GİRİŞ
Geçmişten gelen politik yanılgılar
Türkiye’nin marksist sol bileşenleri komünizm, özgürlük ve demokrasi arasında teorik kavramsal bir ilişkinin olmadığını düşündüğünden her birini ayrı ayrı değerlendirir. Yirminci yüzyıldan kalma bu çarpıtılmış marksist anlayıştan dolayı demokratik hak ve özgürlükler için mücadeleyi sürdürürler ancak kazanılan özgürlükleri devrimden sonra proletarya diktatörlüğünün ilanıyla ortadan kaldıracaklarını açıklamaktan geri durmazlar.
Teoriyle pratik arasında yarattıkları gereksiz çelişki halk yığınları arasında devrimci politikanın itibar kaybetmesine neden oluyor. Özgürlük ve demokrasi hedefleri doğrultusunda inşa edilmesi gereken geleceğin toplumu kaba ekonomik planlarla kurulabileceğini tasavvur ediyor ve komünizmle ilişkisi olmayan totaliter bir rejimi kurabileceklerini düşünüyorlar.
Sol partiler burjuva demokrasisi koşullarında eşit haklar ve adalet için mücadele etmekte ancak bunun insanların özgürlük ve barış içinde yaşamasını sağlamayacağını vurgulayarak devrimden hemen sonra liberal burjuva demokrasisinin yerini tek partiye dayanan proletarya diktatörlüğü alması gerektiğini belirterek kapitalizmde yığınların, sosyal hareketlerin mücadeleleriyle gelişen özgürlükçü demokratik komünizmin temellerini sabote etmektedirler.
Demokrasi için Birlik ve Dayanışma platformunda yapılan tartışmalarda benzer görüşler paylaşıldı. Yapılan yorumlarda sıklıkla komünizm, özgürlük ve demokrasi ayrıştırıldı. Bazıları “kim için demokrasi?” sorusunu sordu, diğeri sadece “hak ve özgürlüklerin” demokrasi olabileceğini, bir başkası “kahrolsun demokrasi yaşasın özgürlük” diyerek iki kavramı birbirinden koparmanın teorik bir hata olduğunu fark etmedi.
Komünizm, özgürlük ve demokrasinin bütünlüğü hakkında sürdürülen yanlış görüşler geçen yüzyılın son çeyreğinde Sovyetlerin 1991’de yıkılmasından sonra da devam etti. Türkiye sol aydınları bu büyük yıkımdan hiç ders çıkarmadan özgürlük mücadelesinin sadece kapitalizm sınırlarında gerici iktidarlardan kurtulmakla sınırlı olduğunda direkttiler.
1987’de Sovyetlerde başlayan Yenilenme hareketinin etkisiyle tarihi TKP marksist soldaki komünizm hakkında oluşan yanlışlıklara cılızda olsa karşı durmayı denedi ancak komünizmi dışlayarak sadece liberal demokrasi ve amacından koparılmış özgürlükle sınırlı kaldı. Bu başarısızlığın temelinde partinin yetersiz teorik donamı ve sol bileşenlerin etik ve moral sınırları tanımayan saldırılarıdır.
Yıkıcı polemikler sol kamuoyunda zamanla etkisini yitirdi ancak geriye gelenekçi ve yenilikçi iki akımın doğumunu sağladı. Yenilikçilerin liberal demokrasinin etkisinde kalarak marksist temel kavramları sorgulamaya girişmesi tarihsel bir hataydı, bu yüzden kan kaybederek politik arenadan çekildi. Yaşamın doğrulamadığı politik projelerle yol alabileceğini düşünen gelenekçiler ise ya halktan soyutlandı ya da çeşitli partilerin vesayetleri altına girdi.
İlerici devrimci hareketin toparlanabilmesi için gelenekçi ve yenilikçiler birbirini dışlamadan, evrensel Marksist komünist teorinin 2008’deki kapitalist mali krizinden sonra sağladığı açılımları tartışabilmeliler. Ekolojik komünizm, kesişimsel teori, post kolonyal kültür ve özgürlükçü demokratik komünizm gibi düşünsel katkılar işçi, Kürd, kadın ve çevre hareketlerini birleştirebilecek politikaların belirlenmesine sağlam bir zemin hazırlayacağını düşünüyoruz.
Yazıda önümüzdeki yıllarda geniş tartışmaların konusu olacağını düşündüğümüz özgürlükçü demokratik komünizm teorisini genel hatlarıyla özetlemeğe çalışacağız. Umarız daha geniş tartışmalara kapıyı aralar.
Demokrasi İçin Birlik Ve Dayanışma Grubu “ÖZGÜRLÜKÇÜ DEMOKRATİK KOMÜNİZM” başlıklı bir yazı paylaşmış.
Yazının ilk Paragrafında, Liberallerle, Komünistler arasında ki FARK hemen ortaya çıkıyor.
“Türkiye’nin marksist sol bileşenleri komünizm, özgürlük ve demokrasi arasında teorik kavramsal bir ilişkinin olmadığını düşündüğünden her birini ayrı ayrı değerlendirir. Yirminci yüzyıldan kalma bu çarpıtılmış
marksist anlayıştan dolayı demokratik hak ve özgürlükler için mücadeleyi sürdürürler ancak kazanılan özgürlükleri devrimden sonra proletarya diktatörlüğünün ilanıyla ortadan kaldıracaklarını açıklamaktan
geri durmazlar”
Ne yazık ki Liberallerle bizim aramızda, Demokrasi ve Özgürlük konusunda farklılıklar vardır.
Onlar için Demokrasi ve Özgürlük, içeriği boşaltılmış, Sınıfsal Özünden soyutlanmış kavramlardır.
Böylece Demokrasi ve Özgürlük dendiğinde, bunun başına HERKESE sözcüğünü getirirler.
“Kimin İçin Demokrasi”, “Kimin İçin Özgürlük” sorusunu sormazlar.
Bunun için zaten bunların tekmili birden 2010 da ki Anayasa Referandumunda “Yetmez Ama Evet” dediler.
Bununla da kalmadılar, AKP nin “İLERİ DEMOKRASİSİNE” övgüler yağdırdılar.
Çünkü bunların Demokrasi Anlayışı, Toplumdaki Sınıflardan bağımsız bir Demokrasi Anlayışı!
Tabi ki İşçi Sınıfı, Politik Devrim sonrası Sınıfsal Erki ele geçirdiğinde, Burjuva Devlet Mekanizmasını parçalayacak, yerine Kendi Sınıf Egemenlik aracını, Proletarya Diktatörlüğünü koyacaktır.
Proletarya Diktatörlüğü altında, geçmişin bir avuç sömürgenine, ne Demokrasi ne de Özgürlük vardır.
Burada Özgürlük derken, Kişisel Özgürlükten bahsetmiyorum.
Siyasal Özgürlükten, Örgütlenme, Siyasal Faaliyette bulunma anlamında Özgürlükten bahsediyorum.
Diğer bir yanlışta, yazının başlığında yer alan DEMOKRATİK KOMÜNİZM.
Anlaşılan bu arkadaşların, KOMÜNİZMİN ne olduğundan haberleri yok.
O halde haberdar edelim.
Sevgili Dostlar, Komünist Toplum, Sınıfsız ve varlığı Sınıflara bağlı Devletsiz bir Toplum olduğu için, aynı zamanda da DEMOKRASİNİN olmadığı bir Toplumdur.
Çünkü bir Sınıf Egemenlik Aracı olan Demokrasi, Toplumdaki Sınıflardan bağımsız değildir.
Hal böyle olunca, Sınıfların olmadığı bir Toplumda, Egemenlik Aracı da olmayacağına göre, Demokraside yoktur.
Yüzyıl öncesi fikirlerle bugünü değerlendiremezsin. Kendini en iyi komünist sanıyorsun. Başkasını etiketleyerek fikirleri karalayarak cevap verdiğini düşünüyorsun. Karşıt düşünceye senin gibi düşmanca bakanlar komünizme en büyük kötülüyü yapıyor. Sınıfıları ve demokrasiyi anlamadan sürekli aynı cevaplar veriyorsun. Demokrasi ve sınıf politikaları hakkında marksist yazlardan yararlan iyi gelir. Rosa’yı, Gramşi’yi ve diğerini okumadan Marks’ı anlaman mümkün değil.Hep öğretmeye kalkışma biraz da öğrenmeye çalış. Demokratik özgürlükçü komünizmi yazmaya devam edeciğim.