibirliliğine son veriliyor.
· Yanıtla · 6g
Vahit Azazi
Mehmet Tas,Voraufakis bildigim kadariyla kapitalizmin aılmasi gerektigi üzerinde duruyor ve bunun teorik çerçevesini imdiden tartımaya açıyor. Voraufakis, Almanlarin “Koulsuz herkese vatandaşlik geliri” diye isimlendirdikleri bir istemi Voraufakis, “Merkez bankaları her vatandaş için hesap açması” dediği aynı eydir ve bunu olumlu buluyorum. Olumlu bulmamın nedeni, Voraufakisin de, yakın bır gelecekte canlı emeğe giderek gereksinim duyulmayacağının farkında diye yorumluyorum. Bu öneri önyargısız ve salim bir kafayla olabilirliği üzerinde kafa yormayı, hakkediyor. Ben Voraufakisin kullandığı bazı kavramları anlamakta zorluk çekiyorum. “Finans kapitalin ilevsizleşmesi” önerisi bu teorinin önemli bel kemigi oldugunu düsünüyorum. bu kapitalizm koullarında gerceklesebilirmi?Evet teorık olarak bu mümkün. Kisaca Voraufakisi tekrar okumak lazim.
· Yanıtla · 6g
Mehmet Tas
r
Yanıs’in konuşmasında vurguladığı önemli teorik önermelere dikkat çekmek için sana cevap niteliğinde yazdım. Herkese yazsaydım belki daha iyi olurdu, kusura bakma. Fırsat buldukça bu görüşleri yorumlayan ve eleştiren makaleleri çevirip siteye koymayı düşünüyorum.
· Yanıtla · 6g
Vahit Azazi
Aciklayarak yazman bence yararli oldu. ilgi duyan arkadaslarin okumasini dilerim.
Hasan Karataş
Yazıyı anlamaya çalıştım. Ne demek istediğini anladığımı düşünüyorum. Bence de tartışılmaya değer düşünceler içermektedir. Doğrusu, benimde merak ettiğim sorunlara çözüm öneriyor. Asalak insan, özel bankacılık, borsa, vergi ve para ile ilgili önermeler var. Tam da can alıcı konuları ele almış. Tartışmalıyız.
· Yanıtla · 6g ·
Düzenlendicettin Demir
Kapitalizm in gelecekte İnsanın önüne koyacağı seçeneklerden söz etmiş .Bazı idealist (kendine göre) görüşlerin hala varlığından bahsetmiş. İlerici Enternasyonel insanlık için en iyi çözüm olarak göstermiş. Anladığım bu.
· Yanıtla · 6g · Düzenlendi
Kapıtalızm sonrasının temel sorunu iktidar sorunu olacak. Post kapitalizmi savunanlar bildiğim kadariyla şimdiye kadar bu temel soruna teorik bir çözüm getiremediler. Paul Mason da bu konuda teorik bir cözüm getirebildiğini okumadım.
· Yanıtla · 6g
Hasan Karataş
“Ama krize dayanıklı olmak için, piyasa sosyalizminin göze alamadığı bir pazar var: Emek piyasası. Neden? Çünkü, işgücünün değeri her şeyi metalaştıran pazar mekanizması aracılığıyla acımasızca düşer… (ve Facebook çağında, boş zamanımızı bile). Sistemin bunu yaparken başarısı ne kadar büyükse, ürettiği her bir ürünün değişim değeri o kadar düşük olur, ortalama kâr oranı da o kadar düşük olur ve nihayetinde bir sonraki sistemik krize daha da yakınlaşılır.” Yanis’ten Nefis bir değerlendirme. Emek pazarı, aslında dünya pazarındaki gelişmeleri tayin eder. Eski sosyalizmde bu konuyu pek işlenmedi. 2010 Yılından beri yazıyorum ama pek anlaşılmadı. İş gücü değerleri, bugünkü toplumsal biçime daha fazla izin vermiyor. Bu ekonomik toplumsal biçim dağılacaktır.
TEPEDE SOYGUNCULAR, AŞAĞIDA DEMOKRASİ
Mehmet Taş arkadaşımız neden demokrasi ile ilgili konuşmuyorsun diyor?
Konuşayım.
Türkiye sosyalistleri, 21.yy ile birlikte, erimekte olan bir toplumsal
modelin peşinde koşmaktadır.
O tarihlerde “demokrasinin ardında gitmek çok büyük ahmaklık” diyordum.
“Demokrasi, insanlığı terk ediyor, ardından gitmenin bir anlamı yoktur.” diyordum ama anlaşılmıyordu.
Bir gün olsun demokrasi için emek harcamadım ama bizim arkadaşlarımız son 15 yıl demokrasi için çok şey yitirdi. Can verdiler, zaman verdiler, emek verdiler ve bir arpa kadar demokrasi kazanmadılar. Dahası kendi gelişimleri geriye düştü. Onlar geriye düşerken yeni olup biteni anlamadılar. Artık gerçek hayata yabancı olmuşlardı.
Adam sayılmak için konuşmuyorum. Ancak gerçeğe uzak kalınmaması için kendimle ilgili konuşmak zorunda kalıyorum. Bu da benim talihsizliğim. Şimdi Yanis’in söyledikleri bana hiç yabancı değil. İşçi meclisleri, işyerinin demokratikleşmesi falan diyor. Bunlar önemli olur. Ancak, ne zaman önemli olur? Tepede soyguncular ve insanlık karşıtları olmadığında önemlidir. Demokrasi, gerçekte toplumsal bir ilerleyiştir.
Tepede soyguncular varsa o demokrasi gerçek olabilir mi? Bütün şirketler, çalışanlarına devrediliyor peki MB’ları neden devredilmiyor? Konumu ve fonksiyonları gereği olabilir. Peki bütün özel bankacılık tasfiye olurken MB’ları, neden devlete ya da komünlere geçmiyor. Yanis, bu konuya hiç değinmiyor.
Devam edelim. Merkez bankası her bireye bedava hesap açacak diyor. Olabilir. Peki her bireye neden bedava para vermiyor da kredi veriyor. Üstelik her yıl yenilenen kredi veriyor. Kredi, borç ve faiz demektir. Peki, MB’ları bireylere vereceği bu kredileri nasıl elde ediyor. Bu paraların kaynağı MB şeflerinin parmağının altındadır. Tuşa basarak ekranlarda milyarlarca dolar para görünmektedir. Peki, bu baylar, parmaklarının ucundan yarattıklarını bireylere neden bedava vermiyor da faizli kredi olarak vermektedir?
Borçlu bireyler, kredileri ödemek için canı pahasına çalışacaklar? Bu mudur, demokrasi? Bu mudur, iş yerinin demokratlaşması. Demokrasi, Sümerlerde Hititler de Mısır ‘da pek yoktu ama oralarda zalim krallar da yoktu. Komünler çözülmüş ama bir ekonomik topluma da geçilememişti. Bunun siyasi yansısı, yani demokrasi, henüz tezahür etmemişti. Ancak Roma ve Atina’da ekonomik topluma geçilmiş, para veya yerine geçen gereçler işlemeye başlamıştı. Ekonominin işlediği yerde demokrasi de olabilmişti.
Yazımın başında demokrasinin hiçbir zaman gelişemeyeceğini 15 yıl önce tespit ettiğimi söylemiştim. Bunun nedeni, ekonomik çözülmedir. Ekonomik toplumlar çözülmektedir. Yanis ekonomik demokrasiye geçişten söz ediyor. Ekonomi para demektir. Paranın demokrasisi mi olur? Para güçtür ve kimin elindeyse güçlü odur. Ekonomilerin çözüldüğü yerde demokrasilerde çözülür. Demokrasiler çözüldüğünde ya komünizm ya da insani tükeniş tezahür eder. Biz bu zamanda insani çıkış, kurtuluş ve benzeri önerileri ciddiye almalıyız.
Merkez Bankaları, parmaklarının ucuyla basacakları paraları, bireylere faizle verecek. Bireylerde 1 yıl boyunca demokratik bir biçimde çalışacak ve o zat-ı muhteremlere borçlarını ödeyecekler. Para ve yeni işleyişle ilgili bizim de önerilerimiz var. Yeri ve zamanı geldiğinde tabi ki bizlerde önerilerimizi ileteceğiz.
KAPİTALİZM SONRASINA BAKIŞLAR. TARTIŞMA!
İş gücü değeri ve Sosyalizm.
İş gücü değerleri, ekonominin can alıcı konusudur. Eski sosyalizm bu konuyu tartışmamıştır.
Sosyalizm, değer toplumu değildir. O nedenle sosyalizmde iş gücü değeri de söz konusu değildir.
Sosyalizme geçiş toplumu, değer toplumudur. İş gücü değeri, sosyalizme geçişin bir argümanıdır.
Eski sosyalizm, gerçek sosyalizm olmadığı gibi sosyalizme geçiş toplumu da olamamıştır. Çok büyük bir yanlış yapılmış ve iş gücü değerleri ücretlendirilmiştir. Ücret, sosyalizme ait bir argüman olamaz.
Çağımıza ait yeni sosyalist fikirler fışkırmaktadır. Yanis, üretim teknolojilerindeki gelişmelere paralel iş gücü değerlerinde düşmeler olacağını söylemiş ve eski sosyalizmin bu tartışmayı göze alamadığını söylemiştir. Yeni sosyalizmle ilgili önerisinde bir çalışan, bir pay ve bir oy önermektedir. İlke olarak, sosyalizme ait tüm önerilerin tartışılmasını doğru bulurum. Yeter ki insan doğasına müdahale edecek cipler deri altına takılmasın. İnsana cip takılacaksa hiçbir sosyalizmi tartışmam. Ayrıca sosyalizm değil, sosyalizme geçiş toplumu demeliyiz.
İş gücü değerlerinin düşüşü ile ilgili, eski bir araştırmamdan bir örnek vereyim. 19.yy da ABD kapitalizmi köle çalıştırıyordu. Bir kölenin günlük 1 kg tahil tüketeceğini varsayalım. O kölenin iş gücü değeri 1 kg. tahıldan ibaret sayılır. O tarihte 30 kg tahil 3 gr. Altına tekabül etmekteydi. Ancak köle 30 kg tahılla aldığı enerji ile üretim sürecinde üretilen metalara 9 gr. Altına tekabül edecek değer yüklüyordu. Köle bu değerin sadece 1/3 ünü alıyordu. Yani 3 gramı yeniden köleye tahıl olarak ödenirken 6 gramı da kapitaliste sermaye olarak geçiyordu. O tarihte 3 gr. Altına tekabül eden 30 kg buğday, bugün ayni altına 1000 kg tekabül etmektedir. Yani bugün köle çalıştırsa bir köleyi yaklaşık bir yıl çalıştıracak ve ona 3 gr altın ödeyecek. Yani köle emeğine eskiden ödediği 3 gr. Altını şimdi bir yılda ödeyecek. Eskiden kölenin sırtından bir ayda çıkardığı altını şimdi bir yılda çıkaracak. Teknolojik gelişimle birlikte sadece emeğin değeri düşmüyor, sermaye üretimi de düşüyor. Eskiden bir köleden her ay 6 gr. Fazladan altın alan kapitalist, şimdi 6 gr altını bir yılda alacaktır.
İş gücü değeri, gerçekte bir işçinin üretim süresince harcadığı enerjinin üretim maliyetidir. İş gücü değeri çalışma zamanı ile ölçülür. Sosyalizme geçiş toplumunda iş gücü değeri sorunu şöyle çözülür. İşçi, üretim süresince harcadığı enerjiye denk gelecek, yani 8 saat çalıştıysa, 8 saatte üretilmiş yaşam gereçlerini, çalışma karşılığı geri alır. Burada ne artı değer söz konusudur, ne de işçinin sömürülmesi söz konusudur.
Yanis’in önerisini, sosyalizme geçiş süreci olarak değerlendirelim. O da ücreti kaldırmış, ancak yerine getirdiği, öneri çok muğlak, iş yerinden hisse alması çok kötü bir şey, hisse özgürlüğü kısıtlar. İş yerinin değerli olması için, çalışanları daha fazla çalışmak için motive eder. Bu öneri doğru bir öneri değildir. İşçi çalıştığı zamanı bilmeli, Çalışma karşılığı da ayni emek zamanı içerisinde üretilmiş ürünler almalı. Bu zor bir işleyiş değildir. Her ürün etiketinde emek zamanı belirtilir. İşçi de kendisine verilmiş emek zamanı bilgisi ile yaşam gereçlerini karşılar. Tabi bu konu bugün çok daha gelişmiştir. Değeri saklayan, şifre paralar var. Bu paralar değer ölçüsü olarak işlev görür ve bu paralar aracılığı ile değişim gerçekleşir. Örn. bugün bir Bİtcoin ile bir otomobil değişime girebiliyor. Bitcoin sadece bir şifreden ibarettir. Ama o bir otomobile eş değer bilgisini taşımaktadır. Ayni şekilde, emek miktarı bilgisini de taşıyabilir. Yanis emek piyasası olmadan ekonominin işletilmesini önermektedir. Ben bu önerinin tartışılmasını doğru buluyorum. Bu öneri tartışma ister. Tartışmalıyız.
Şimdilik sadece iş gücü değeri ile ilgili düşüncelerimi yazdım. Devam edecek.