Sovyetler Birliği’nin çöküşünde devrimci Marksizmin rolü: Bir daha asla!
“Fakat 1991’de, Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ve Orta ve Doğu Avrupa’daki tüm işçi devletlerinin çöküşünün hemen ardından, bu grubun hâlâ en gelişmişi ve temsilcisi olan Sovyet devleti dağıldı. Bunu, Asya’nın devleri Çin ve Vietnam’da kapitalizmin daha tedrici ve kontrollü restorasyonu izledi. Böylece, tüm dünya sahnesinin gidişatına damgasını vuran 20. yüzyılın sosyalist inşa deneyimi, iskambil kağıtlarından bir kule gibi devrildi.”
“Bu dünya–tarihî olay için, ne bu ülkeleri yöneten resmî “komünist” partilerin sözcü ve teorisyenleri tek bir inandırıcı açıklama getirmiştir, ne de dünyanın geri kalan kısmında, son ana dek bu ülkelerden birinin veya diğerinin (Sovyetler Birliği, Çin veya Arnavutluk) dünya çapında devrimin “kılavuz gücü” veya “önderliği” olduğunu yüksek sesle ilan etmeyi sürdüren örgütsel yahut entelektüel güçler. Türkçede bu tür durumlar için bir söz vardır: Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz, denilir.”
“Bu canice bir tutumdur, iğrenç bir suskunluk komplosudur; (iki terimi birbirinin yerine geçecek şekilde kullanırsak) sosyalist veya komünist davaya uluslararası düzeyde ihanettir.”
Çözülüşünün 30. yıldönümünde Sovyetler Birliği üzerine düşünceler
“Otuz yıl önce, tamı tamına 26 Aralık günü, Sovyetler Birliği’ni oluşturan cumhuriyetler birliğin çözülüşünü ilan ettiler. Bu kansız karşı devrim, Sovyetler Birliği’ne ve dolayısıyla onu oluşturan cumhuriyetlere tüm ağır bürokratik bozulmalarına ve savrulmalarına rağmen işçi devleti karakterini veren bütün özelliklerin yok olmasına yol açan bir zincirleme tepkimenin başlangıcı oldu.”
“Devlet biçimi, rejim ve farklı ülkelerin jeo-stratejik satranç tahtasındaki konumları bakımından tüm bu çeşitliliğe rağmen, bir olgu hiç tartışmasız öne çıkıyor: kapitalizmin yeniden tesisi tüm ülkelerde toplumsal ilişkilere şeklini veren esas unsur oldu. Bu sebeple bölgenin geleceği açısından önemi tartışılmaz olan emperyalist güçlerle ilişkilerde ne derece fark olursa olsun, bölgesel ve uluslararası alanda tarihsel öneme sahip esas hareket, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle beraber 1917 Ekim Devrimi’nin kazanımlarının ve bilhassa sosyalizme geçiş aşamasındaki bir toplumun sosyo-ekonomik ilişkilerinin yok edilmesi oldu. Bu ilişkilerin temelinde başlıca üretim ve dolaşım araçları üzerinde kamu mülkiyeti, ücretli emeğin özel ekonomik aktörlerce kâr amaçlı kullanımının yasaklanması, merkezî planlamanın piyasaya üstünlüğü, Sovyet bölgesi iç pazarının özellikle dış ticaret üzerinde devlet tekeli ve uluslararası borsalarla bağların kesilmesi vb. aracılığıyla değer kanununun yönetiminden korunması ve en önemlisi tam istihdam yoluyla emek gücünün meta karakterinin ilgası yatıyordu.”
Bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır!
“Dağı delen işçinin hikayesini bilmeyeniniz var mıdır? Hikaye şöyledir:
Bir taşocağı işçisi, yakıcı güneşin altında çalışmaktadır. Çaresizlik bu ya, kendini yakan güneşe bakarak, “Ah be şimdi güneş olmak varmış, burada taşocağı işçisi olacak yerde” der.”
“Şaşkınlık içinde, “Ulan dağ olmak varmış” der. Dağ oluverir. Tam en güçlü benim diye yerleşmiş iken, birden aşağıdan, dağın eteklerinden sarsıldığını hisseder. Eğilir bir bakar ki, işçiler taşocağında çekiç sallamakta ve dağı kazmaktadır. “Vay be demek taşocağında işçi olmak gerekirmiş” der. Der ve olur! Anlar ki demek kendin olmak gerekirmiş. Kendine döner ve der ki; “Demek güç, emekten gelirmiş!””
https://iscigazetesi.org/bizi-kurtaracak-olan-kendi-kollarimizdir
Erdoğan bilerek yapıyor: ‘Beyaz Türkler’ için alarm çanları çalmalı
“Erdoğan’ı Erdoğan’ın dilini içselleştirerek, sahiplenerek yenemezsiniz. Yeni bir dil lazım. Yaraları sarıcı, birleştirici ve geleceğe güven verici. Yoksa Türkiye bedel ödemeye devam edecek.”
Kötülüğe alışmak en büyük kötülüktür…
“Alışmak, evrimsel gelişmenin öğrettiği bir yaşam yetisi.
Uyum sağlamak, toplumsal yaşamın en güçlü bileşeni.
Topluluğa uyum sağlamak.”
“Sürüye katılarak rahat etmek.
Bireysel sorumluluktan kurtulmak.
Sürü içinde görünmez olmak.
Rahat yaşamanın en kolay yolu.”
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/erdal-atabek/kotuluge-alismak-en-buyuk-kotuluktur-1895627
Türkan Saylan’la dertleri ne?
“Türkan Saylan ise bütün bunlardan önce, 1999 yılında katıldığı bir TV programında “En önemli zarar siyasetçilerden geliyor. Siyasetçiler cumhuriyetin temel ilkelerini sadece bir yemin gibi okuyup ondan sonra hangi tarikattan cemaatten oy alırız kaygısı taşıdıkları için her zaman bu insanlarla bir şekilde temas kurma yarışı içindeler. ‘İyi tarikatlar vardır’ diyen siyasetçiler de karşımızda. Bu olayın ne boyutlara vardığının bilinmesi lazım” der.”
https://gazetemanifesto.com/2021/turkan-saylanla-dertleri-ne-477401/
Yoksulluğun Cinsiyeti
“Marksist bir bakış, “yoksulluğu” kapitalist toplumun bütünü içine yerleştirir. Mülksüzleşme, proleterleşme, yedek işçi ordusu, emeğin yeniden üretimi süreci ve nihayet “toplumsal proletarya” kavramları burada devreye girer.(1)”
“Kadınların yüzde yetmişinin çalışamadığı, çalışanların yüzde yirmi beşinin asgari ücret dahi alamadığı düşünülürse, yalnızca bu veriler bile yoksulluğun kadınlara belki iki kat, üç kat fazla yansıdığını göstermektedir.
Yani yoksulluk dediğimizde işçi sınıfından bahsediyoruz, “yoksulluk içindeki yoksulluk” dediğimizde kadınlardan bahsediyoruz.
Yoksulluğun sınıf dışında bir de cinsiyetli bir prizması var.”
https://ilerihaber.org/yazar/yoksullugun-cinsiyeti-134523
Lenin’i hatırlamak
“Lenin’i ve Leninizmi hatırlamak gerekiyor. Tekeller çağının bütün tarihsel ilerlemelerin, ilerici kazanımların, cumhuriyetçiliğin, bağımsızlığın, demokrasinin yadsınması, görülmemiş bir yozlaşma olduğu doğru olmaya devam etmekle kalmıyor, görse Lenin’i bile hayrete düşürecek boyutlar kazanıyor. Sosyalizmin güncelliğinde, devrimin meşruiyetinde, işçi sınıfının tarihsel misyonunda, öncülük ve öncü partide ısrar gerekiyor.
Israr ediyoruz…”