Savcıların raporuna göre polis, tam 8 dakika 46 saniye boyunca dizini George Floyd’un boynuna bastırdı. Floyd 6 dakika sonra hareketsizdi, tepkilere yanıt vermiyordu. Asırlarca nefes alamayanlardan biri daha yaşama veda etti. ABD devlet aygıtının bu vahşeti bir deprem sarsıntısı yarattı. ( BBC)
George Floyd’un öldürülmesinin ardından dünya genelinde yankı uyandıran protestolar, geç kalmış bir hesaplaşma sürecini tetikledi. Sömürgeci ve ırkçıların yazdığı tarihe ve onun etrafında oluşan kültüre karşı utanç ve öfke patlaması yaşandı. Floyd’un ölümü geç kalmış köleci tarih sorgulamasını başlattı.
Polis vahşeti ile sömürgecilik arasında kurulan ilişki ayaklanmalara damgasını vurdu. Göstericiler polis vahşetini protesto ederken sömürgeci ve ırkçılığı sembolize eden heykelleri yıktı, kurumlarına saldırdı. Kölelerin torunları göstericiler sistemik polis şiddetinin sömürgeci ve ırkçı geçmişe dayandığına işaret ederek tarihin yeniden sorgulanması gerektiğini vurgulamaları kamuoyunda geniş yankı buldu. Ayaklananlar, geçmişle yüzleşmeden başka bir gelecek kurmanın mümkün olmadığını haykırdı.
Sömürgeci tarihin bir daha tekrar etmemesi için; Colston ve Columbus ve Rhodes’in sömürge sisteminde oynadıkları rollerden dolayı heykellerin kamusal alanlardan kaldırılması; Piramitler, Sultan Ahmet Camii ve Beyaz Saray’ın kölelerin kanıyla inşa edildiğinin halka açıklanması; William Shakespeare ve Robert Burns gibi ünlü yazarların yaşamlarında ve eserlerindeki ırkçılığın anlatılması; The Guardian ve Daily Mail gibi gazetelerin ırkçı geçmişleri ve daha pek çok köleci sistemle ilgili bilinmeyenlerin araştırılarak gün ışığına çıkartılması artık kaçınılmaz hale gelmiştir.
Bütün bu heykeller ve mimari yapıtlar isyancılar ve cesur yazarlar tarafından sorgulandı, araştırıldı. İşte onlardan kısa bir özet.
Piramitler yıkılmalı mı? Bu antik anıtlar, “İsrail oğullarına atalarının köle olduğunu hatırlattıkları gibi Mısır’ın üstünlüğünün birer sembolüdürler”. Bu sorunun tek çözümü, “Mısır hükümetinin köleleştirilmişlerin torunlarına binlerce yıllık faiziyle tazminat ödemesi ve bu boyun eğdirme sembollerini yok etmesidir.” ( rt tv)
Sultanahmet Camii’de namaz kılınır mı? İslam dünyasının en önemli mimari yapılarından biri olan Sultanahmet Camisinin muhteşem, engin, gerçekten şaşırtıcı mimari başarısı çalıştırılan binlerce köle kullanılmadan gerçekleşmesi mümkün değildi. “ ( RT tv) Ancak köleliğin Osmanlı İmparatorluğu’nda yaygın olduğu ve zorla çalıştırmanın bu devasa binanın inşasında büyük rol oynadığı” hiç unutulmamalı. Kölelerin sefaleti üstüne inşa edilen camide namaz kılmayı durdurup külliyenin tamamı Osmanlı kölelik sistemini anlatan bir müzeye dönüştürülmeli.
Yavuz Sultan Selim başta olmak üzere etnik azınlıklara zulüm yapan tüm padişahlar yargılanmalı. İşledikleri insanlık suçları tek tek sıralanmalı.
Haremler kapatılmalı; Osmanlılar, binalarını inşa etmek, saraylarında çalışmak ve ordularında savaşmak için Afrika, Asya ve Avrupa’dan getirdikleri beyaz köleler arasında seks için köle cariyeler de vardı. Cinsel köleliğin birer merkezi olan haremlerin kültürel miras olmadığı seks köleliğinin bir kurumu olduğu yazılmalı. Ama belki de en iyisi, önde gelen tarikat figürlerinin kölelik ve çocuk evliliğine yönelik tutumları derinlemesine araştırılmalıdır…
Beyaz Saray’ı ve Washington DC’yi ne yapmalı? “onun adı, beyaz üstünlüğün çok ince örtülü bir ifadesidir. Sadece esaret altındaki insanlar tarafından inşa edilmedi, aynı zamanda ilk kurucu liderleri olan 11 kişinin aslında köleleri vardı ve hatta kelimenin tam anlamıyla Hitler veya daha kötüsü olan Donald Trump’tan daha ırkçıydılar.” (RT tv) Aslında, tüm Washington DC yıkılmış olmalıdır. Arazi sadece Yerli Amerikalılardan çalınmakla kalmadı, aynı zamanda adını “asla Yeni Dünya’ya gitmemesi gereken ahşap dişli, ırkçı haydut üçkağıtçı George Washington ve Christopher Columbus’tan” alıyor.
William Shakespeare oyunları yasaklanmalı; “The Bard’ın oyunlarında etnik karakterde ve kolayca manipüle edilen intihara meyilli bir kadın katil olarak tasvir edilen Othello olmasıyla üzücü bir çeşitlilik eksikliğini” gösterirdi. Ayrıca yüzyıllardır siyah yüzlü bir aktör tarafından canlandırılması tesadüf değildi.” Ayrıca The Shrew’de sergilenen transfobi, Venedik Taciri’nin aşağılık anti-semitizmi ve A Midsummer Nights Dream’de gösterilen otherkin bu nedenle tek çözümü Stratford karalayıcısını tarihten silmek ve Royal Shakespeare Company’yi dağıtmak. Eğer Shakespear için “Olmak ya da olmamak?” sorusu sorulursa, o zaman lütfen ikincisini seçtin. (RT tv)
Robert Burns bir haydut; İskoçya’nın tarihi de temiz değil. Milli şairi Burns’un bir haydut olduğu ortaya çıktı. “Yaşlı Rabbie, bayanlara karşı zayıftı, hatta bir şiirinde kendi kadın düşmanlığının kurbanı olarak resim yapmayı başardı”. Onun adına yapılan “Burns Night” şenliklerinde ateşe atılabilir bu yüzden İskoçya yeni bir kahraman bulmak zorunda.
George Bernard Shaw aşalık bir Öjenist; “ne yazık ki İrlandalı yazar da bunların arasında.” George Bernard Shaw İngilizce yayınlanan en sevilen oyun yazarlarından biri olabilir ama aynı zamanda büyük bir öjenik hayranıydı.” Nazilerin yükselişi ve Holokost’un dehşeti bile onu yıldırmadı. “Hitler ve Mussolini’yi aktif olarak övdü, hatta bu insanlık dışı ideolojiyi ilerletmek için soykırımı açıkça savundu. “
Avustralya haritadan silinmeli mi? bütün ülke kölelik ve ırkçılık üzerine kurulmuş. “Sadece o aşağılık ırkçı Kaptan Cook tarafından değil, koloni kurulduktan sonra, İngiltere onu mahkumlarla doldurdu. Yani, eğer hepimiz atalarımızın günahlarından sorumluysak, neredeyse bütün bir ulus suçluların soyundan geliyorsa o zaman yardımın ötesinde bir şeyler yapılmalı.” Suçlular gelmeden önce ilk yerleşenler de köle sahibi oldu ve Aborijin nüfusa saldırdı. Bu yüzden ülke olarak tarihten silinmeli. BM’ler bir üye kaybedebilir ama büyük bir kayıp değil. ( RT tv)
The Guardian gazetesini okumaya devam edelim mi? Hepimizin elinden düşürmediği liberal, sol gazete. Owen Jones, George Monbiot ve Marina Hyde’ın gazetesi. Hangi günahları işledi? “Görünüşe göre oldukça fazla. 1860’larda Manchester Guardian, o zamanki adıyla, Amerikan İç Savaşı’nda köleliği savunan güneye açık bir destek verdi, Abraham Lincoln’ün Başkanlığına küfretti ve köleleri serbest bırakan Özgürlük Bildirgesine sövdü.” (RT tv) Gazetenin, pamuk tarlalarında köle emeği kullanan bir Manchester pamuk tüccarı John Edward Taylor tarafından kuruldu.” Ama tabii ki şimdi niteliği değişti ama etnik kökenli kabine bakanlarının açıkça ırkçı karikatürlerini bastığı asla unutulmamalı.
– Bartolomé de las Casas’ın yıkılası heykeli; “Guatemala’nın başkenti Guatemala City’de, şehir merkezindeki Santo Domingo Kilisesi’nin bahçesinde tüm heybetiyle dikilen bu heykel, 1510’da İspanyol sömürgeciliği altındaki topraklara atanan ilk papaz olan Bartolomé de las Casas’a ait. Kolomb’un ardından bu topraklara akın etmiş her İspanyol gibi Las Casas da bir sömürgeciydi ve aradan geçen beş yüz yılın ardından hâlâ dimdik ayakta duruyordu. Bu heykelin de diğerleri gibi nasibini alması gerekmez mi?” (Birikim)
Ve daha pek çok ülkedeki çok sayıda turizm merkezi; yollar, köprü ve kaleler kültürel birer miras olmanın yanında aynı zamanda köle emeğinin en acımasız sömürüldüğü sömürgeci toplumlarda inşa edildiği unutulmamalıdır.
Enternasyonalist ilerici güçler Irkçılığa, faşizme, Neonazizm ve tüm modern ırkçılık biçimlerine karşı dünyanın her yerinde hep birlikte mücadeleyi kesintisiz sürdürmeden dünyada “tüm kimliklerin tanındığı, eşit haklara sahip özgür bir gelecek mümkün görünmüyor.
Kaynak;
-BBC Türkçe, George Floyd: Ölüme götüren 30 dakikada neler yaşandı? 1 Haziran 2020
–The guardian, 9 haziran 2020, George Floyd killing triggers wave of activism around the world
-RT TV Black lives matter, 16 Haziran 2020
-Birikim, Esra Akgemci, Guatemala’da Yıkılası Bir Heykel, 22 Haziran 2020
Çok kısa öz çarpıcı bir toparlama bayıldım.
Konstantinopolis 1453 Mayıs ayında Osmanlı Hanedanlığı’yla el değiştirdi.
Bu süreçle birlikte başlayan yeni ticaret yolları arayışı 50 yıl içinde sonuçlar verdi.
İnsanlığın en hızlı gelişen sınıflı toplumu kapitalizm son beş yüzyıla damgasını vurdu.
Uygarlığın özü aynı kaldı ama başka bir biçimler aldı.
Son biçimlerini şimdi biz yaşıyoruz.
Rüzgar gibi gelen kapitalizm fırtına gibi gidecek görünüyor…