İNSANIN KURDU OLAN, İNSAN MI?

İngiliz aydınlanmacılarından Hobbes, ünlü sözü “Homo homini lupus” ile tanınıp bilinir. Yani, “İnsan insanın kurdudur” sözü ile…”Bilgi güçtür ve insanın doğaya hâkim olması mümkündür” diyen Bacon’un çizgisinde nominalist ve materyalist bir düşünür olan Hobbes, Leviathan isimli eserinde monarşist ve otoriter mutlakiyetçi bir devlet anlayışını savunur. Leviathan, Tevrat’tan alınmış bir kelime olup, sözlük anlamı “dev”dir. Ama İngiliz düşünür, Leviathan’ı “devlet” anlamında kullanır. Yani “dev” ile “devlet” onun düşüncelerinde bütünleşmiştir.

Hobbes’a göre bir toplumsal kontrat olan “devlet” kurumu ortaya çıkmasaydı, yani ilkel komünal toplumlar “devletsiz” evrimlerini sürdürselerdi, insanlar, sürekli birbirleriyle kavga ve savaş içinde olur, bir birlerini yerlerdi. İlerleme ve gelişme de olmazdı. Herkesin herkese karşı kavgacı tutumunu açık ve doğal bir durum olarak değerlendiren Hobbes’un bu cümlesi müthiş bir egoizmi içinde barındırmaktadır. Üstelik aydınlanmacı bir filozof olarak tanımlanan bu filozofa göre devlet de, devleti yöneten de monark olmalıdır.

Aydınlanma sürecinin 17 ve 18. yüzyıllarda kapitalizme geçiş süreci içinde ve ulus devletlerin ortaya çıkışına paralele olarak yaşandığı dikkate alındığında yeni oluşan bu ekonomik ve siyasi sistemin kendini koruyacak bir düzenlemeye ve bu düzenlemeyi savunacak düşünürlere ihtiyaç duyması doğaldır. Aslında Hobbes’un aksine liberal, hoşgörüyü ve toleransı savunan John Locke ve John Toland gibi filozoflar da yine aynı dönemde ve yine İngiltere’de yaşadılar. Hobbes’la ortak noktaları kapitalizmin, bu yeni üretim biçiminin korunması ve kollanmasıydı. Tabii “devlet” onlar için de gerekliydi ama devletin işleyişi konusunda ayrılıyorlardı; Hobbes monark, baskıcı devleti savunurken diğer ikisi hoşgörülü, liberal bir devletin peşindeydiler.

Bugünkü Türkiye ve devlet

İngiliz filozoflarının yaşadığı yılların ardından 300 sene geçtikten sonra bugünün dünyasında ve özel olarak Türkiye’de “devlet-insan” ilişkilerindeki duruma baktığımızda, Hobbes’un “Devlet monark olmalıdır ve devleti yöneten de monark olmalıdır” sözünün yürürlükte olduğunu görmekteyiz. Resmi olarak monarşiyle yönetilmeyen ama monarşi özleminin “Yeni Osmanlıcılık” terimiyle her fırsatta dile getirildiği, söylemde demokrasinin hüküm sürdüğü ama gerçek hayatta demokrasinin bir katresine dahi özlem duyulan ülkemizde, yine aydınlanma döneminde formüle edilen kuvvetler ayrılığının, yürütme, yasama ve yargının tek elde toplanmasıyla birlikte insanların özgürce yaşama şansları bile her gün biraz daha kısıtlanıyor. Bununla da kalınmıyor. Savaş fiilen devam ediyor. Hiçbir endişe duymadan Suriye topraklarını fethetmek üzere Barış Pınarı Harekatı düzenleniyor. Bedelli askerlik yapma imkânı olmayan gencecik askerler ölmeye ve öldürmeye gönderiliyor. Eğer Ortadoğuda kazara sular durulursa, yedekte Yunanistan, o da olmazsa Ermenistan ile olan anlaşmazlıklar ısıtılıyor.

Hani Hobbes demişti ya, “İnsan insanın kurdudur ve eğer devlet olmasaydı insanlar birbirini yerdi” diye… Şimdi bir durup düşünelim. Bu saptamanın ardından bir pilot ülke ve yaşadığımız ülke olarak, aradan geçen 300 yıldan sonra Türkiye üzerinden bakalım. Elbette tüm dünyada devletlerin genel nitelikleri çok farklı değil. Sadece uygulama farklılıkları var. Bu da ülkelerin kültürleriyle yakından ilgili. İnsanların birbirini yememesi için oluşturulan devlet, bizim kültürel yapımızın da elvermesiyle müthiş bir baskı ve müthiş bir monark anlayışla kendi insanlarını afiyetle yiyor…

Şimdi acaba insanın kurdu olan insan mı, yoksa devlet mi; bu soruyu bir kez daha düşünüp tartışmak gerekiyor.

About admin

Check Also

GÜNDEMDEN BİR DEMET (1)- Admin

Engels’in Bilinmeyen beş özelliği Sanata karşı derin bir ilgisi vardı Engels gençliğinde bir dansçıydı, şarkı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com