Hamas’ın İsrail’e saldırısı, Siyonizm ve Antisemitizm-çeviri

Jorge Majfud latin Amerika’da önde gelen gazeteci ve çok iyi tanınan bir politik analizci. “Gazza; Alfa Jenerasyonun Vietmam’ı” başlığını taşıyan makalesinin ilk bölümünde, Hamas’ın saldırısını, Siyonizm’i ve Antisemitizmi işliyor. İkinci bölümde, Gazza direnişinin global düzeyde değerlendirmesini yapıyor. İsrail – Filistin savaşını, tarihsel perspektifi içinde ve ilgili politik konseptler katarak tüm detaylarıyla anlatıyor. Makalenin İspanyolcadan çevirdiğim giriş kısmını ilgiyle okuyacağınızı umuyorum.

“Washington Post’ta yer alan küçük bir makaleye göre, Ocak ve Eylül 2023 arasında 227 Filistinli, İsrail’in askeri güçleri ve Filistinlileri evlerinden ve çiftliklerinden zorla uzaklaştıran yerleşimciler tarafından öldürüldü. Öldürmedikleri zaman ise askerlerin kriterlerine ve İsrail hukukuna göre her türlü suçlamalarla tutuklanıyordu. Bu 227 ölüm fark edilmedi. Medyadan ve dünyanın güçlü liderlerinden herhangi bir yürüyüş ya da öfke gelmedi. Hiçbir zaman önemli olmadılar. Onlar hiç kimseydi, onlar hayvandı, sayıydılar, hiçbir şey değildiler.

Ve Trajik 7 Ekim’den sonra, başından beri Hamas’ın ve İsrail Hükümeti’nin savaş eylemlerini kınayanlar “terörizmden yana” olmakla suçlandılar. Yalnızca Hamas’ı kınayanlar ve İsrail Hükümeti’nin kitlesel, tarihi ve sistematik terörünü meşrulaştıranlar ise medyada alkışlandı ve el üstünde tutuldu.

Ardından, enkaz altında kaybolan binlerce kişiyi saymazsak, neredeyse yarısı çocuk olmak üzere 11.000’den fazla masum insanın katledilmesine ve iki milyon masum insanın en derin travmayı yaşamasına yol açan “teröristlere karşı savunma” yönündeki acımasız tepki geldi.

Hastaneler, okullar, mülteci kampları dahil her yer terörist olabileceği bahanesiyle bombalanıyor. Hamas’ın 7 Ekim’deki kısa süreli işgalini öngöremeyen veya önleyemeyen İsrail istihbaratı, Filistin’de yeraltında olup biten her şeyi bildiğini iddia ediyor. Bu kadar çok Filistinli çocuğun ölmesinin suçu, onları kalkan olarak kullanan Hamas teröristlerinindir. Bir zamanlar başbakan Golda Meir’in yarım yüzyıl önce özetlediği gibi, “Arapları, bizi çocuklarını öldürmeye zorladıkları için asla affedemeyiz.” Bu soykırımcı ve derin terörist mantığa; bir Allah, iki demokrasi, üç meşru müdafaa ve dört terörle mücadele adına ulaşıldı.

Günümüzün tarihsel tesadüflerini bir an için bir kenara bırakalım ve sebepleri ve sonuçları itibariyle sadece bölgesel değil, küresel olan bu çatışmanın temel kavramları üzerinde duralım.

Siyonizm

Siyonizm, 17. yüzyılda İngiliz imparatorluğunda ortaya çıktı. Bunu destekleyenler, İsa’nın ikinci gelişinin, İbrani halkının Filistin’e dönüşünden ve İsa’yı Mesih olarak kabul etmesinden sonra gerçekleşeceğine inanan Protestan Hıristiyanlardı. Yani Yahudilerin Hıristiyanlığa geçmesinden sonra.

İsrailli tarihçi ve Tel Aviv Üniversitesi’nden Siyonizm uzmanı Anita Shapira’ya göre, hahamların yüzyılın başından itibaren Yahudi milliyetçiliğine karşı direnişine rağmen Siyonist Evanjelikler, 19. yüzyılın ortalarında bu fikri bazı Yahudi topluluklarına aktardılar. Son istatistiklere göre Siyonizm’de şu anda her otuz Hristiyana bir Yahudi düşmektedir.

İlk baştan anti-Siyonist olanlar Yahudilerdi. Bugün hâlâ öyleler. Filistinliler iki devletli çözüm fikriyle uzlaşınca, Siyonist karşıtı Ortodoks Yahudiler, Yahudi karşıtı olduğunu düşündükleri İsrail Devleti’nin tamamının dağıtılmasını talep ediyor. Onlar için “İbrani halkının kendi topraklarına dönüşü” siyasi ve hatta askeri bir gerçek değil, Tanrı’nın bir mucizesidir. Popüler bir deyişin dediği gibi, “Siyonistler Tanrı’ya inanmıyorlar ama onlara dünyayı verenin O olduğundan eminler.”

Şu anda, bu anti-Siyonist Yahudi gruplarından biri, 1938’de Kudüs’te kurulan Neturei Karta’dır. O zamanlar Hitler, Siyonist fikri bir tür gönüllü etnik temizlik olarak destekliyordu; bu, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki siyahların başına gelene çok benzer bir şeydi. Lincoln onları oy kullanma hakkına sahip vatandaşlar yaptıktan sonra: birçoğu, Liberya’yı kurdu, Haiti ve Afrika’ya “geri gönderildi”. Netanyahu ve savunucularının sinir bozucu Filistin nüfusuyla ilgili niyetine benzer bir şey: gitsinler, başka bir ülkelere sığınsınlar. Aslında, yaklaşık on milyonluk Filistin diasporası, yirmi yılı aşkın bir süredir Filistin’deki Filistinlilerin sayısını aşmıştır.

Diğer anti-Siyonist Ortodoks Yahudiler, Kudüs’ün kuzeyinde, Yahudiler ve Filistinlilerin bir anlaşmaya varmaya yakın göründüğü 90’lı yıllarda ziyaret etme fırsatı bulduğum Mea Shearim mahallesinde yaşıyor. Filistin ve İsrail’den ayrıldıktan günler sonra sağcı bir fanatik, birlikte yaşama umudunu yok etme hedefine ulaşarak Başbakan Yitzhak Rabin’e suikast düzenledi.

Nasıl ki 4. yüzyılda Hristiyanlar acımasız İmparator Konstantin tarafından resmileştirilmeleri ile zulme ve zalime dönüşmeye son verdilerse, (Avrupa’da Hıristiyanlar tarafından yüzyıllar boyunca zulme uğrayan, kovulan ve şeytanlaştırılan) Yahudiler de daha sonra İkinci Dünya Savaşı’nın zulmü haline gelmişlerdir.

BM Genel Kurulu 1975 yılında aldığı 3379 sayılı Kararında “Siyonizmin bir tür ırkçılık ve ayrımcılık olduğunu” tespit etti. Bu karar, İsrail’in Oslo Anlaşmalarına yol açan Madrid Barış Konferansı’na katılımının şartı olarak 1991 yılında iptal edildi. On yıl sonra bu anlaşmalar da başarısızlıkla sonuçlandı çünkü yasadışı yerleşim gerçeği, Filistin’in bağımsızlığıyla ilgili tüm vaatlerin tersi yönde ilerledi.

Yahudiler Asya, Afrika ve Avrupa’da iki bin yıldır diasporada varlığını sürdürüyor. 1945’ten önce özellikle Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde onlarca kez sınır dışı edildi ve zulüm gördü. İsrail Devleti bunu başarana kadar hiçbir zaman ahlaki açıdan bu kadar bozulmamıştır.

Antisemitizm

20. yüzyılın büyük bölümünde, özellikle de Yahudi Soykırımından ve İsrail’in kurulmasından sonra, “Yahudi karşıtlığı” suçlaması, İsrail hükümetinin politikalarını eleştirenlerin en çok korktuğu etiketlerden biri haline geldi. Bu saçmalık Siyonizm ile Yahudilik arasındaki stratejik karışıklıktan kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde, tüm ırkçı milliyetçilikler her zaman çeşitli halkları göçe zorlamış, siyasi kararlarını bütün bir ülkeyle özdeşleştirmişlerdir. Savaş zamanlarında her türlü eleştiri vatanseverlik dışı olarak görülüyordu ve görülüyor, çünkü her şey kaba ve suç niteliğindeki “onlar ya da biz” ikilemine indirgeniyor.

Benjamin Netanyahu, toprak mülkiyetini iki bin yıldan daha eskiye dayanan mistik bir etnik-ırksal kökene dayanarak meşrulaştırıyor. Karşı çıkanlar, ırksal veya en azından etnik bir referans olan Yahudi düşmanlığı olarak tanımlanıyor. Netanyahu ve çoğu İsraillinin Filistinlilere göre daha az Semitik olması ironiktir. Siyonistlerin dindar olduğu kadar, model İsrailliler de Semitiktir. Çeşitli genetik araştırmalar, Yahudilerin genetik soyunun yaklaşık yarısının antik Ortadoğu’ya, diğer yarısının da Avrupa’ya kadar izlenebileceğini göstermiştir.

Filistinliler sadece İsraillilerden daha Semitik değil, aynı zamanda modern Yahudilere en yakın genetik gruptur. Ancak Netanyahu hükümetinin çeşitli üyeleri tarafından “iki bacaklı hayvanlar” olarak tanımlanıyorlar ve birçok İsrailli onları insanlık dışı canavarlar veya en azından alt kasttan insanlar olarak görüyor ve sadece fiziksel ve ahlaki şiddete maruz kalmaları gerekiyor.

Nazilerin Avrupa’daki Yahudilere karşı uyguladığı eski strateji: Önce insan olmadıklarını ilan et; sonra fareleri ezdiğin gibi ez. Bunların hiçbiri neden anti-Semitizm sayılmaz? Nedenini Şeytan bilir!

Bir trajik paradoks daha. Yahudiliğin Semitizm ve İsrail Devleti ile bu şekilde özdeşleştirilmesi, anti-Semitizm suçlamalarının ana hedefi olan dünya çapında solu (kriminalize etmese bile) itibarsızlaştırdı. Bir Filistinlinin ve bir İsraillinin yaşamı arasında değer ve hak bakımından hiçbir fark görmeyen herhangi bir hümanist tutum kolaylıkla anti-Semitizm olarak etiketlenir.

Ne yazık ki bu saçmalığa ulaştık ama dahası da var. Aynı zamanda aşırı sağ, İsrail yanlısı olanların kalesi haline geldi. Beyazların üstünlüğünü savunan ABD’deki aşırı sağı ve hatta anti-Semitizmin tarihsel şampiyonları olan çeşitli neo-Nazi gruplarını düşünün. Veya Brezilya’daki eski başkan Bolsonaro’nun klanı gibi İsrail bayraklarına ve onların Evanjelik davalarına takıntılı aşırı sağ……

Auschwitz’den sağ kurtulan ve Siyonist karşıtı Yahudi olan fizikçi Hajo Meyer’e göre, “Filistinlilere karşı ırkçılık İsrail okullarında öğretiliyor; tıpkı Nazilerin bana Almanya’da öğrettiği gibi; devlet, kan ve toprak konusunda öğretiler aşılanıyor. “Siyonizm milliyetçi, ırkçı ve sömürgeci bir ideolojidir.”

2006 yılında Mayer, İsrail’in Filistin topraklarını işgalini Nazi rejimiyle karşılaştırdığı için Almanya’da Yahudi aleyhtarı olmakla suçlanmıştı………………”

-Jorge Majfud, Alfa jenerasyonun Vietnam’ı, Gazza, Latin Amerika Strateji Araştırma Merkezi, 20.11.2023

About Mehmet Tas

Check Also

ARJANTİN; Milei ve Sola Meydan Okuma-çeviri

Francisco Lemus, Rebelion, 23/11/2023 Milei’nin Arjantin’deki zaferi, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık gibi gelişmiş …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com