12 Eylül Rejiminin ürünü siyasi sistem artık toplumumuza dar geliyor,
Mevcut siyaset toplumun, ekonomik, sosyal, siyasal gereksinimini karşılayamıyor.
Son günlerde toplumda yoğun bir siyasi hareketlilik var. Hemen her gün yeni bir siyasi parti kuruluyor. 12 Eylül Darbesinin dayattığı 1982 Anayasası ile siyasi yaşamımıza biçilen gömlek toplumumuzun siyasi dinamiğine, dar gelmeye başladı. Artık 12 Eylül rejimi ürünü siyasi partiler toplum demokratik siyaset gereksinimini karşılayamıyor.
1982 Anayasası ile yasalaşan Siyasi Partiler ve Seçim Yasası Uygulanan %10 gibi çok yüksek,
çok anti demokratik seçim barajı artık Ülkemizin siyasi dinamiğini düdüklü tenceredeki patlamaya hazır, sıkışmış buhar etkisi yaratmakta, lider egemenliğinde antidemokratik sistemin
izin verdiği üç dört partiye artık sığamayan siyasi yaşam demokrasiyi bu lider sultasındaki derin güçler tarafından güdümlenmiş, başkanları ve merkez yönetimleri sistemin dinamikleri tarafından belirlenmiş, sistem partilerinin dışında arıyor ve Bu anti demokratik siyasi zemin yeni demokratik siyasi alan gereksinimini yaratıyor. Bu gereksinimi karşılamak için Ülke siyasi arenasına neredeyse her gün yeni bir siyasi parti çıkıyor.
Kısaca 12 Eylül Darbesi kalıntısı Siyasi Partiler yasası artık Ülkenin siyasi gerçeklerine uymuyor.
“Mızrağın çuvala sığmadığı” gibi…
12 Eylül 1980 Darbe Ürünü 1982 Anayasasını halen yürürlükte olan Siyasi Partiler ve seçim yasası %10 gibi yüksek seçim barajı zaten 12 Eylül Darbe sürecinde ağır baskı altına alınan kadroları, üyeleri ağır işkenceler, uzun hapisliklerden, sürgünlerden geçen Sol, Sosyalist, Komünistlere ve onların siyasi oluşumlarına yaşam, gelişme hakkı tanımamış, siyaset dışına itmiş, marjinal bir konuma taşımıştır.
Bu durum siyasette ciddi bir muhalefet, demokrasi boşluğu yaratmıştır.
Oluşan siyasi boşluğa Sistemin güdümünde, denetimdeki “Sistem Partileri” yerleşmiştir.
Siyaset 12 Eylül Darbe Rejiminin senaryolaştırıp, dizayn ettiği bir orta oyununa, tiyatroya dönüşmüştür. Doğaldır ki bu anti demokratik siyasal yapı toplumun hiçbir ekonomik, sosyal, siyasal gereksinimini karşılayamamış, yanıt verememiş vermesi de, karşılamasıda mümkün değildir.
Bugün Ülkemizin yaşadığı ekonomik sosyal, siyasal tıkanıklığın kaynağı bu siyasal yapılanmadır.
“Partili Cumhurbaşkanlığı Yönetim” biçimi adı altında hedeflenen ABD benzeri bir tür iki partili Başkanlık Sistemide Türkiyenin sosyolojik dinamiklerine uymadı, toplumun siyasi ihtiyaçlarını karşılayamadı ve bu sistemin yarattığı “Tek Adam Rejimi “ iki yıl gibi kısa bir sürede tıkandı.
Şimdi tıkanan siyaset (dolayısı ile ekonomik, sosyal, siyasi yaşam) doğası gereği kendine çözüm
çıkış arıyor. Bu çözüm bugünlerde yeni parti kuruluşları biçiminde tepki veriyor.
Bu günlerde İktidar ve muhalefet partileri içinden, dışından birden fazla yeni parti siyasi yaşama
dahil oluyor.
Bu dinamik siyasal ortamda;
Bizler için ; “ Sistem”muhalifleri için halkın temel ekonomik, sosyal, siyasal sorunlarına mevcut “Sistem Partileri” deva olamayacağı için alternatif nasıl bir muhalefet örgütlemeliyiz.Bizler bu siyasal
ortamda nası konum tutmalıyız sorusu havada asılı duruyor.
Bu sorunun yanıtı çok alternatifli olduğu için biraz fikir cimnastiği yapalım.
Var olanları yetersiz bulup içimize sindiremiyorsak, bizlerde bir muhalif parti mi örgütlemeliyiz ?
Kimi arkadaşlarımız için böyle bir arayışın gereği bile yok bu alternatif Parlemento içinde zaten var.
Sorunun yanıtı, arayışın adresi; “Sistemin” her türlü saldırısına baskısına, tutuklamalarına, kayyımlarına, antidemokratik, hukukusuz uygulamalarına karşın halen Meclisin üçüncü partisi durumundaki ve her şeye karşın bugün araştırmalarda oyu %11 cıvarındaki HDP.
Ancak bugün HDP 7 Haziran 2015 seçimleri öncesi Selahattin Demirtaş liderliğindeki “Türk Sol’u ile ilişki anlamında pozisyonundan çok uzak görünüyor. Bugün HDP 7 Haziran seçimlerinde Demirtaşın ustaca yarattığı HDP’nin “ Türkiye Partisi” olma konumundan ve Türk Solu ile yakın ilişkilerden çok uzak görünüyor. İşin bu boyutlara varması Selahattin Demirtaşın tutuklanıp siyasetten izole edimesinin, HDP’ nin çok sayıda önemli kadrolarının tutuklu olmasının büyük etkisi olduğu gibi her iki taraftan kaynaklı büyük yanlışlıklardır.
Türk Solu ile HDP’nin yeniden bir değerlendirme ile tekrar birlikte “Ortak bir muhalif mücadele zemini”yaratması Ülkenin bugün var olan gerçek muhalefet boşluğunu doldurabilir ve toplumun ivedi gereksinimi olan sosyal, ekonomik, siyasal sorunların çözümü için, barış, kardeşlik ve demokratik bir yaşam için atılmış önemli bir adım olabilir.
Bunun dışında “Sistem”denetimindeki “Sistem Partisi” CHP Ülke sorunlarına kalıcı çözüm getirmekten çok uzak, hatta dikkatli bakıldığında AKP muhalifi bile olmadığı, AKP’nin “yancısı”, dayanağı, kara gün dostu olduğu açıkça görülür. CHP’den ayrılıp ayrı siyaset yapan kimi isimler ise CHP ideolojisinden çok uzakta değiller. Dolayısı ile üreteceği yeni bir siyasi anlayış yoktur.
İktidar Partisinden ayrılıp parti kuran Davutoğlu ve Babacan ise bagajlarındaki AKP yükü ile çok uzun yol alamayacağı, çok etkili muhalif olamayacakları açıktır.
Gelelim “Sol”da konumlanan küçük dükkancıklar halindeki TKP, TİP, SOL… vb gibi devrimci, sol, sosyalist, Komünist partiler örgütlenme tarzları parti içi demokrasileri, siyaset üretmedeki kısırlıkları kitle bağlarındaki zayıflıkları nedeni ile çok etkili olmadıkları, olamayacakları görülüyor. Ancak HDP’ ile oluşturacakları bir “Muhalif mücadele ortak zemini” bu partilerin potansiyelleri etkili bir muhalefet için işe yarayabilir.
Eğer biz muhalifler Ülkenin siyasi zemininde kendimize etkili bir alternatif muhalefet yaratamazsak,
Yakın geçmişte olduğu gibi “Sistem”in muhalefet partileri arkasında onların çıkaracağı “Sağcı” adaylardan birini tercih etmek zorunda kalacağız.
Yada Ülkemizin bir siyasi partiler çöplüğüne dönüşmesini iki elimiz başımızın arasında çaresiz izleyeceğiz.
Osman Naci
25 Ağustos 2020
Kadıköy