TKP’NİN YÜZÜNCÜ YILDÖNÜMÜ (12) İTÖF BAŞKANLIĞI VE KOMÜNİST PARTİ ÜYELİĞİM -Cavlı Çulfaz

 Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşunun yüzüncü yıldönümü dolayısıyla yaşam deneyimim üzerinden anılarımı aktarmayı sürdürüyorum. Başta en büyük onurumuz Nâzım Hikmet olmak üzere acılı kuşakların özverilerle dolu şanlı tarihinin yanlışları giderip eksikleri aşma yolunda aydınlık bir geleceğe ışık tutacağını umuyorum. Yüzüncü yıldönümünün ayrımsız bütün sol ve demokratik güçler arasında düşünsel yakınlaşmayı ilerletme, eylem birliğini geliştirme yönünde önemli bir adım olmasını diliyorum.

ETKİLİ BİR MUHALEFET NASIL ÖRGÜTLENİR?

Yıl 1968-1969.

Hangi konuda doktora yapacağıma karar vermem gerekiyordu. Londra dşında uzaktaki bir taşra kentine de gitmek istemiyordum. Britanyadaki akademik çevrelerde yabancı uyruklu öğrencilerin sosyal bilimler alanında genellikle kendi ülkeleriyle ilgili bir konu seçmeleri uygun görülüyordu. LSE’deki öğretim üyeleriyle görüştüm. Örneğin 19. yüzyılda Türkiye’de yerel yönetim konusunda bir doktora kursuna seni kabul edebiliriz dediler. Böyle bir yaklaşım, kibirli bir tepeden bakışın dolaylı dışavurumuydu. Siz yabancı öğrenciler ancak kendi ülkenizle ilgili bir konu üzerinde araştırma yapmayı becerebilirsiniz anlamına geliyordu.

Hayır, serde gençlik vardı. Tepeden bakıcı bu yerleşik anlayışa inat, hiç üzerinde durulmamış önemli bir konuyu araştırmak istiyordum. Sovyetler Birliğinde merkezî planlama aygıtı üzerinde başladığım yüksek lisans konusunu daha da geliştirmeyi düşündüm. Ancak bu konuyla ilgili öğretim üyeleri, örneğin Profesör Leonard Shapiro, yeminli bir komünizm düşmanıydı. Üstelik en baştan Rusça öğrenmem gerekiyordu.

Başka hangi konuyu seçebilirdim? Bunun için kapsamlı bir ön araştırma yaptım ve üç konu belirledim: Birincisi; millileştirme, devletleştirme, sosyalleştirme, kamu mülkiyeti, ortak mülkiyet, kooperatif mülkiyet konularında kuramsal bir çalışma olabilirdi. İkinci bir konu, birkaç ülke üzerinden kıyaslamalı üniversite yönetimi uygulamalarıydı. Üçüncüsü ise, hiç üzerinde durulmamış olan Gölge Kabine konusuydu. Yani, siyasal muhalefet iktidara nasıl hazırlanır? Muhalefeti yönetecek örgüt nasıl kurulur, nasıl geliştirilebilir?

Sonunda Churchill ve Attlee Gölge Kabineleri (1945-1955), Britanya’da parlamento içi ve dışı muhalefetin örgütlenmesi konusunu seçtim ve Londra’ya yarım saat uzaklıktaki Reading Üniversitesinde 1969 yılında Doktor Keith J.F.Sainsbury’nin rehberliğinde doktora çalışmama başladım.

Bu arada Londra’daki eğitim bakanlığı müfettişi Kâmil Günel, Türkiyeli öğrencilerle olan ilişkilerimden hoşlanmıyor, solcu olmam nedeniyle onlara benden uzak durmalarını öğütlüyordu. Ne ki bursumu da kesecek bir gerekçe bulamıyordu. Çünkü yüksek lisans çalışmamı İngiltere’nin sosyal bilimlerde o zaman en ünlü okulu olan London School of Economics and Political Science’da vaktinden önce tamamlamıştım.

1968 AVRUPASI VE ÇEKOSLOVAKYA OLAYLARI

Öğrenci hareketi 1968 yılı içinde hem Avrupa’da, hem de Türkiye’de iyice ivme kazanmıştı. Ben gençliğin işçi sınıfı hareketiyle, dolayısıyla Türkiye İşçi Partisi ile yakın ilişki içinde olmasından yanaydım.

Ancak Türkiye’de anlamsız bir bağnazlık içinde süregelen milli demokratik devrim mi, sosyalist devrim mi tartışmaları gençlik hareketi ile Türkiye İşçi Partisi arasındaki bağları zayıflatmaya başlamıştı. Özellikle Türkiye İşçi Partisi’nin yayın organı Emek dergisinin işçi hareketinin gücünü abartarak vakti henüz gelmeden ısrarla sosyalist devrim vurgusu yapması, partinin öğrenci hareketi üzerindeki etkisini gitgide aşındırıyordu. 1968’deki Çekoslovakya olaylarının arkasından Türkiye’de öğrenci hareketi içinde Dev-Genç’in  etkinliği artmaya başlamış, Türkiye İşçi Partisi’nin gençlik hareketi içindeki etkisi ise azalmaya başlamıştı.

1968 yılının ağustos ayı boyunca emperyalizmin Çekoslovakya emekçilerini sosyalist rejime karşı her gün nasıl kışkırttığını, ülkede iç karışıklığı nasıl körüklediğini Avrupa’daki gerici basın ve televizyonlarda açıkça görüyor, Sovyetler Birliği’nin karşı devrimci hareketi bastırmasını uygun buluyordum.

Çekoslovakya olayları başka ülkelerde olduğu gibi, ne yazık ki, Türkiye’de de Marksist hareket içindeki bölünmeleri hızlandırmış, Türkiye İşçi Partisi de bu olay nedeniyle bölünmeye yüz tutmuştu. Parti başkanı Mehmet Ali Aybar, Sovyetler Birliği’nin karşı devrimci hareketi bastırmasına karşı çıkarken, Profesör Sadun Aren’in müdahaleyi desteklediği anlaşılıyordu. Behice Boran ise müdahalenin hemen ardından Milliyet gazetesinde yazdığı yazıda önce “ortacı” bir tutum almış, daha sonra komünizm ve Sovyetler Birliği karşıtı kışkırtmaların içyüzünü görünce Sadun Aren ile birlikte saf tutmuştu.

İşte böyle bir ortamda Türkiye İşçi Partisi yöneticisi, SBF’den iktisat dersi öğretmenim Profesör Sadun Aren, Avrupa’da Türk öğrenci hareketi üzerinde daha etkili olmamızı, bunun için Londra’daki Öğrenci Federasyonunun (İTÖF) yönetimine ağırlığımızı koymamızı istedi.

Sanırım yine bunun sonucu, Fransa’da Mülkiyeden sınıf arkadaşım TİP’li Ömür Sezgin Fransa Türk Öğrenci Birliği (FTÖF) başkanı oldu. Bir yıl sonra da yine Mülkiyeden sınıf arkadaşım TİP’li Ercan Eyüboğlu FTÖF başkanlığına seçildi.

Ben de yine Mülkiyeden ve LSE’den arkadaşım Halit Hergin ile birlikte, Londra’daki İTÖF başkanı ile görüştüm. Kendisini daha sonra hiç görmediğim o arkadaşın ismini şimdi hatırlamıyorum. Ondan önceki İTÖF başkanı Güney Gönenç, sevilen, sayılan bir öğrenci lideri idi. Halihazır başkan da bizi gayet iyi karşıladı. “Zaten akademik çalışmalarımı aksattığı için yönetimi devredecek birilerini arıyordum. Sizin gelip İTÖF’e sahip çıkmanız iyi oldu” dedi.

İNGİLTERE TÜRK ÖĞRENCİ FEDERASYONU BAŞKANLIĞINA SEÇİLİYORUM

Manchester’de değişik kentlerden Türkiyeli öğrencilerin katıldığı bir kongre yapıldı ve kongrede oybirliğiyle herhangi bir muhalefet olmadan oybirliğiyle İTÖF başkanı seçildim.

Yönetim kurulumuz benimle birlikte Halit Hergin (LSE), Adnan Bucak (LSE), Mehmet Ali Dikerdem (Manchester) ve Gıyas Tahsin Ünal’dan (Aberystwyth Üniversitesi – Galler)  oluşuyordu.

1969 yılında Britanya’da toplam 1,500 Türkiyeli öğrenci vardı. Bunların yaklaşık yarısı devlet ya da kamu kesimi burslusuydu. Öbür yarısı ise ailelerinin maddi desteğiyle okuyan nispeten varlıklı gençlerdi. Bunların sayıca önemli bir bölümü de Leeds Üniversitesinde tekstil öğrenimi görüyorlardı. Kamu kesiminden burslu öğrencilerin çoğu sol eğilimliydi.

Londra’da London School of Economics, Imperial College ve SOAS’da (School of Oriental and African Studies), Manchester, Birmingham, Leeds, Sheffield, Newcastle ve Reading Üniversitelerinde Türk öğrenci dernekleri vardı. Kemal Derviş LSE, Korel Göymen Leeds, Mehmet Ali Dikerdem Manchester, Ahmet Türkistanlı sanırım SOAS Türk öğrenci derneklerinin yöneticileriydi.

Hemen toplantılar, konferanslar, açık oturumlar, sosyal etkinlikler düzenleyerek İTÖF’ü eskisine göre daha etkin hale getirdik.

İyi hatırlıyorum, Manchester’de düzenlediğimiz bir kapalı salon toplantısına yaklaşık 300 öğrenci katıldı. Bu toplantıda Ataol Behramoğlu toplumcu gerçekçi edebiyat, Korel Göymen Türkiye’de yerel yönetim konusunda birer konuşma yaptılar. Ben kapitalist devlete seçenek olabilecek sosyalizme yönelik bir devletin yönetim biçimleri arasındaki farkları anlattım.

Bu arada Almanya, İngiltere ve Fransa’daki Türkiyeli öğrenciler bir araya gelip bir konfederasyon oluşturmayı düşündük. Hakkı Keskin Almanya’daki öğrenci birliğinin başkanıydı. Bu konuyu görüşmek üzere onu Londra’ya dâvet ettik. Hakkı Keskin, önce konfederasyon anlayışına sıcak bakıyordu. Ancak daha sonra Avrupadaki öğrenci birlikleri arasında sadece somut konularda işbirliğinden yana olduğunu belirtti.

İngiltere olarak Fransa Öğrenci Birliği ile görüş birliği içindeydik. Ama Almanya Öğrenci Birliği’nin karşı çıkması nedeniyle Avrupa’daki Türkiyeli öğrenci birlikleri arasında örgütsel birlik gerçekleşemedi.

1969-1970 yılındaki İTÖF başkanlığım sırasında değişik sol görüşteki öğrencileri serbest tartışmaya sınır koymayarak öbür yönetici arkadaşlarımla birlikte bir arada tutmaya büyük özen gösterdim ve sanırım bunda da başarılı olduk. Ancak 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra Türkiye’de soldaki bölünmeler İngiltere’ye de sıçradı.

BÜYÜK BRİTANYA KOMÜNİST PARTİSİNE ÜYE OLUYORUM

Londra’ya gelir gelmez başlıca iki gazetenin yanı sıra her gün Büyük Britanya Komünist Partisinin gazetesi Morning Star’ı alıyor, her ay bu gazeteye iki, Palme Dutt’ın Labour Monthly dergisine de bir sterlin bağışta bulunuyordum.

Geçen gün elli yıl önceki doktora tezi notlarımı karıştırırken 1970 yılında Asaf Savaş Akat, Murat Belge, Kemal Derviş, Sevan Sıvacıyan, Halit Hergin, Adnan Bucak, Nâzım Engin, Ali İhsan Dalgıç ve Yavuz Sakarya’dan birer sterlin alıp Morning Star’a yolladığıma ilişkin bir nota da rastladım. Kulakları çınlasın, bu arkadaşların bir bölümü şimdi nereden hatırlayacaklardır beni kırmayıp Büyük Britanya Komünist Partisine birer sterlin bağışta bulunduklarını?

Bir yandan İngilizceyi öğrenirken bir yandan da önemli siyasi toplantıları, konferans ve seminerleri yakından izliyordum. Birkbeck College’de Profesör Eric Hobsbawm’un derslerini kaçırmıyor, LSE’de Ralph Miliband’ın siyaset sosyolojisi ve Marksizm derslerini izliyordum.

Ülkenin önemli kanaat önderlerini, işçi ve sendika hareketi liderlerini tanımaya başlamıştım. Grevler, iş durdurma eylemleri nedeniyle sendikal hareketin liderleri her gün basında ve televizyonlarda geniş yer tutuyorlardı.

Özellikle 1930’lu yıllardan İspanya iç savaşının efsanevi uluslararası tugayının savaşçısı, Ulaşım İşçileri Sendikası lideri Jack Jones, Maden İşçileri Sendikası başkanı Mick McGahey, Liman, Dok ve Gemi Sanayii İşçileri sendikasının başı Jack Dash, Elektrik, Elektronik ve Telekomünikasyon İşçileri Sendikası genel sekreteri Hugh Scanlon her gün kamuoyunda yaygın tartışılan sendika liderleriydi.

1902 yılında Iskra’nın ilk 17 sayısının basılmış olduğu Clerkenwell Green’deki Marx Memorial Library’ye sık sık gidiyor, orada Lenin’in yakın arkadaşı Theodore Rothstein’ın oğlu yetmiş küsur yaşındaki Andrew Rothstein’ın söyleşilerini dinliyordum.

Bütün dünya komünist partilerinin ortak yayını Barış ve Sosyalizm Sorunları dergisinin İngilizce basımı olan World Marxist Review’un her sayısını merakla bekliyor, dikkatle okuyordum. Yıllar sonra bu dergide Türkiye Komünist Partisi’nin temsilcisi olacağımı o zamanlar nereden kestirebilirdim?

Gittiğim hemen her toplantıda bir form doldurup komünist partisine üye olmam isteniyor, her seferinde nazikçe bu isteği geri çeviriyordum. Çünkü İngiltere’ye doktora yapmaya gelmiştim. Her direniş ve gösteride yakından gördüğüm, özverili militan üyeleriyle, yöneticileriyle kendimi her bakımdan ve fikren özdeş hissettiğim bu partiye dört yıl kadar üye olmamakta ayak diredim. Çünkü doktoramı tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönecektim. Devletten aldığım bursun karşılığını mecburi hizmet olarak ödemem gerekecekti.

Ancak partinin katıldığım her toplantısında üye olup olmadığımın sorulmasından ve üye olmam istenmesine hep “henüz değilim” yanıtını vermekten usanır ve utanır olmuştum. Nihayet 1970 yılı başlarında partinin Hackney şubesindeki bir toplantıda  üyelik formunu doldurup yıllık aidatımı da ödeyerek “ruhumu kurtardım”.

Böyle olunca artık sadece partinin seminer ve konferanslarına değil, aynı zamanda örgüt toplantılarına da katılmam gerekiyordu. Hackney’de ayda bir yapılan şube toplantılarının ikincisinde, yetkili Monty Goldman yoldaş Londra il kongresine Hackney delegesi olarak benim katılmamı önerdi. Goldman halen 89 yaşında 70 yıllık parti üyesi emektar bir komünist.

https://www.hackneycitizen.co.uk/2010/04/24/monty-goldman-communist-candidate-for-mayor-of-hackney/

https://www.communistparty.org.uk/?option=com_content&view=category&layout=blog&id=123&Itemid=174

Yöredeki hemen hepsi yetmiş yaş üzerindeki yaklaşık elli partili arasında en genci bendim. Hayatın her türlü girdisini çıktısını yaşamış, görmüş geçirmiş Britanyalı yoldaşlar, aralarında yaşça en genç gördükleri birisini teşvik için herhalde beni hemen aday gösterivermişlerdi.

Partinin bir ay sonraki Londra kongresinde Hackney bölgesini ben temsil ettim. Daha sonra gireceğim TKP’de hiç üyelik kartım olmadı ama Büyük Britanya Komünist Partisi’nde aidat pullarımızın yapışık olduğu ve her yıl yenilediğimiz bir üyelik kartım vardı. 1975 yılı mayısında Türkiye’ye dönünceye kadar her yıl üyelik kartımı yeniledim.

Benden sonra Adanalı tekstil işçisi Türkiye İşçi Partili yoldaşım Arif Gedikbigim de CPGB’ye üye oldu. Onu Ali Erten yoldaşın parti üyeliği izledi.

1970 GEDİZ  DEPREMİ VE AKSEYMEN ÇİFTİNİN LONDRA’YA GELİŞİ

28 Mart 1970’de Kütahya’nın Gediz ilçesinde büyük bir deprem oldu. 1,086 yurttaş yaşamını yitirdi. İTÖF olarak Gediz felâketzedelerine İngiltere’de yardım kampanyası başlattık. Bu kampanya sonucu 172 sterlin bağış toplandı.

Deprem için toplanan paraların Kızılay eliyle yerine ulaştırılması âdettendi. Ancak bağışların önemli bir bölümünün cebellezi edildiği yolunda da kamuoyunda yaygın bir kanaat vardı.

İTÖF yönetim kurulunda topladığımız parayı nereye yollamamızın uygun olacağı konusunu tartıştık. Gıyas Tahsin Önal, Dev-Genç’e yollayalım dedi. Ben Türkiye İşçi Partisi yanlısı Sosyalist Gençlik Örgütü’ne (SGÖ) göndermeyi önerdim. Sonunda bire karşı dört oyla benim önerim kabul edildi.

Adnan Bucak ile birlikte 172 sterlin tutarındaki parayı ismini duyduğumuz ama kendisini hiç tanımadığımız Nihat Akseymen adına Barclays Bank’dan havale yoluyla Ankara’ya gönderdik.

1970 yılının aralık ayı sonunda SGÖ Başkanı Nihat Akseymen eşi Merih ile birlikte Londra’ya geldi ve onlarla Moskova’ya eğitime gidecekleri 1974 yılı ortasına kadar sürecek olan yoldaşlığım başladı.

About admin

Check Also

Şili Yüksek Mahkemesi, Victor Jara’yı Öldüren Askeri Subayları cezalandırdı-Çeviri

Türkiye’de mahkemeler ne zaman işkenceci katilleri mahkum edecek? Şili’de Pinochet’in askeri diktatörlüğü sırasında 1980’de onaylanan …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com