Mısır’la 8 yıl sonra başlayan temaslar, “maliyetli gecikme” olup, “Ankara için asıl atılması gereken adım, Şam’la anlaşmadır; asıl kritik önemde olan ihtiyaç budur. Türkiye’nin Suriye’yle barış yoluna girmesi, sadece iki komşunun sorunlarını değil, daha büyük ölçekte sorunları çözecektir”
Marx’ın başyapıtı Kapital’in matematiksel olarak gösterdiği gibi, ücret artışı ve benzeri tüm kazanımlar, kâh sistemin işleyişi kâh sermayedarların bilinçli çabaları sonucu sıfırlanır. Örneğin, iş gününün kısaltılması zafer olmasına zaferdir ama, sermayenin buna cevabı daha kısa zamanda aynı işi yaptırmak, yani sömürüyü katmerlemektir. Daha katmanlı, daha karmaşık kazanımların bedeli de ya “burada”, ya kolonilerde birilerine ödetilir. Bu döngü, ancak kapitalizmin sona ermesiyle kırılır.
https://www.evrensel.net/yazi/88328/asgari-ucret-mucadelesi-ve-askla-bilenmek
AKP iktidarının her alanda döküldüğü bir dönemde AKP’nin çöküş olasılığından çok muhalefet cephesinin dağılma ihtimalini tartışıyor olmak ilginç değil mi? Demokrasi ve özgürlükler üzerinden siyaset, düzenin bu derece baskıcı hale geldiği bir durumda kolay sonuç alınan bir yol görünse de, sanılanın tersine AKP’den çok muhalefetin yoluna engeller çıkarıyor. Siyaseti salt demokrasi-özgürlükler alanı üzerinden kurmak kaçınılmaz olarak kimlik siyasetini, kimlik siyaseti de toplumsal alandaki bölünmüşlükleri çağırıyor. Bu fay hatları ise en başta belirttiğimiz gibi muhalefeti bölüp, paralize ediyor.
https://www.birgun.net/haber/yarim-siyaset-337344
Gerek Milli Türk Talebe Birliği, gerek Ülkü Ocakları, gerek Komünizmle Mücadele Derneği gibi oluşumların ve koroya sonradan Türk-İslâm senteziyle katılan Aydınlar Ocağı’nın ortak noktası sol düşmanlığıydı. Komünizmle mücadelenin aktif militanları arasında sadece Nihal Atsız gibi ırkçılar, Ahmet Kabakçı gibi milliyetçiler yoktu; Fethullah Gülen gibi “muhterem” din hocaları ve Ayhan Songar, Nevzat Yalçıntaş gibi “mümtaz şahsiyetler” de vardı. Toplumsal muhalefetin sindirilmesine yönelik ilk büyük siyasi kıyım 12 Mart 1971’de yaşandı. Dönemin genelkurmay başkanı Memduh Tağmaç, 12 Mart askeri faşist darbesinin gerekçesini, “sosyal uyanış iktisadi gelişmeyi aşmıştı” diyerek açıklamıştı.
Ancak öncünün bu fedakâr iyiliği, Dostoyevski’nin Budala’sındaki Prens Mışkin’de cisimleşen niteliği, bir süre sonra akışa direnmekten akışa teslimiyete ya da akıştan kaçışa uzanabilecek sonuçlar doğurabilir. “Bu köyün delisi ben miyim?” cümlesi, bilin ki bir yol ayrımının önceden duyurulmasıdır; ciddiye almak gerekir. Yatay, demokratik hareketlerin; tekil kurtarıcı ihtiyacını giderebilen, tabandan, kolektif örgütlenme kültürünün yaygınlaşmadığı toplumlarda öncü karakteri de, öncünün kaderi de evrensel bir nitelik kazanır böylece.
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/deniz-yildirim/budala-1820258
Tarihe ışık tutan iki tanık: Mustafa Suphi ve Sabiha Sertel – Sabiha Sertel’in “Kadınlığa Dair: 100. Yılında Büyük Mecmua Yazıları” ve Mustafa Suphi’nin “İlk Yazılar 1908 ve 1913” isimli kitabı…
https://www.evrensel.net/haber/428000/tarihe-isik-tutan-iki-tanik-mustafa-suphi-ve-sabiha-sertel
Sabiha-Zekeriya Sertel Gazeteciliği ve Tan Matbaası Baskını…
https://www.youtube.com/watch?v=qC9hYsmznxY
https://independent.academia.edu/CAVLICULFAZ
SATILMIŞ TEPE, MEHMET ÇAVDAR’I UNUTMAYALIM – 10 Mart 1965 günü Karadon İşletmesine bağlı Gelik Bölümünde 1500 maden işçisi, 5 Milyon tutarındaki işçilere dağıtılan yevmiye zammının (liyakat zammı) uygun dağıtılmadığı gerekçesiyle gece vardiyasında ocaklara inmediler.
https://susmagazetesi.com/2019/03/13/satilmis-tepe-mehmet-cavdari-unutmayalim/
Baldur ve Migros İşçilerinin Mücadelesi Dayanışmayla Büyüyor!
https://dayanisma.tv/baldur-ve-migros-iscilerinin-mucadelesi-dayanismayla-buyuyor
Attachments area
Preview YouTube video Ayşe Hür | Sabiha-Zekeriya Sertel Gazeteciliği ve Tan Matbaası Baskını
Ayşe Hür | Sabiha-Zekeriya Sertel Gazeteciliği ve Tan Matbaası Baskını