“Sizin tanklarınız var. Benim şarkılarım var. Ben sizden güçlüyüm. Çünkü zaman silahları eskitir, şarkıları ise güçlendirir.” Daha önce bakıp da görmediklerimi, işitip de duymadıklarımı yaşıyordum. O koştukça, konuştukça, haksızlıklara direndikçe, bir ağızdan şarkılarımızı söyledikçe dünya güzelleşiyor, insanlar güzelleşiyordu. Yeryüzü bir mucizeye dönüşüyordu.
“Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler./ Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın/ aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın/ ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların./ Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın,/ ne bir gemi var, ne de bir yol sana./ Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte,/ yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.”
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/vitrindekiler-1867470
Britain’s peace movement condemned the government today over the “serious escalation” of the new cold war against China marked by the new “Aukus” pact.
Nedir entelijansiyanın toplumsal işlevi? Bu, kısaca söyleyecek olursak, eleştirelliktir. Eleştiri yapmayan ya da yapamayan veya yaparmış gibi gözüküp aslında yapmayan bir entelijansiya, toplumsal işlevini kaybettiği gibi entelijansiya özelliğini de kaybetmiş demektir. Hangi sistemde olursa olsun, eleştiri oklarını yere bırakan entelijansiya artık sistemin ya da partinin memuruna dönüşmüş demektir. İdealleştirilip bir kült haline getirilmiş “proletarya”nın değil ama gerçek, yaşayan işçilerin entellektüelden beklediği bunun tam tersidir. Kısacası, entelektüel, işçi sınıfına gerçekten destek olmak istiyorsa, görece özerkliğini ve eleştirelliğini korumak, her türlü baskıya rağmen eleştirilerini ikirciksiz yapmak zorundadır.
https://artigercek.com/yazarlar/gun-zileli/entelijansiyanin-gorece-ozerkligi
Ekonominin aslında ne kadar basit olduğunu, çürümeye terk edilen meyveyle kaç çocuğun açlıktan ölmekten kurtulacağını bilirler çünkü. Değeri daha da düşmesin diye üzerine gaz sıkılan meyvelerin hesabını sormanın sırası gelmez zira böyle bir kötülüğe akılları ermez. Onların toprağı işleyerek doyma hayali, toprağın başına silahlı bekçiler diken toprak sahibinin kâbusudur.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/yasamak-degersizligini-bile-bile-1867459
[Son Durak] romanı, 29 kişinin ezilerek, 5 kişinin kurşunlanarak öldüğü o Kanlı 1 Mayıs’ta olayların nasıl geliştiğini, sorumluların kimler olduğunu sorguluyor. Toplum 1977-1980 arası yaşanan siyasal ve sendikal olayları çoktan unutmuştur. Son Durak ülkenin ve işçi sınıfının yaşadığı gerçekleri topluma anımsatmak ve geçmişte yapılan yanlışların bir daha yaşanmaması için yazılmıştır.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/isci-hareketinin-belgesel-romani-1867458
Konser sonrası tüm ekiple seyirciyi selamlamak. Onların alkışlarına selamla, gülücükle ya da alkışla karşılık vermek. Alkışların altında ezilmemek için birbirimizi göstermek. Sahneyi, seyirciye sırtımızı dönmeden geri geri giderek terk etmek. Işıkların azalması. Seyircinin salonu terk etmesi. Ve de orada burada uçuşan ezgiler, notalar, seslerin, adına evren dediğimiz sahnede yankılanması… Benim için sahne hiçbir dine mensup olmayan insanların, ama iyi insanların mabedidir.
https://www.birgun.net/haber/sahne-iyi-insanlarin-mabedidir-358973
Yılmak diye bir şey olmamalı. Ben yılmadım. Kadın olduğum için, erkekler iki defa profesörlüğümü engellemeye çalıştı. Ben dayandım, onlara kendi çalışmalarımı anlattım. İster özel ister kamusal yaşamınızda sabretmek, ama mücadele etmek gerekir. Yalnızca sabredip öylece oturmak değil, ortaya çıkmak, protesto etmek gerekir…”
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ozgen-acar/prof-dr-nermin-suleymanovic-abadan-unat-1869527
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/adnan-binyazar/bilimin-cesur-kadini-1869528
James Joyce, beni ille de bir siyasi fikre dahil edecekseniz, bu sosyalizm olurdu, diyor ama bunu dile getirirken bile temkinli. Çünkü aslında hiçbir ideolojik kalıpla kendisini sınırlamak istemiyor. Bunu, kendisi hazır İstanbul’a gelmişken, bize çok şey ifade eden “İçimizdeki İrlandalı” tanımıyla açıklamaya çalışayım. Mustafa Denizli’nin bir futbol maçının ardından dile getirdiği bu söz daha çok ihaneti vurgular. Oysa önemli olan Mustafa Denizli’nin itirazı, kokuşmuş düzene başkaldırısıdır. İşte Joyce’un siyasetle ilişkisi de bu yönde. Biat etmek, baş eğmek, kabuğuna çekilmek yerine gerektiğinde itiraz etmeliyiz. Gerektiğinde İrlandalı olmalıyız. Ancak o zaman sosyal eşitsizliğe ve baskıya karşı direnç sergileyebiliriz. [Joyce’un] şu sözünü çok değerli bulurum; Papa keşke samimi bir Hıristiyan olsaydı…
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bendeniz-james-joyce-1867494
Following a career in New York, as a financial analyst at Morgan Stanley, Ebru Köksal became CEO at Galatasaray. She was the first woman to be elected to the Executive Board of the European Club Association and became the first, and only, female General Secretary of the Turkish Football Federation. Ebru is now Chair of Women in Football.
https://www.fearlesswomen.co.uk/thegamechangers/ebru-koksal
https://morningstaronline.co.uk/article/s/female-coach-premier-league-would-change-it-better
DİSK Dergisi – Temmuz 1977
http://arastirma.disk.org.tr/wp-content/uploads/2021/08/1977-07_37.pdf