Global bir salgına dönüşüp, tüm ülkeleri, insanları, sosyal statü, sınıf, din, ırk ayırmaksızın tehdit eder hale gelen Covit-19, bir anlamda insanları, doğaya karşı kibri konusunda uyarmış oldu. Evet, artık işlerini robotlarla yapacak, uzayda araştırmalar yapıp, yeni yaşam alanları keşfine çıkmış olabilirsin ama önce bulunduğun gezegende yaşamayı öğren demiş oldu!Covit-19’un tıbbi anlamda ne olduğunu, nasıl baş edilebilineceği; bu tenli kaosa yol açacak kadar ürkütücü bir salgın mı olduğu, kendinden öncekiler gibi mutasyonla insanlarla “barışık” sıradan bir virüse mi dönüşeceği konusunda uzmanlar gerekli paylaşımları yapıyor. Bizim yapacağımız, “Allahın, dünya nüfusunu dengelemek için gönderdiği bir virüs” diyen geri zekalı yeni Maltus’larin degil. aklı başında bilim adamlarının önerilerine kulak verip, dediklerini yapmamızdan başka seçenek yok.
Aşağı yukarı herkes, salgın atlatılsa bile, dünyada hiç bir şeyin bundan sonra eskisi gibi olmayacağı konusunda hemfikir.Virüsten kaynaklı ölümlerin ötesinde, esas ürkütücü olan, yarattığı toplumsal çöküntü ve psikolojik travmanın yanısıra, dünya ekonomisinde yapacağı tahribatın boyutları. Gelişmeler ve tahminler, işsizlik boyutunun artacağı, yoksulluğun derinleşeceği, kısaca insanlığı aydınlık bir geleceğin beklemediği yönünde. Ayrıca, kötümserlerin bir argümanı da İspanya gribi (nezlesi) denilen kırımdan sonra, dünyanın girdiği otoriterleşme ve sonrasında gelen faşizmi referans göstererek, karanlık bir tablo çiziyorlar. Buna karşın, elbet de bu tür kötümser yaklaşımlara karşı, ekonomik çöküntünün yaratacağı toplumsal hoşnutsuzluk ve patlamalarla, dünyanın yaşanılır bir iklime girebileceği hayallerini dile getirenler de var.Bu konuda en kapsamlı yaklaşımı, Yuval Noah Harari dile getirdi. Harari makalesinde; “kriz zamanlarında özellikle iki önemli tercih konusuyla karşı karşıya kalırız. İlki, totoliter denetim/gozetim ve vatandaşların yetkilendirilmesi arasındaki tercihtir. İkincisi ise, ulusçu, milliyetçi izolasyon ile küresel dayanışma arasında yapılacak dayanışma” diyor. Bütün bunların nereye evrileceğine, hakim olan neo-liberal vahşi kapitalizm mi veya buna karşı kararlı bir duruş geliştirecek toplumsal güçlerin insiyatifi belirleyecek. Görünen, bu konuda umut vaadeden bir gelişmenin olmadığı. Bu konuya birazdan tekrar döneceğim.
Tüm ülkelerin başta olayı ciddiye almadığı, savsaklayıp gerekli önlemleri aldığı biliniyor. Tehditin boyutunu kavradıklarında çok geç olmuştu. Buna karşın ekonomik olarak güçlü ülkeler, derhal kaynak ayırarak bir anlamda vatandaşlarını sakinleştirdiler. ABD: 1 trilyon dolar, FRANSA: 373 milyar, ALMANYA: 614 milyar, İSPANYA: 216 milyar Euro, İNGİLTERE: 412 milyar pound ayırdılar. (Bu ayrılan meblağların büyük bir kısmının büyük şirketlere, finans kuruluşlarına gideceğini de belirtmeyi ihmal etmediler!)
Türkiye ise, satacağı ne varsa satmış; bir kısmını cebe, bir kısmını geri dönüşü olmayan betona, bir kısmını da kör bir savaşa yatırmıştı! Öyle ya, Kürt illerinde, Kuzey Irak’ta, Suriyenin kuzeyinde, Kürtlere karşı uçaklardan leblebi, fırtına obüsleriyle marul atılmıyordu! Ve şimdi tüm vatandaşlarının yaşamı tehlike altındayken, çok övündükleri sağlık sisteminin, yandaş müteahhitleri zenginleştirmek için yapılmış binadan başka anlam ifade etmediği de anlaşılmış oldular mi acaba?
Tabii, buna karşın, böyle bir liderlik ve yönetimi her şeyi fırsata çevirecekti. Covit-19’a karşı önlem ne olabilirdi, Batman, Lice…. 6 Kürt il ve ilçe belediyesine kayyım atamak! Bir de, maskeli, İstanbul kanal proje ihalesini yapmak!
Ne yazık ki, bütün bu gelişmeler olurken, ne Dünyada, ne Türkiye’de, bu azgınlıklara karşı güçlü ses çıkarabilecek ne ideolojik ne de örgütlü bir güç var. Her şey muktedirlerin keyfine kalmış gibi.
Marx kendinden önceki hatırı sayılır tüm filozofları, ekonomistleri, sosyologları hakkını vererek incelemiş, doğru yanlarını desteklemiş, yanlışlarını eleştirmiş ve kendi dönem ve koşullarına uygun ideolojiyi oluşturmuştu. Ama İslamın Muhammedi gibi, “ben sonuncuyum, benden sonra söylenecek olanlar kelama kaşıdır” dememişti! Bunu, Marx’tan sonra yaşayan “Marxistler” yaptı ve hâlâ da devam ediyor! Biz hâlâ Marx döneminin argümanlarıyla, “proleter öncülük” vs ile olup bitenleri kavramaya, yönlendirmeye çalışıyoruz! Tabi yaşamın ne kadar gerisinde kaldığımızın farkına varmadan.
İnsanın, “Marx keşke günümüzde yaşasaydı” diyesi geliyor!