TKP’NİN YÜZÜNCÜ KURULUŞ YILDÖNÜMÜ (ÜÇÜNCÜ YAZI)- Cavlı Çulfaz

Ben facebook’a ya da twitter’e üye değilim. Bu bakımdan gelen yorumları doğrudan göremiyorum. Sağolsun, Mehmet yoldaş sekiz-on tanesini hemen iletti.

İlk itiraz, yazının ilk şeklinde “Nabi Yağcı’nın adı niye yok” şeklindeydi. Mehmet yoldaşım hemen yanıtlayıp “TKP’nin son genel sekreteri Nabi Yağcı’yı da ekledim” dedi.

Ben 1970 yılından 1990’a uzanan yirmi yıllık doğrudan TKP üyeliğim süresi içinde partide tanıdığım ayrımsız bütün yoldaşlarımı sevdim. Hepsinin hem o çetin zamanlarda, hem de daha sonra ve şimdi gönlümde özel birer yeri vardır.

RAHATÇA KONUŞUP SERBESTÇE DÜŞÜNCE ALIŞVERİŞİ YAPABİLMEK

Sadece iki yoldaşla birer kez sert dalaşmam olmuştur, o kadar. Sevgili Nabi ise hem partide hem de bugün fırsat bulduğumda rahatça konuşup serbestçe düşünce alışverişi yapabildiğim sayılı yoldaşların başında gelir. (Bu sayı çok değildir, onu da söyleyeyim. Rahat konuşup serbestçe düşünce alışverişi yapabilmek ne anlama geliyor, bu konuya belki daha ileride gerekirse daha geniş girebiliriz.)

Yazının ilk şekline sevgili Nabi’yi koyup koymamak doğrusu aklıma bile gelmedi. Sanırım hep bizim kuşağımızdan büyük olanlar bilinçaltımda ve zihnimdeydi. Mehmet Kemal Kurşunluoğlu’nun “acılı kuşak” diye adlandırdığı büyüklerimiz,  kafamın içinde, kalemimin, klavyemin ucundaydı. Benim yaşıma göre en az bizden on yaş büyük olan tarihsel simalarımızdı onlar.

Baştımar ve Bilen yoldaşların ölüm yıldönümünde | Türkiye Komünist ...

Bizim kuşağı saymaya kalksam, çok yoldaş eksik kalacak mutlaka. En başta Attila Aşut’u, sonra Veysi Sarısözen’i ve Nihat Akseymen’i, Oya Baydar’ı, Aydın Engin’i ve daha nicelerini saymalıyım. Filan niye yok diye soracak olan çıkarsa, soracağı isim dahil sayamadıklarım şimdiden eksik kalacak. (Al işte, hemen ekleyeyim, Süleyman Üstün’ü, Sıtkı Coşkun’u nasıl unutabilirim?) Demek ki, bir metni okurken acele tepkici, negatif düşünceden kaçınabilmemiz gerekli.

“LİKİDATÖRLER, REVİZYONİST VE OPORTÜNİSTLER”

Bir arkadaşımız “tarihimizden bütün likidatörler, oportünist, revizyonistleri dışlamalıyız” demeye getirdi. Mehmet kardeşim, yazımın ana fikrini bir cümlede özetledi: “Ayrıştırıcı dili bırakacağız, sadece fikirlerle önyargısız tartışacağız; yüzüncü yılı kardeşliğe, dostluğa, diyaloga ve kucaklaşmaya ayıracağız” diye yanıtladı. Altına, altını özellikle çizerek imzamı atıyorum.

Bir başka arkadaşımız “ne yazık ki siyasi ortam henüz buna hazır değil; gönül ister, akıl ister ama yaşam bunu doğrulamıyor; herkes ayrı telden çalıyor” diye gerçekçi bir itirazı haklı olarak dile getirdi. Yüzüncü yıldönümü yazım zaten bunu görüp tam da söz konusu anlayışı fazla hayale kapılmadan yavaş yavaş törpüleyebilme amacı güdüyordu.

İbrahim Sadun Aren

Geçen yıl sevgili Aydan Bulutgil yoldaşımla birlikte katılmıştım İstanbul Maltepe’deki 1 Mayıs kutlamalarına. Her parti, her küme, her öbek birbirine benzeyen kızıl bayrakları, flamaları ve pankartlarıyla ayrı ayrı alana giriyor, her grup kendi konuşmasını yaptıktan sonra alandan çıkıyor, başka bir grup onun yerini alıyordu. 1 Mayıs emeğin uluslararası dayanışma günü partili-partisiz hepimizi birleştiriyor, ama dışımızdaki insanlara, halka, topluma alanda hepimiz sanki birbirimizden ayrıymışız gibi bir izlenim veriyorduk. Böyle yanlış bir izlenim vermekten özenle kaçınmamız gerekirdi oysa

 TKP’Yİ CHP İLE BİRLİKTE SAYMAK TKP’YE BÜYÜK BİR HAKARET Mİ?

Bir başka yoldaş, adını söylemezsem kızmasın, “TKP’nin CHP ile beraber anılması TKP’ye yapılan büyük bir hakaret ve haksızlıktır” dedikten sonra “Cavlı abinin bu yazıyı redakte etmesi gerektiğini düşünüyorum” diye eklemiş.

Çok sayıda yoldaşımız bu görüşte olabilir. Hep biliyoruz, cumhuriyet tarihi, özellikle en azından 1946 yılına kadar tek parti dönemindeki TKP tarihi genellikle CHP ile mücadele içinde geçti. O dönemde tabutluklarda işkence gören insanlardır yoldaşlarımız. Daha sonra yine karşılıklı çatışmalarımız oldu. 1970’li yıllarda MHP’nin paramiliter tosuncuklarına karşı eylem birliklerini nasıl unutabiliriz? Ve artık önemli olan da asıl bugün ne yapabiliriz? Şimdi çoğumuz CHP’yi rejimin faşizan baskılarına karşı haklı olarak yetersiz bulabiliriz. Ama çok sayıda parti ve öbeğe, kısacası Marksist sola bugün HDP’den, CHP’den başka yakın olan kim var? Biz derken başta yeni Türkiye İşçi Partisi (TİP), Sol Parti, EMEP olmak üzere, hepsi değişik adları olan bütün Marksist parti ve kümeleri  sayıyorum.

Bakınız, televizyonda seyretme fırsatı bulduğumda hep birleştirici,  toparlayıcı yaklaşımı hemen kendini belli eden Alper Taş yoldaşımızın Beyoğlu Belediye başkan adaylığı ne kadar önemli bir deneyim oldu. CHP’den aday oldu diye ona kızıp köpürmemiz mi gerekiyordu?

Türkiye’de her gün hayatın içinde olan arkadaşlarımız çok daha iyi biliyor. Canân Kaftancıoğlu’ndan Tunç Soyer’e, Sezgin Tanrıkulu’ya, eski Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın’a kadar çoğu CHP’li ile bizler arasında gerek düşüncede ve hele pratikte abartılacak bir fark var mıdır? Hemen hepsi bütün konuşmalarında Nâzım Hikmet’in dizelerini okuyorlar. (Kimi yoldaşlarımız ama niye Nâzım Hikmet’in TKP’li olduğunu söylemiyorlar diye kızıyor. Bu konuya gelecek yazılarımda değineceğim.)

Her ay yeni tanıştığım İGD’li, İLD’li bizim gençlerden duyuyorum. CHP içinde şimdi 65+ yaş salgın kapsamında sokağa çıkamayan çok sayıda eski İGD’li, İLD’li yaşlı kurt var. Biz gençliğimizde eski tüfek derdik az sayıdaki emektarlarımıza. Şimdi onlar eski tüfek, yaşlı kurt oldular.

Doğan Avcıoğlu - Vikipedi

(Sevgili CHP’liler, bu onurlu harekette çoğumuzun yeri var, bizi niye saymadın, beni unuttun mu diye hemen itiraz etmeye kalkışmayın lütfen. CHP’lilerin arasına girip ayrım yapmış gibi de olmayayım, yine yanlış anlaşılmasın, belki hepsini olmasa bile birçok CHP’liyi kendimizin bir parçası sayıyorum. Kendimi de bir Marksist olarak hep CHP’nin de bir parçası gibi hissetmişimdir. Ta 1960- 1965 yılları arasındaki gençliğimden beri.)

CHP, bizimle birlikte Türkiye’nin en eski partisidir. Yüzyıllık genç Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi esas itibariyle, TKP ile CHP’nin tarihidir. İkinci TİP’e yakın olanlar yoldaşlarımız geçmişteki sürtüşmelerimize takılıp hemen eleştirmesinler lütfen. İlk girdikleri birinci TİP (ki Mehmet Ali Aybarlı, SBF’den sevgili hocam Sadun Arenli, Behice Boranlı, Nihat Sargınlı TİP’in ilk dönemi) aslında bir çeşit örtük TKP’dir.

Ve ömrümde sadece iki kez Berlin’de birkaç saat görebildiğim Zeki Baştımar (Yakup Demir) yoldaştan doğrudan biliyorum ki, kendisi ilk TİP’in kuruluşuna ve gelişmesine büyük özen göstermiştir. Bunlar siyaseten çok ince ve duyarlı konulardı o zaman. Bu konulara öyle rastgele, özensiz bir dille yaklaşamayız.

Bizden önceki acılı kuşak, eski tüfeklerimiz yaşadıkları karanlık dönemden çıkıp bir parça soluk almaya başlayınca, 1961 Anayasası’nın görece, sınırlı özgürlükler ortamında bize daha acısız bir siyasi yaşam devretmeye büyük özen göstermişlerdir. Yaşamın tunç kanunu, yine genç kuşaklar üzerinde bütün gaddarlığıyla süregelmiştir ne yazık ki.

SBF’DE BÜTÜN ÖĞRENCİLERİN SADUN AĞBİSİ 

1961 ile 1965 yılları arasındaki dört yıllık Mülkiye hayatımda Sadun Aren okulda her görüşten bütün öğrencilerin sevgilisiydi. Ders anlatışıyla, kişiliğiyle, o Erzurumlu sırım gibi dadaş duruşuyla, genizden gelen yumuşacık sesi, daha çok karşısındakini dinleyen az ve öz konuşmasıyla okulda onu sevmeyen yoktu ki. Daha sonra “oportünist” diye onu Fikir Kulübü’nden atan genç arkadaşlarımızın çoğu sonradan anladılar hatalarını.

TİP’lilerin çoğu dahil hiçbirimiz o zaman bilmezdik Sadun Aren’in de, Aybar ve Boran gibi bir “eski tüfek” olduğunu. Bu konular 1960’lı yıllarda öyle uluorta konuşulmazdı ki. Hattâ Sadun Aren hocamız iktisat derslerinde Marx’ın adından söz etmezdi bile. Ama konuya yaklaşımı tarihsel materyalist idi. Şimdi “rol model” denilen gösterişsiz, alçakgönüllü, örnek insandı o. Bir çocukluk hastalığı olan sol lâfazanlığın etkisindeki delifişek gençlerin çoğu “bu adam ne biçim Marksist, hattâ Keynesçi” diye ona karşı çıkarlardı. Öyle ki, SBF Fikir Kulübünü ele geçirip dernekten Sadun hocayı atmışlardı da.

Kimisi 1971 ve 1980 darbesinden sonra cezaevinde Sadun ağbi ile aynı koğuşu paylaşıp doğrudan tanıyarak anladı hatasını. Biz Sadun hocaya hoca da demezdik zaten, o bizim ağbimizdi, duruşuyla az ve öz konuşmasıyla. Toplantıda masanın başına oturmazdı. Kendisi öne çıkmaz, emir vermezdi.

SÜLEYMAN DEMİREL: “SİZDEN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİK SADUN BEY”

1965 ile 1969 yılları arasında TBMM’de sille-tokat TİP milletvekillerine saldıran Adalet Partililer yıllar sonra onun hakkını teslim etme durumunda kalmışlardır. Süleyman Demirel, 1992’de Sadun Aren’i kabul edip elini sıkarken, o yıllarda “sizden, siz TİP’lilerden çok şey öğrendik Sadun bey” demiştir. Adalet Partisi’nin önde gelen ismi İsmet Sezgin, Sadun Aren’in 2002 yılında SBF’deki 80. yaş gününe gelip güzel de bir konuşma yapmıştır. (Aren’in Puslu Camın Ardında başlıklı anılarını, ayrıca 80. Yaşında Sadun Aren’e Armağan kitabını bütün yoldaşlarıma salık veriyorum. Burada oğlu Haldun ile kızı Yeşne’ye uzaktan selamlarımı yollayıp bütün bir kuşağın Sadun ağbisinin ve eşi Munise ablamızın anısı önünde saygıyla eğiliyorum.)

YÖN DERGİSİ

Kısacası kendi payıma gençliğimde, öğrencilik yıllarımda en başta Yön dergisinin, Yön ile birlikte TİP’in, onlardan hiç de ayırmadan CHP’nin ortanın göbekçisi olmayan sol kanadının birliğini savundum. (Yön dergisi müthiş bir düşünce dergisiydi. Zinde kuvvetler denilen çok çeşitli kesimleri; sendikacıları, aydınları zamanının ölçülerine göre çarpıcı yazılarla içinde birleştirmiştir. Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal, Şevket Süreyya Aydemir, Sadun Aren, E. Tüfekçi imzasıyla yazan Mihri Belli Yön dergisinin başlıca yazarlarıdır. Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni başlıklı kitabı ülkenin düşünce yaşamını sarsmıştır. Bence Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam başlıklı kitabından sonra fikir yaşamını sarsan ikinci büyük kitap olmuştur.

Dergide Kürt devrimci demokrat hareketinin Doktor Şıvan diye bilinen önderlerinden Sait Kırmızıtoprak’ın çok sayıda yazısı çıkmıştır. 1970 yılına kadar henüz büyük kentlerin üniversitelerinde az sayıda Kürt kökenli öğrenci vardı. Dönemin fikri hareketinin önderliğini Yön dergisi yapmış, Yön ile henüz yeni yeni gelişmekte olan TİP arasında zaman zaman düşünsel çatışmalar olmuştur. (Hikmet Özdemir ile Gökhan Atılgan’ın Yön dergisi ile ilgili kitaplarının mutlaka okunmasını salık veriyorum.)

Benim değişik güçler arasında birlikten yana olan anlayışım TKP’nin doğrudan içinde olduğum yıllarda da, daha sonra bugüne kadar da hep devam etti. (Bugüne kadar deyince, yanlış anlaşılmasın, bugünden sonra devam etmeyecek anlamına gelmiyor. Gençler, emoji dedikleri bir gülücük işareti koyuyor böyle durumlarda.)

Tek bir partinin hiçbir zaman aşırı partizanı olmadım. 1970’li yıllarda da TKP, diğer sol güçler ve CHP’nin (özellikle de CHP’nin sol kanadının) işbirliğini savundum. Hep komünistlerle sosyal demokratların işbirliğinden yana oldum. TİP ile TBKP olarak birleştiğimizde 1989 yılında Merih Akseymen Kudsal yoldaşım bunu o zaman bizi eleştiren İşçinin Sesi gazetesinde yazmıştır. Otuz yıllık gecikmiş teşekkürümü sesim Çanakkale dolaylarına ulaşıyorsa kendisine iletmek isterim.

TKP’nin Yüzüncü Yıldönümünü kendi anılarımı da katarak kutluyorum. Sanırım fırsat buldukça böyle de devam edeceğim.

8 Haziran 2020

 

 

About admin

Check Also

ERKEN SEÇİM TEK ALTERNATİF, BAŞKA ALTERNATİF YOK! – Mehmet Taş

31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde dipten gelen dalga tsunamiye dönüşerek otoriter rejimin dayandığı zemini ve …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com