Demokrasi üstüne düşünceler-Hasan Karataş

Bir deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış. (deli olan benim)
Kendimi öyle hissediyorum. Zira yazacaklarım, bütün bildiklerimizi sorgulayacaktır.
2000 başlarında, 1990 ile gelen gericilik çağı, kafamda, karşı devrimci dönüşümler çağı, olarak netleşmişti.
Bu çağda, demokrasi ve insan bilinci eriyecekti. Nitekim öyle de oldu ve olmaktadır.
2002 Yılında A.Negri, çokluk adlı kitabında “insanlık ilk kez spiral dönüşümlerle tam demokrasiye doğru yol almaktadır” diye yazıyordu. Negri devrimler beklediğini ima ediyordu.
Bu doğru değildi. İnsanlık, demokrasisizliğe doğru gidiyor ve edinilmiş birikimler geri alınıyordu.
Arap baharı denilen “devrimler” başladığında, Negri, “işte beklediğimiz devrimler gelmeye başladı” diyordu.
İşçi sınıfı yerine yeni bir özne sahaya çıkmıştı. Negri buna çokluk diyordu. P.Mason ise herkesdiyor.
Evet, her ikisinin de haklılık payı vardı. İşçi sınıfı 20.yy da ki gibi devrimci dinamizmi taşımıyordu.
Zaten 2013 te Gezi ile bize gelen devrimci dalga yeni bir özneyi gösteriyordu. Bu özne ne çokluk, ne de herkesti. Bu özne bağımsız bilinçli bireylerdi. Örgütler ve partiler, bu isyanlara katılmıştı. Ancak onlar önde değil, bilinçli bireylerin ardında yer alıyordu.
Evet, karşı devrimci gericilik çağında devrimci çıkışlar görebiliyorduk. Ancak karanlık çağdan çıkamıyorduk.
20. yy dan sarkan, komünist örgüt ve bireyler yol açamıyordu. Onlar hala demokrasi peşinde koşuyordu. Batıya giden trenin içinde, doğuya doğru yürümeye çalışıyorlardı.
2010 Yılı geldiğinde Anayasa oylaması yapılacaktı. O tarihte anayasal devletlerin mümkün olamayacağını biliyordum. Sürekli karşı devrim yediğimiz bir zamanda anayasal devlet olamazdı. Bunun tersi de doğruydu. Sürekli devrimlerin olduğu bir çağda da anayasal devlet olamazdı. O tarihte bizim sosyalist düşünceler ne yazık ki yerlerde sürünüyordu. Devlet bir sahtecilik yapıyor, yeni anayasa adı altında karşı devrimleri geçirmeye çalışıyordu. Haklar geri alınacak, bunu, toplumu ardına takarak yapıyordu.
Boykot dâhil, bütün katılımcılar gerçeği görmüyor, devletin oyununa alet oluyorlardı. Gerçek şuydu: “bu zamanda anayasal devlet olamaz, siz neyin peşindesiniz” diyerek, devlet sorgulanmalıydı. Bireysel olarak o tarihte bunu yaptım. Ancak yazdıklarım, anlaşılmak istenmiyordu. Zira sosyalist arkadaşlar farklı bir format yemiş gibiydiler.
Anayasal devletler, demokratik devletlerin temelini oluşturur. Demokratik devletler ise bir sistemdir. Dünya, 1990 sonrası sistemsizliğe geçmişti. İnsanlık, bir yerden başka bir yere taşınıyordu. Bu taşınma süresinin anayasası olamazdı. Zira yolda neyle karşılanacağı bilinmiyordu. Sürekli, durum değişiyor, değişen duruma kıyasla siyaset de değişiyordu.
İnsanlığın barbarlık çağına doğru yol aldığını iddia ediyordum. Tabi ki bunda Rosa lüxemburg’un payı büyüktü. İnsanlık o tarihte ve sonrasında “sosyalist devrimlerle” nispeten barbarlık çağının önünü kesmişlerdir. Ancak, 20.yy sonunda bilgi teknolojili üretim tarzı eski sosyalizme izin vermiyordu. Zira o sosyalizm bir devlet biçimiydi. Bugün de bilişim teknolojili üretim koşullarında tüm devletler, hem çöküşlere hem de kırılmalara sürüklenecektir.
Marks, Grundrisse’de şöyle yazıyor: “Sivil toplum, devleti aşacak. Değişim değerine dayalı toplumsal biçim kalkacak.” Marks, değişim değerine dayalı derken, alış veriş üzerinden işleyen, yani tüketimin temel alındığı bir toplumsal biçim anlaşılmalıdır. Yeni toplumsal biçime ait ipuçlarını da Marks’tan alacağız.

About Mehmet Tas

Check Also

Şili Yüksek Mahkemesi, Victor Jara’yı Öldüren Askeri Subayları cezalandırdı-Çeviri

Türkiye’de mahkemeler ne zaman işkenceci katilleri mahkum edecek? Şili’de Pinochet’in askeri diktatörlüğü sırasında 1980’de onaylanan …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com