İnsanlık, tarihte hiç bir zaman özgürlüğe bu ölçüde yaklaşmamıştı.
- yüzyılda dijital teknolojinin üretim ve hizmet alanlarına girmesiyle beraber, canlı emeğe artık gereksinim duyulmayacağını duymayan, bilmeyen kalmadı herhalde.
Peki bu gelişme somut olarak, yani insanların günlük hayatlarında ne anlama geliyor, biraz bunu irdeleyelim.
Vatandaşlarının yarısının işsiz, güçsüz ve yoksul olarak kalacağı bir toplum, kapitalist sistem ve onun devleti için açıkça bir tehlike anlamına gelir. Önce konuyu sistem bakımından irdeleyelim.
Yine bildiğimiz gibi kapitalist üretim tarzında üretim, insanların yararı için değil, sadece kar amacıyla yapılır.
Sadece kär etmek için üretim yapan bir sistem, ürettiğini satabilmesi lazım , aksi halde ürettiği mallar elinde birikir ve iflas eder.
Toplumun yarısından fazlasının yoksul olması durumunda üretilen mallar tüketilebilir mi? Tüketilemez. bu sistemi sıkıntıya sokar. Tarihteki krizlerin çoğunluğu bu nedenle çıkmıştı. Ama sistem geçmişteki ekonomik krizlerden her seferinde bir şekilde J. Schumpeterin (Avusturyalı tanınmış ekonomist) deyimiyle soğuk duş alarak ve canlanarak çıkmıştı, insanlara bedel ödeterek tabi.
2008 ekonomik krizinin daha önceki krizlerden en belirgin farkı, canlı emeğin yerine üretim ve hizmet alanlarında robotları, yerleştirmesidir.
Geçmişteki krizlerde sermaye yeni yatırım alanları yeni pazarlar, yen enerji ve ham madde kaynakları bularak bu yeni alanlarda insanları yerleştirip krizden çıkabiliyordu. Oysa ,2008 den sonra dijital teknoloji yeni yatırım alanları bulsa bile, canlı emekten daha kärlı olan, robot makinaları yerleştirebiliyor artık. Bu durumun hem sermaye hem devlet ve hem de toplum bakımından üç negatif sonucu çıkıyor:
Sermaye, dijital teknoloji sayesinde daha fazla üretim yapabiliyor ama ürettiğini satamıyor.
Devlet açısından sonucu ise, toplumun yarısından fazlası çalışmadığı için devlete vergi veremiyor. bu, devletlerin gelir kaynaklarını azaltıyor.
Toplumsal sonucu ise, insanlar, yoksul kaldıkları için hayatlarını idame ettirmeleri neredeyse olanaksız duruma geliyor.
Sermayenin birikimi üzerindeki etkisi daha da farklı, sermaye ürettiğini satamadığı için kümülasyonu azalır,
Dolayısıyla, sermaye birikimi azalıyor, devlet daha az vergi toplayabiliyor ve çalışan insanlar daha fazla yoksullaşıyor.
İşte bu noktada ortak akıl devreye giriyor ve “Koşulsuz olarak herkese gereksinimi kadar vatandaşlık parası adı altında ücret verilsin” deniliyor.
Bu çözüm yolu hem sermayeyi hem devleti ve hem de insanlar için en gerçekçi çözüm yolu olarak görülüyor.
Sermaye böylece ürettiğini satabilecek, devlet parası olan insanlardan vergi alabilecek, insanlar da ellerine geçen parayla hayatlarını idame ettirip, kendilerini gerçekleştirme olanakları bulabilecekler. yani ilk defa çalışmak zorunda olmayacakları için ÖZGÜRLEŞECEKLER.
Bu noktada sorulan soru şudur, “her Şey güzel de, insanlara verilmesi söz konusu olan para nereden sağlanacak,?”
Bu soruya verilen yanıt, paradan para kazanan zenginlerin borsalardaki paralarından, yani borsalarda dönen her işlemden sadece % 4-5 gibi cüzi bir vergi alınırsa, insanlara verilecek paranın kaynağı bulunmuş olacak. Ama bu en azından dünya çapında olmazsa bile ,Avrupa çapında gerçekleşmesi mümkün görünüyor.
Bu konuda kafa yoran, araştırma yapan uzmanlar, krizden tek çıkış yolunun bu proje de olduğunu, yani vatandaşlık gelirinin uygulanması konusunda neredeyse hemfikirler. İlginç olan, bu projeyi sadece bazı solcular değil, bazı tanınmış işverenlerin de destekliyor olmasıdır.
İşverenlerin bu vatandaşlık gelirini desteklemeleri anlaşılır bir şey, insanlar açısından da kabul edilir bir şey, çünkü çalışmak mecburiyeti olmayan ve temel gereksinimi karşılanan bir insan, istediği hobisini gerçekleştirme olanağına kavuşmuş olacak, yani özgürleşecek.
Bir an için, işçilerin neden toplumun en cahil varlıkları olduklarını düşündüğümüzde, çalışan insanın, okumaya, araştırmaya, hatta düşünmeye bile vakti kalmıyor, hele evli ve çocukları da varsa günün en az 15 saati işiyle ,ailesiyle, ve çocuklarıyla geçirmesi gerekiyor. Uyumak zorunda kaldığı saatleri de ekleyince bu insanların toplumların en cahil kesimi olmaları adete kaçınılmaz oluyor.
Peki bu Vatandaşlık gelirinin herkese koşulsuz olarak verilmesi, insanlık bakımından nihai bir kurtuluş olabilir mi? Benim bu soruya yanıtım, hayırdır. Ama, kurtuluş yolunda bir ilk adım olacak, Marx’ın özgürlük tanımına da uygun olduğunu düşünüyorum.
Aslında insanlık tarihinde geldiğimiz noktayı Marx 1848’de komünist manifestoda yazdığı gibi “Onlar onu besleyeceğine, o, onları beslemek zorunda kalacak” ve Grund-Risse’de, “Eğer kapitalistler sizi çalıştırmadan para vermeği teklif ederlerse, onlarla pazarlık yapabilirsiniz” sözleri, bu günlere işaret ettiğini görebiliriz. Evet Marx bazı konularda yanılmış olabilir, ama dâhiler de yanılabilir. Tüm yanılgılarına rağmen Marx’ın kapitalizme yönelttiği temel eleştiriler güncelliğini koruyor.
“İNSANLIĞIN ÖZGÜRLÜĞÜ”
Adlı makaleyi okudum. Bana liberal görüşün biraz dağınık ilk çıkışını anımsattı. Serbest rekabetin ilk çıkışında liberal ekonomistlerin savunduğu görüşler. “Bırakın yapsınlar, bırakın gitsinler.” Keynes’in bu sözü 20. Yy da kısmen geçerli oldu. 1980 Neo-liberalizm geçişte artık bir geçerliği kalmadı. 1980’den itibaren artık Malthos ırkçı görüşü uygulamaya girdi. “Mal ve hizmetler matematiksel olarak artarken dünya nüfusu geometrik olarak artıyor. Bunun içinde nüfus artışını durdurmak gerekir.” Bu görüş dünya kaynaklarının yetersiz olduğu, yedi milyar insanı besleyecek durumda değil. Bu görüşleri bütün devletler benimsedi. SB ve Doğu Avrupa devletleri de Neo-liberal dönemin başlamasıyla hızla dağılması, buralarda aniden mafya türü devletlerin çıkması üzerinde durup incelemek gerekir diye bir düşüncem var. Bir gün önce “sosyalist” sistem aniden kapitalist sisteme geçti Komünist parti şefleri aynı gecede halkın mülkiyetini ele geçirip, sabahleyin sermaye sahipleri olmalarını nasıl açıklanır? Sorusu kapitalist sisteme (neo-liberlizme) karşı oldukları iddiasında olanların bu sorunun yanıtını net ve açık olarak yanıtlamadıkları sürece, alternatif bir politika oluşturmaları mümkün değil. Kimse onlara inanmaz. Neo-Liberalizmin 21yy da Küresel Ekonomiye dönüştü. Bu dünya çapında genişleyen sermayenin geldiği yeni aşamasıdır. Şimdilik bu konuya noktalı virgül koyalım.
Gelelim “teknolojini açtığı özgürlük alanlarına” Bu sözle ben sosyal medya olarak anlıyorum. Gerçekten teknoloji insanlar için özgürlük alanı mı açtı? Kısmen doğru gibi algılanabilir. Gerçekten ise, IT teknolojisi ve robot teknolojisi hayatın birçok alanlarında insanların elinden işi aldı. AB’nin birçok ülkesinde yüzlerce banka şubeleri, postane şubeleri kapatıldı yüzbinlerce insan işsiz kaldı. Yine eğitim ve diğer belediye hizmetlerinden çalışanların işini otomatik telefonlar, e-devlet aldı. Buralarda çalışan binlerce insan başka alanlarda istihdam edilmeyerek işsiz kaldı. Aynı şekilde üretim alanlarında bant usulü çalışan insanların yerine robotlar konuldu. Yüz binlerce insan işini kaybetti.
Sosyal medya kısmen paylaşımlarda sınırlı düşünce açıklamaya alan açtı. Artık bu alanlar denetlenip, istemeyen görüşler otomatik olarak sansüre tabi tutuluyor. Türkiye benzeri devletlerde istemeyen her sosyal medya kapatılıyor. Türkiye, Çin, Rusya, İran, Arap devletinde Sosyal Medya birçok konuda yasak ve kullananlara büyük cezalar veriliyor. Sanal bir özgürlükten bahşedilebilir.
Burada temel sorun teknoloji kimin elinde olduğudur. Teknolojiye sermaye hakimse, onlar istediği gibi kullanmaktan serbestler. Bugün teknoloji daha çok kar getirmek için kullanılıyor… kısaca bunları dile getirmek mümkün.