Demokrasi tarihi ezen ve ezilen sınıflar arasındaki mücadeleler sonucunda yaratılan kolektif değerlerin toplamıdır. Eşitlik, özgürlük ve adalet gibi insani değerler Atina’dan günümüze kadar toplumsal ayaklanmaların ve büyük devrimlerin odağındaydı.
Ezen ve ezilenlerin aralarında ve kendi içlerinde verdikleri mücadeleler en genel anlamda düşünsel planda ve uygulamalarda birbiriyle bağlantılı birbiriyle çatışan ve bazen de uyum sağlayan iki farklı demokratik geleneği oluşturdu.
Bunlardan birincisi, MÖ 5-4. yüzyılda Atina’da doğrudan demokrasi veya diğer adıyla halk demokrasisi doğdu. Ama bu uzun sürmedi. Yunan, Mekadonya ve Roma mülk sahibi egemen sınıfların ortak çabalarıyla bilinçli bir biçimde yok edildi. Ezilen halk sınıfları tarafından yeniden hayata kavuşturularak geliştirildi. Halk demokrasisine can veren devrimci ayaklanmaların en önemlileri; İngiltere’deki İç savaşlar (1642–1651) Tesviyeciler, Kazıcılar, Çartistler (Levellers, Diggers, Chartists, 1789 Fransız halk ayaklanması, 1871 Paris Komünü (Communards) ve 1917 işçi ve köylülerin Sovyetleri. Tüm bu ayaklanmalar alttan yığınların direnşleriyle demokratik ayaklanmalardı.
İkincisi, Oligarşik Roma imparatorluğu döneminde aristokratik cumhuriyet düşüncesinin etkisiyle liberal değerlerin egemen olduğu demokrasidir. Aristokratların değerleri üstüne inşa edilen demokrasi çok sonraları liberal temsili demokrasi biçimini aldı. Magna Carta, 1688’de İngiliz anayasası, 1791,1793 ve 1796 Fransız anayasaları, 1787’de ABD Anayasal Sözleşmeyle değişime uğradı ve modernleşti.
Birincisi emekçi sınıfların demokrasisi ikincisi mülk sahiplerinin liberal demokrasisidir. Marksist düşünürlerin bazıları ikincisini sadece liberalizm olarak tanımlıyor. Birbirleriyle iç içe girmiş ayrı ama bütünlük arz eden iki ayrı vizyondur.
Atina’daki doğrudan demokrasiden günümüzün temsili demokrasisine kadar her iki gelenek biçim değiştirdi, yeni kavramlarla zenginleşti. İkisinin sınırları ve zayıflıkları vardır. İki demokratik modeli birbirinden ayıran temel faktör emekçi sınıfların konumudur. Liberal temsili demokrasi politik özgürlüklerle sınırlıdır buna karşın halk demokrasinde politik özgürlükler ekonomik haklarla güvence altına alınır.
Marx’ın artı-değer teorisiyle emekçi sınıfların cinsiyet, etnik, inanç ve nesil farklılıkların yarattığı yapı halk demokrasinin temelini oluşturur ve onu liberal demokrasiden ayıran temel kriterdir. Kapitalizm koşullarında işçi sınıflarından yana kazanılmış politik, sosyal ve ekonomik haklar Sosyalizm kuruculuğunda genişletilir, ekonomk alanı kapsayarak toplumsal bir modele dönüştürülür.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız tarihteki sınıf mücadelelerin yarattığı iki gelenek demokrasiyi ve sosyalist demokrasiyi tanımlamayı zorlaştırıyor. Bu nedenle bir sonraki yazıda demokrasinin en genel tarifini yapmaya çalışacağız.